02 Haziran 2022 03:40

Orhan Kemal hâlâ bereketli topraklar üzerinde

Tahir Şilkan, 52. ölüm yıl dönümünde Orhan Kemal'in edebiyatımızdaki yeri ve önemi üzerine yazdı.

Fotoğraf: Işık Öğütçü'nün kişisel arşivinden alınmıştır. 

Paylaş

Tahir ŞİLKAN

“Eşe dosta selam. İnandığım doğruların adamı oldum, böyle yasadım, karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım. Kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir.” (Orhan Kemal)

Orhan Kemal emekçilerin yazarıdır.  Yazdığı öykü, oyun ve romanlarında; tanıdığı, sevinç ve korkularını, özlemlerini, beklentilerini, kaygılarını çok iyi bildiği insanları anlatmıştır. Anlatmak için çok iyi gözlemlemek, bilmek, tanımak önemli ve gereklidir ancak yalnızca bunların yetmeyeceği de açıktır. Çok iyi tanınan fabrika işçileri, çırçır, patoz, tarım işçileri, ırgatlar, sokak satıcıları, küçük esnaf ve zanaatkarlar, onların çalışma koşulları, yaşadıkları çevre, gittikleri kahve, kebapçı, genelev, şu bu ... Yazmak için bunları görmenin dışında yazar tarafından bunların anlamlandırılması gerekir. Bunun için bilgi, içselleştirilmiş bilginin, bilincin bulunması zorunludur.

Orhan Kemal hayatı yaşayarak öğrenenlerdendir. Anı, konuşma ve mektuplarını okuduğunuzda nasıl bilinçli bir insana dönüştüğünü görürüz.  İlk yaptığı şey okumaktır. Yeni şeyler öğrenme tutkusuyla 1927 demir yolu grevine katılmış yol gösterici ustaların verdiği, önerdiği kitapları okumuş, bilimsel kitaplara, felsefeye, sosyolojiye, müsbet bilimlere ilgi göstermiş, bilimsel bilginin ışığında hayatı anlama ve anlamlandırmaya çabalamış, fabrikada çalışarak öğrenmiş, sonra mapushane, gerçek öğretmenim dediği Nâzım Hikmet’le tanışma, onun öğretmenliğinde yetişme, bilinçlenme, öğrenme ve yazma süreci devam etmiş, edebiyatımızın unutulmaz yazarı olmuştur.

İYİ BİLDİĞİ İNSANLARIN HAYATINI ANLATTI

Orhan Kemal, 1950’den sonra birbiri ardına yazdığı öykü ve romanlarında, iyi bildiği insanların hayatını çok etkileyici, yaşayan roman karakterleri yaratarak anlatmıştır. Onun öykü ve roman kahramanları canlı gibidir. Okuduğunuzda hikayeleri anlatılan kişileri çok iyi tanıdığınızı, bildiğinizi duyumsarsınız.  Öykü ve romanlarında; geçimlerini sağlamak için en güç, en ağır çalışma koşullarında çalışmak zorunda kalan çocuk, genç, yaşlı, kadın erkek emekçiler vardır. Sınıf değiştirmek isteyen, yükselmek, daha iyi yaşam koşullarına kavuşmak isteyen genç kızlar, köyden kente ekmeğini kazanmak ve üretilen değerden payını almak için gelmiş, mücadele eden, çoğu zaman örgütsüz, örgütlenmek istediğinde başına patronun ve patronun destekçisi devletin sopasını yiyen insanlarımız vardır. Orhan Kemal apaçık değil ama yazdıklarında sezdirerek emeğin ve emekçilerin edebiyatını, hikaye ve romanlarına kattığı usta, ustabaşı gibi bilinçli işçiler aracılığıyla, işçilerin örgütlenmesi, sendikalaşması, sömürüden kurtulması yolundaki düşüncelerini okuyucularına aktarmıştır.

KABA PROPAGANDA YAPMADI, DÜŞÜNCELERİNİ SEZDİRDİ                  

Öykü ve romanlarında kaba propaganda yapmayıp, düşüncelerini sezdiren Orhan Kemal dost ve arkadaşlarına, oğluna yazdığı mektuplarda, düşüncelerini açık ve net cümlelerle ifade etmiştir. Yazarın küçük oğlu Işık Öğütçü tarafından “Eşe Dosta Selam” adıyla yayına hazırlanan Mektuplar, babası Abdülkadir Kemali (Öğütçü) Bey’in oğluna yazdığı haziran 1933 tarihli mektupla başlıyor. (Abdulkadir Kemali Bey, Birinci Mecliste milletvekili ve kısa bir süreyle Adalet Bakanlığı yapmıştır. Mustafa Kemal’in ısrarına rağmen yeniden milletvekili olmamış Çukurova’da çiftçilik ve avukatlık yapmıştır. 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmasının ardından, bir başka muhalefet partisini kuran ve hızla örgütleyen Abdulkadir Kemali Bey, kurucusu ve genel başkanı olduğu Ahali Cumhuriyet Fırkasının kapatılması üzerine Beyrut’a kaçmıştır.  Yasalar uyarınca orada avukatlık yapamaması nedeniyle ailesiyle birlikte zor günler geçirmiştir.)

