30 Mayıs 2022 03:53

Av. Jindar Uçar: Mülteci nefretinin büyümesine yol açan söylemler gerçekler değil

Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu Başkanı Avukat Jindar Uçar ile mültecilere yönelik yoğunlaştırılmaya çalışılan nefret dalgasını konuştuk.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Birhat ATEŞ
Van

Uzun yıllardır Türkiye ve dünya gündeminin başlarında yer alan mülteci sorunu, Taliban’ın Afganistan işgali sonrası daha da derinleşti. Her yıl binlerce mültecinin Avrupa’ya ulaşma güzergahı olan Türkiye’de ise ekonomik krizden sonra üzerine en çok konuşulan konular arasında...  Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu Başkanı Avukat Jindar Uçar mülteci sorununa dair son gelişmeleri gazetemize değerlendirdi.

NEFRET DALGASI GÜNDEN GÜNE YÜKSELİYOR

Mültecilerin hedef gösterilmesinin organize bir biçimde yapıldığını ifade eden Uçar, “Bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi sağ siyasetin ilk hedefi mülteciler oluyor. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin sorumlusu olarak mülteciler gösteriliyor ve hedefe koyuluyor. Nefret dalgası günden güne yükseliyor.  Sırf bu amaçla kurulan siyasi partilerden tutun belediye başkanlarına kadar bu neredeyse organize bir biçimde yapılıyor” dedi.

İKTİDAR, MÜLTECİLERİ KOZ OLARAK KULLANIYOR!

İktidarın mültecileri, uluslararası siyasetteki çekişmelerinde elini güçlendirmesi için bir koz olarak kullandığını belirten Uçar, “İktidarın temelde sağlıklı ve sistemli bir göç politikası yok. İktidar, geçici koruma altındaki Suriyelileri ve İran’dan, Afganistan’dan gelen sığınmacıları Avrupa Birliği ülkeleriyle masaya oturduğunda her zaman dosyasında bulunduruyor. Buna dayanarak birçok siyasi çekişmede elini güçlendirmeye çalışıyor. Örneğin; Yakın tarihte Yunanistan’ın, Libya ile Türkiye arasındaki deniz anlaşmasını veto edeceği yönündeki açıklamasından sonra Edirne sınır kapısına otobüslerle sığınmacılar taşındı. Tabii Yunanistan Türkiye sınırında yaşananlar ciddi hak ihlallerinin de yaşanmasına neden oldu. Sonraki süreçte Yunanistan veto hakkını kullanmayacağını belirtti. Bu, iktidarın mülteci konusunu gündeme getirerek kendince elde ettiği bir kazanımdı. Bunun yanında mültecilerin sağlık, eğitim ve barınma gibi temel ihtiyaçlara erişimi için Avrupa Birliği’nden fon alımı, ihtiyaç sahiplerine gerektiği gibi ulaşmamasına rağmen devam ediyor. İç siyasette de devlet hazinesinden çıkan herhangi bir parasal kaynak olmamasına rağmen  ‘Ülkede milyonlarca sığınmacı var ve devlet bu sığınmacıları doyuruyor’ algısı yaratılıyor” dedi.

İNSAN KAÇAKÇILARINA UYGULANAN YAPTIRIM AZ!

Son yıllarda göçmen kaçakçılığı suç dalgasının hızla yükseldiğini belirten Uçar, bu duruma, uygulanan yaptırımların yetersizliğinin neden olduğunu söyleyerek, “Özellikle Van bölgesinde son 10 yıldır göçmen kaçakçılığı suç dalgası hızla yükseliyor. Bunun başlıca sebepleri ekonomik anlamda insan kaçakçılığının diğer kaçakçılık türlerine kıyasla daha az riskli olması ve hukuki açıdan yaptırımların daha az olması şeklinde karşımıza çıkıyor. Kaçakçıların başarısız olmaları durumunda işledikleri suç, hukuki alanda organize bir suç olarak görülmüyor ve buna bağlı olarak aldıkları cezalar da az oluyor. Genelde yakalanan suçlular adli kontrol şartı ile serbest bırakılıyor ve bir süre sonra bu suçu işlemeye devam edebiliyorlar” dedi.

BAŞVURULAR SÜRÜMCEMEDE BIRAKILIYOR

Türkiye’ye sığınmacı olarak gelmeye çalışan insanların yaşadığı sorunlara değinen Uçar, “Sığınmacılar genellikle göç idaresi müdürlüğüne ulaşamadan kolluk güçleri tarafından silah zoruyla sınır dışı ediliyorlar. Göç idaresi müdürlüğüne götürülen sığınmacılar hakkında sınır dışı kararı alınıp geri gönderme merkezinde tutuluyorlar. Sığınmacıların, kolluk güçleri tarafından durdurulmadan göç idaresi müdürlüğüne ulaşmaları halinde uluslararası koruma başvurusu yapabilirler. Ancak bunda da bir çok engel ile karşılaşılıyor; başvurular sürüncemede bırakılıyor, alınmıyor veya erteleniyor. Bu da sığınmacıları kayıt dışı yaşamaya teşvik ediyor. Türkiye’nin dört bir yanındaki sığınmacılar ucuz iş gücü olarak çalıştırılıyor. Pandemi döneminde büyük holdinglerin yüzde 67’lere varan kârlar açıklamasını sağlayan da aslında bu ucuz iş gücü kaynağıydı. Sığınmacılar asgari ücretin üçte biri, dörtte biri gibi düşük ücretlerle karın tokluğuna çalıştırılıyorlar” dedi.

TÜRKİYE’DE ŞERİAT İSTEYENLERİN ORANI AZALDI

Mülteci nefretinin büyümesine yol açan söylemlerin gerçekleri yansıtmadığını belirten Uçar, “Büyük spekülasyon dalgasının döndüğü ana konulardan biri de dini etki diyebiliriz. Özellikle toplumda mülteci nefretinin büyümesine yol açan çevreler sıklıkla ‘Bunların kim olduğunu bilmiyoruz!’ ‘Bunlar Taliban mıdır?​’ ‘Radikal İslamcı mıdır?​’ ‘Şeriat mı istiyorlar?​’ gibi söylemlerde bulunuyorlar. Aksine buraya sığınmacı olarak gelenler, Taliban’dan kaçıp gelen insanlar aslında. Örnek verecek olursak İran, yoğun dini baskı ile yönetilen bir ülke ve oradan kaçanlar genelde aktivistler, muhalif siyasetçiler, LGBT-İ+ bireyler ya da ateist insanlar olarak karşımıza çıkıyor. Böyle bir durumda bu insanların Türkiye’de şeriat istemesini söylemek abesle iştigal oluyor. Tabii ki de ‘Gelen herkes hiçbir şekilde böyle bir talepte bulunmuyor’ diyemeyiz fakat gelen 1000 kişiden 1’i bu taleple geliyorsa geri kalan insanları bu şekilde değerlendiremeyiz. Zaten Türkiye’nin dışarıdan radikal İslamcı ya da şeriatçı ithal etmesine gerek yok! Bu noktada yeterince rezerve sahip bir ülkedeyiz. Yönetim bile şeriatvari bir sistemle yönetiliyor. Bugün konserler iptal ediliyor, müzik yasaklanıyor. Bugün tarikat yurtlarında gençlerin intihar ettiği bir ülkede Afganistan’dan gelen bir sığınmacının ülkeye şeriat getireceğini düşünmek komik olmaktan başka bir şey değil! Yapılan bir çalışmaya göre 2016’da ülkede şeriat isteyenlerin oranı yüzde 23 iken 2021’de bu oran yüzde 18’e gerilemiş durumda... 2016’dan bu yana sığınmacı sayısının arttığını göz önüne alırsak bu değerlendirmelerin asılsız olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

ÖNCEKİ HABER

İsveç: Türkiye'ye silah ihracatı yapabiliriz

SONRAKİ HABER

Başkanlık seçimlerinin ilk turunda sol birinci: Kolombiya tarihini değiştireceğiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa