Şair Cevat Çapan: Nâzım’ın bütün yazdıkları insanlar için bir güç kaynağıdır
Ataşehir Belediyesi'nin düzenlediği Uluslararası Nâzım Hikmet Şiir Günleri'nin onur konuğu olan Şair ve Çevirmen Cevat Çapan ile Nâzım Hikmet şiiri üzerine konuştuk.
Fotoğraf: Kadir İncesu kişisel arşivi
Kadir İNCESU
Ataşehir Belediyesinin bu yıl 4’üncüsünü gerçekleştireceği 3-5 Haziran tarihlerindeki Uluslararası Nâzım Hikmet Şiir Günleri'nin onur konuğu Akademisyen, Şair ve Yazar Cevat Çapan… İlk şiiri 1952 yılında Varlık dergisinde yayımlanan, 1985’te ilk şiir kitabı Dön Güvercin Dön ile 1986 Behçet Necatigil Şiir Ödülüne değer görülen Çapan sonraki dönemde, Doğal Tarih, Sevda Yaratan, Ne Güzel Yolculuktu Aklımdan Çıkmaz, Ara Sıcak, Su Sesi, Son Duraktan Bir Önce, Bir Başka Coğrafyadan ve O Geniş Boşlukta adlı şiir kitaplarına imza attı.Şiir çevirileri yapan, şiirleri de çeşitli dillere çevrilen Çapan ile 1962’de tanışma fırsatı bulduğu Nâzım Hikmet ve şiiri üzerine konuştuk.
Nâzım Hikmet şiiriyle tanışmanız nasıl oldu?
Nâzım Hikmet’in şiiriyle ortaokul yıllarımda, 1947-8’de, Varlık Yayınlarından çıkan Yeni Türk Şiiri Antolojisi’nde tanıştım. Bu antolojide ”Hasret”, ”Mavi Gözlü Dev”, “Salkım Söğüt”, “Bahri Hazer” ve “Kara Haber” şiirleri vardı. Aynı dönemde değerli Türkçe Öğretmeni’miz Salin Keramet Nigâr bize Nâzım’ın ilk şiirlerinden “Yaralı Hayalet”i de yazdırdı. Daha sonra değişik kaynaklardan “Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı”nı ve daha önceki kitaplarındaki şiirlerinden bulabildiklerimi okudum. Robert Kolejde İngilizce ve Fransızcanın yardımıyla dünya edebiyatıyla ilgilenme olanağı bulduğum için Nâzım’ı da tanımaya başladığım önemli çağdaş şairlerle karşılaştırabiliyor ve onlar kadar önemli olduğunu görüyordum. 1953’te üniversite öğrenimi için yurt dışına gittiğimde İngiltere ve Fransa’da onun yabancı dillere çevrilen şiirlerini okuma olanağını buldum. 1962 yılı aralık ayı sonunda onun Paris’te bir kitabevinde imza gününde Paris ma rose kitabını onun elinden alarak kendisiyle tanışma mutluluğuna da eriştim. Üç gün sonra da eşimle Rue de la Huchette’te oteline giderken kendisiyle karşılaştığımızda, ayaküstü yeniden buluşma isteğimizi kendisine söylediğimizde, “Türkiye’de buluşalım çocuklar, hasret buraya kadar!” diyerek elini boğazına götürmüştü. Daha sonra, kitaplarının özgürce yayımlanmaya başlamasıyla onun bütün şiirlerini, oyunlarını, romanlarını tekrar tekrar okuyarak onun bu buluşma hasretinin nedenini daha iyi anladık.
Şiirlerinin sizdeki etkisi ne oldu?
Şiirlerinin üzerimde çok olumlu bir etkisi olduğunu içtenlikle söyleyebilirim. Nãzım’ın bütün yazdıkları bizim de onun gibi doğruya, iyiye, güzele inanan bütün insanlar için bir güç kaynağıdır. Bu kaynak daha özgür, daha mutlu bir dünya yaratmak ancak böyle bir inancı olanların el ele, omuz omuza vererek örgütlenmeleri ve çalışmalarıyla yararlı olabilir. Sözünü ettiğim olumlu etkinin önemi şiirlerin biçimsel çarpıcılığı kadar, içeriğinin, dile getirdiği devrimci düşüncelerinin gücünden kaynaklanmaktadır.