Kimi ilk kez yayınlanan mektuplar, Orhan Kemal’in 1933’den haziran 1970’e 37 yıllık yaşamının tanıklığıdır. Yaşanılan yokluklar, yoksunluklar, cezaevi yılları, eşine çocuğuna hasret yılları, sonra İstanbul’da birbiri ardına yazılan öykü, roman ve geçim için yazılan yüzlerce senaryoya karşın sürüp giden yoksulluk. Ama tüm yokluk ve yoksunluklara karşın hep sanatçı kalarak süren onurlu bir yaşam. Kalemini daha iyi bir yaşam için satmayıp, emeğiyle yaşamanın acısını, mutsuzluğunu, mutluluğunu yaşayan bir yazarlık yaşamının izlerini gösteren mektuplar.

Paris’te yaşamını sürdüren Abidin Dino’ya 30 Kasım 1960’da yazdığı mektup tüm bu yokluk- yoksullukları ama aynı zamanda ona güç veren umudun kaynağını da gözler önüne serer: “...Unkapanı’nda, daha doğrusu Cibali’de oturuyorum. Bir yanımda tütün fabrikası Tekel’in. Her sabah fabrika borusunun kalın kalın ötüşü ve penceremin önünden kadınlı erkekli işçilerin geçişi. Hele yağmurlu, çamurdan günlerin mor sabahlarında, biri kucağında, ikisi yanında, bir lokma ekmek için koşan kadın işçilerin telaşı, yaşamak için çabalamaları, kendimi, kendi dertlerimi unutturuyor. Onların ‘Yaşama savaşı’ yanında, bizimki ‘lüks’. Asıl haklı olan onlar...Daha iyi bir dünyaya dünyaca gittiğimize olan inancım hiçbir zaman sarsılmamıştı...İnsanlık arabası değil bu taşları, hatta önüne çıkan hendekleri de aşacaktır...”

Orhan Kemal aynı mektubunda, 27 Mayıs öncesi günlerde kalbinin nasıl gençlerle birlikte attığını da aktarır. Yazacağı yeni romanda Demokrat Parti dönemini anlatacağını yazar. “İstanbul’un kaynayan bir kazan gibi taştığı günleri” Beyazıt Meydanı’nda (Hürriyet Meydanı) otomatik silahlarla kahpece kurşunlanan işçiler- öğrencilerle birlikte geçirdiğini, onların Babıali Caddesi’nden nasıl sel gibi aktığını gözleri yaşararak seyrettiğini, onlarla birlikte bağırıp çağırdığını dile getirir. Ona bütün bu gördüklerini, yaşadıklarını yazabilecek kirası ödenmiş bir ev, kaynayan bir tencere ve uzun uzun düşünebileceği, müsveddeler yazıp yazdıklarını beğenmeyip yeniden yazabileceği, dinlenerek yazabileceği “zaman” gereklidir.

ESERLERİYLE YAŞAYACAK      

Orhan Kemal 1966 yılında, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Fatih İlçe Başkanı Mehmet ve Lokantacı Mustafa ile birlikte, ihtilalci komünist hücre faaliyeti göstermekten dolayı tutuklanacak, iddianamede Mustafa’nın lokantası, hücre faaliyetinin sürdürüldüğü yer olarak nitelenecektir. Orhan Kemal’in bir ay hapiste kalmasına neden olan ve iki buçuk sene sonra beraatle sonuçlanan dava, siyasi iktidarların muhalif sanatçılar üzerindeki baskısına somut bir örnek olarak anımsanmalıdır. Orhan Kemal bu tutuklama için dışarıdaki arkadaşlarına şu notu iletmiştir: “…Bu her toplumcunun, her yurtseverin başına gelir. Hiç üzülmeyin, hiç dert etmeyin. İnsan, insan olmayı seçerse işte böyle ödetirler. Elbette dünyanın birçok değerlerini ellerine geçirenler, bunları asıl sahiplerine vermemek için her çareye başvuracaklardır...”

“Eşe Dosta Selam” kitabında, Orhan Kemal’in tutuklanması üzerine Çetin Altan’ın 1 Nisan 1966’da Akşam gazetesinde yayımlanan yazısı da yer alıyor. O yazıdan cümlelerle bitirmek isterim: “Bugün bayram. Orhan Kemal içerde...Orhan Kemal’in içerde olduğu bir bayram kutlanamaz. Orhan Kemal bütün ömrünü sanatına, sanatını da Türk halkını sömürenlere, dolandıranlara, çalanlara karşı ortaya koymuş büyük bir Türk yazarıdır ve o yüzden içerdedir...Bayramlar hak edildiği zaman bayramdır. Fakir fukara milyonları soyguncu ve sömürücülere karşı savunan halkçı yiğitlerin işkenceden işkenceye sürüklendiği günlerde bayram kutlanamaz.  Elli yıl sonrasını düşünüyorum Süleyman Demirel’i de, Bilgiç’i, Bölükbaşı’sı da bugünkü politika sahnesinin bütün figüranları da birbirlerinden ayrı mezarlarda birer kemik yığını olacaktır. Ama Orhan Kemal’in eserleri o gün de okunacak, acılarla yüklü hayatı o gün de anılacaktır. Ona bu acıları çektirenlerin esamesi okunmayacak ama Orhan Kemal eserleriyle yaşayacaktır...”

***

Orhan Kemal, Çukurova’nın katı gerçeğini, toprak kavgasını, emekçilerin alın terini çalanları, yorgunluktan bacağını patoza kaptıranları, sıtmalı çocukları, işsizliği, açlığı, yoksulluğu belleklerden silinmeyecek güzellikte yazmıştır, unutulmamıştır, unutulmayacaktır... 

ÖNCEKİ HABER

Boğaziçi eylemlerinden yargılanan öğrencilerin davası görüldü

SONRAKİ HABER

Adım adım çürüyen yalan: "Camide bira içtiler"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa