Ahlak, Vicdan ve Umut
Aslında ahlak ile vicdan, uzak veya karşıt kavramlar değil, ikisi de eylemi belirleyen ve değerlendiren kavramlardır, dahası sadece ahlakı değil, vicdanı da toplumsallık üretmektedir.
Arşiv | Fotoğraf: Pixabay
İnsan doğada tek başına ve başkalarından habersiz yaşasaydı, bugün baş tacı yaptığımız pek çok kavram anlamsız olacaktı. Düşünün ki kimseyle bir bağınız yok ve yaşamınızı kendiniz sürdürüyorsunuz, bu durumda sevgi, saygı, sadakat, dayanışma gibi değerler ve adalet, ahlak, vicdan gibi pek çok kavram anlamını yitirecektir. Bu kavramlar başkalarının varlığıyla ve onlarla karşılaşmalarla ortaya çıkan, temelde toplumsal kavramlardır. Sevmeyi, saymayı, adil olmayı ya da kötülüğü, yalan söylemeyi, çalmayı başkalarıyla kurduğumuz ilişkilerde öğrenir veya yaşama geçiririz. Dünyaya henüz gözlerimizi açar açmaz, bizim için önceden hazırlanmış bir kurallar bütünü içerisinde yaşam alanımız, özgürlüklerimiz, sınırlarımız belirlenmiş olarak bize sunulur. Aile, toplum, devlet bize bu kurallara göre davranmayı öğreterek yetiştirir. Kohlberg, kişinin kendisine dayatılan toplumsal kuralları pasif olarak alıp benimsediği erken gençlik dönemine “ahlak dönemi” derken, bu kurallarla hesaplaştığı, çatıştığı ve kendi değerlerini oluşturduğu sonraki dönemi ise “etik dönem” olarak tanımlamaktadır. Ahlak döneminde kişi toplumun bir parçası iken, etik dönemde artık kişi “kendisidir” ve bireydir. Ancak herkesin etik döneme geçemediği veya bu dönemi tamamlayamadığı ve çoğunluğun ahlak döneminde kalarak toplumun/iktidarların istediği “ideal insan” tipi olarak yaşamını sürdürdüğü de bir gerçekliktir. Eğitimde, kültürel kodlarda benimsetilenlere ek olarak, gençlerin en asi ve uçarı yaşlarında zorunlu askerliğe alınmalarıyla, askerliğin doğal itaat kültürünün de söz konusu ahlak döneminin uzamasını veya bu aşamada takılıp kalmayı desteklediği söylenebilir. Kişinin kendi değerlerini, araştırarak, sorgulayarak bulması yerine, verilen norm ve davranış kalıplarını kayıtsız şartsız benimsemesi istenmektedir. Bu durum aynı zamanda, iktidarların “toplumu kontrol yöntemi” olarak da kendini göstermektedir. Oysa Rousseau’ya göre: “Eğitimin amaçlarından biri, gençlere genelgeçer normları eleştirel bir şekilde incelemeyi ve gerekirse bunları değiştirmeyi öğretmek yoluyla, onları özerk ahlaki düşünürlere ve öznelere çevirmektir.”
Bir toplumsal uzlaşı ve ortak kurallar bütünü olarak ahlak, toplumun “homojen” bir yapı olduğu kurgusuyla, herkesin aynı değer yargılarını taşıyıp, aynı davranışları göstermesini beklemekte ve kişisel farklıları, koşulların çeşitliliğini dikkate almamaktadır. Hamdi Bravo'ya göre, kişinin bilgi, farkındalık ve deneyimi arttıkça “toplumsal olan” ile arasına mesafe koymakta, hatta ahlaksal kavramların, kendi bireyselliğine, özerkliğine zarar verdiğini düşünerek, bunlara karşıt bir tutum almaktadır. Ahlaksal düşünceden uzaklaşan bireyin, doğru eylem ilkelerini bulmak için önünde iki seçenek kalıyor: “akıl” ve “vicdan”. Özellikle de vicdanı, ahlakın karşısına koyuyor. Ahlak toplumsal bir fenomen iken, vicdan bireysel bir yeti olarak ortaya çıkıyor. Childress: “Vicdana başvurduğum zaman, kendilik duygumu, bütünlüğümü ve tamlığımı, vicdan huzurumu korumaya çalıştığımı gösteriyorum ve eğer devlet veya toplumun talep ettiği zorunluluklara boyun eğersem bu nitelikleri koruyamayacağımı düşünüyorum.”