Şiirinizi etkiledi mi?
Şiirimi yalnız Nâzım Hikmet’in değil, severek okuduğum bütün şairlerin şiirleri de etkilemiş olabilir. Her şair kendinden önceki yerli yabancı bütün usta şairlerden etkilenmiş, onlardan bir şeyler öğrenmiştir. Önemli olan taklitçilikten kaçınması, kendi özgün sesini bulmasıdır. Biliyorsunuz, günümüzde çok tartışılan konulardan biri de “etkilenme endişesi”. Bence kendi sesini bulan bir şairin böyle bir endişe duyma korkusu olmamalı.
Ülkemiz ve dünya şiirine olan etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nâzım Hikmet’in ülkemiz ve dünya şiirini etkilediği yukarıda sözünü ettiğim koşullarda söz konusu olabilir. Türkçede onun şiirlerinin taklitleri bugün artık gündemde olmayan şiirlerdir. Taklit oldukları anlaşılmış ve kısa bir süre içinde unutulmuşlardır. Bu etkilemenin dünya şiirini nasıl etkilediğini anlayabilmek içinse çok titiz bir araştırma ve uzmanlık gerektirir. Ben böyle bir değerlendirme için kendimi yeterli görmediğimi söyleyebilirim.
"ESERLERİYLE ÖLMEZLİĞİNİ SÜRDÜRÜYOR"
Nâzım Hikmet’in şiirini ana hatlarıyla nasıl tanımlarsınız?
Nâzım Hikmet ilk döneminde hızla değişen bir dünyanın can alıcı sorunlarını; savaşlarla, baskıyla, eşitsizlikle, ırk ve cinsel ayrımcılıkla sakatlanmış yanlarını açığa çıkaran şiirler yazıyordu. Yerleşik dünya düzeni için tehlikeli görülen bu sarsıcı dinamizm yepyeni bir ses zenginliğiyle ve büyük kitlelerin anlayabileceği bir halk diliyle okurlara sunuluyordu. Daha o aşamada Nâzım yalnız kendi toplumunun değil, dünyadaki bütün insanların sorunlarının sözcülüğünü üstlenmiş gibiydi. Serbest nazım tekniğiyle şiirine kazandırdığı özgürlük onun epik, lirik, anlatımcı söylem özelliklerini harmanlayarak çok sesli bir şiir dili yaratmasını sağlıyordu.
Hapishane yıllarında ülkesinin insanlarını daha yakından tanıyarak kendi bireysel sorunlarıyla toplumsal sorunlar arasındaki bağları bütünleştirmeyi başardı. Bedrettin şiirlerinden başlayarak geleneksel şiirimizin ezgisel özellikleriyle çağdaş duyarlığın sesini birleştirdi ve daha sonra Kuvâyi Milliye ve Memleketimden İnsan Manzaraları’nda eşine az rastlanır bir destan dili yarattı. Son dönem şiirlerinde çağdaş dünyadaki bütün insanların hem birlikte yaşarken, hem de bireysel yaşantılarında nasıl karmaşık bir gerçekliğin özneleri olduklarını başarıyla dile getirdi. Onun başarısını Whitman, Lorca, Mayakovski, Yesenin, Aragon, Neruda, Ritsos gibi benzer dünya şairleriyle bir tuttular. Şiirleri dünyanın sayısız dillerine çevrildi.
Nâzım Hikmet şiirde yarattığı estetik devrimle olduğu kadar, insan sevgisi ve cömertliği, köklü inancı ve engin anlayışıyla ülkesinin ve dünyanın en saygın yaratıcılarından biri olarak eserleriyle ölmezliğini sürdürüyor.