Peki, vicdan nedir?
Türk Dil Kurumu, kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlaki değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç olarak tanımlamaktadır. Vicdanı “iç ses”, “içindeki davacı”, “iç mahkeme” gibi betimlemeler yanında, “İnsan eylem ve davranışlarının ahlaki değerini belirleme ve değerlendirme yeteneği” olarak tanımlamak mümkündür ve vicdan adlı “içimizdeki yargıç” ile adeta kendimizi sorguya çekmekteyiz. Vicdan, insanın iç yeteneği veya iç duyusu olarak bulunurken, ahlak bireyin dışında konumlanmaktadır. Örneğin eski Yargıtay Başkanı Mehmet Uygun, yargı mensuplarının "vicdanı ile cüzdanı arasında kaldığını" söyleyerek vicdanın içsel ve bireyselliğine vurgu yaparken, birilerinin “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” söylemi, ahlakın dışsal ve kalabalığın gücüne dayalı bir buyruk olduğunu göstermektedir. Aslında ahlak ile vicdan, uzak veya karşıt kavramlar değil, ikisi de eylemi belirleyen ve değerlendiren kavramlardır, dahası sadece ahlakı değil, vicdanı da toplumsallık üretmektedir. Yani, vicdani kanaatlerimizin oluşumunda, yaşadığımız kültürün dinamikleri ve yetişme tarzımızdaki normların etkisi göz ardı edilemez. Sonuçta vicdan, içeriği toplumsal, kültürel ve hatta ailesel koşullara göre değişiklik gösteren ve kişiden kişiye değişebilen bir kavramdır. Ancak 1981’de İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, IRA militanlarının açlık grevleri sırasındaki sert tutumunu sürdürmüş ve onları: “Toplumun vicdanına oynuyorlar ve sömürüyorlar” diyerek suçlarken, “toplumsal vicdan” kavramını ortaya atsa da söylemi felsefi bir anlamdan ziyade bir metafor olarak kalmıştır. Thatcher, emekli olduktan uzun yıllar sonra bir röportajında, uzlaşmaz tutumu nedeniyle açlık grevinde ölen militanlar için: “Onlara daha anlayışlı davranabilirdik.” diyerek kendince vicdan azabını dile getirmiştir.
Dünya halen devam eden savaşlar, pandemi, yoksulluk, eşitsizlikler, adaletsizlikler, insan hakları ihlalleri, aynı zamanda vicdanların ve ahlakların da test edildiği zorlu dönemlerdir. Antik Yunan’da tragedya yazarı Aiskhylos (Eshilos) "Savaşın ilk şehidi akıl, vicdan ve hakikattir." derken bu zorluğa da işaret etmektedir. İnsan eliyle yaratılan bu felaketler bütün yıkıcılığıyla birlikte, insanlara değer kaybı, güvensizlik, dayanışmadan uzaklaşma ve umutsuzluk getirmektedir. Bu yıkıcı süreçle baş edebilmek için, yeniden etik değerlere sarılmak, günlük yaşantımızda, mesleğimizi uygularken, en yakınımızdan başlayarak, hiç kimseye bir araçmış gibi davranmamak, dürüst olmak ve Victor Hugo’nun vurguladığı gibi sadece iyi olmakla kalmayıp, adil olmak ve hakikati her durumda savunmakla iyi bir başlangıç yapılabilir. Böyle bir başlangıç kendimizden başlayarak umudu yeniden yeşertecek ve güçlendirerek tüm topluma yayacaktır. "Kemanı ağlatan adam" Farid Farjad’ın dediği gibi: “Biraz vicdan, biraz bahar, biraz yağmur, biraz hayal, birkaç kitap, çokça umut herkese iyi gelir.” Felsefeci Ahmet İnam’a göre zaten aksi düşünülemez ve “Umutsuzluk ahlaksızlıktır!”
- Suç ve ceza ekseninde hastalar 12 Ekim 2022 09:07
- Hekimliğin “gelir” ile imtihanı 21 Eylül 2022 09:27
- Köprü 08 Eylül 2022 09:30
- Diktatörlüğe tarihsel ve “tıbbi” bakış 02 Eylül 2022 09:02
- Süpermenlik ile Don Kişotluk arasında bir tıp uzmanlığı 25 Ağustos 2022 11:03
- Cadı avı 17 Ağustos 2022 11:23
- Siyah mantar 10 Ağustos 2022 11:29
- Komünist Ali 05 Ağustos 2022 13:08
- Sağlıkta şiddet ve yanlışlar 27 Temmuz 2022 11:52
- Adli tabip 20 Temmuz 2022 13:13
- Asacaksın bu doktorları! 13 Temmuz 2022 04:16
- Bedo - Hamido sarkacında çocukluk 06 Temmuz 2022 10:43
- Bedenin külleri 29 Haziran 2022 11:07
- Sifilis: Siyasallaşmış bir hastalık 22 Haziran 2022 11:45
- Radyum kızları, silikozis erkekleri 15 Haziran 2022 09:15
- Üç darbe, üç yasa 25 Mayıs 2022 03:50
- Azaplık, memuriyet, 23 sentlik askerlik 17 Mayıs 2022 23:38
- Topal Koca 11 Mayıs 2022 07:50
- Ölüm cezası: Organize kötülük 04 Mayıs 2022 07:55
- Hitler’in Mirası 27 Nisan 2022 06:39
- Kır Çiçekleri 20 Nisan 2022 06:49
- Hekimlik kutsal mıdır? 13 Nisan 2022 04:44
- Vebanın düşündürdükleri… 06 Nisan 2022 05:54
- Diyarbakır-Frankfurt hattı 30 Mart 2022 05:27
- Hekimbaşı 23 Mart 2022 07:15
- Derdini Marko Paşa’ya anlatmak… 16 Mart 2022 07:45
- Hekim sorumluluğu ve Pastör 09 Mart 2022 07:33
- Gerçeğin çokluğu, hakikatin tekliği 02 Mart 2022 06:19
- Tıbbın dönüşümünden notlar 23 Şubat 2022 04:45
- Sürek avı 16 Şubat 2022 06:42
- Ölümsüzlüğe dair… 09 Şubat 2022 06:06
- Toplumsal eşitsizlik ve ölü bebekler 02 Şubat 2022 04:44
- Zakkumun kökü 26 Ocak 2022 04:12
- Çukurova 19 Ocak 2022 07:03
- Diyardan gitmek 12 Ocak 2022 04:47
- Robot hakları 29 Aralık 2021 04:54
- Sinan 22 Aralık 2021 05:37
- Stetoskop ve G(ö)rev 15 Aralık 2021 05:06
- Her göç bir hikayedir! 08 Aralık 2021 03:58
- Futbol, faşizm, felsefe 01 Aralık 2021 08:39
- Neşter, yaşam ve ayak üstü karşılaşmalar… 24 Kasım 2021 04:30
- Cemile 17 Kasım 2021 03:43
- Gerçeğin şamarı 10 Kasım 2021 06:08
- Güvenin kırılgan tarihi 03 Kasım 2021 07:11
- Mutluluğun zor halleri 27 Ekim 2021 06:04
- Kuş gribi, kötü yönetim, Bulut… 20 Ekim 2021 05:52
- Sağlığım sermayemdir 13 Ekim 2021 02:30
- Tıbbın evrimi, Hipokrat ve hekimlik 06 Ekim 2021 05:49
- Yeşil Kart, küçük Amerika 28 Eylül 2021 23:30
- Havuz problemi 21 Eylül 2021 23:35
- 12 Eylül, iki çocuk, bir doktor… 14 Eylül 2021 23:19
- Aşı karşıtlığı ya da mayın tarlasında yürümek… 08 Eylül 2021 05:00