Meltem Akyol, gözaltı sürecinde yaşananları yazdı | "Benim gazetecim değilsin"
Farklı kollardan işleyen ama amacın aynı olduğu bir süreç, oturduğu zeminin özeti de polisin ettiği sözde saklı: Benim gazetecim değilsin.
Fotoğraf, @pinargayip Twitter hesabındaki videodan alınmıştır
Meltem AKYOL
Sokakta çalışan gazetecilere dönük engeller yeni değil elbette. Uzun süredir de dozunu arttırarak devam ediyor. Hatırlarsınız emniyet kamusal olaylarda ‘Ses ve görüntü kaydı alınmasını engellemek için’ genelge yayımlamış, genelge sonrası müdahaleler de artmıştı. Danıştay genelgeyi iptal etti ama aslında engeller fiilen devam ediyor. Son dönemde izlediğimiz hemen bütün eylemlerde gazetecilerin bir gözü eylemdeyse bir gözü de meslektaşlarında. Her an bir müdahale, bir engelleme gelebilir, gazeteci tartaklanabilir, gözaltına alınabilir. Gezi eylemlerinin dokuzuncu yıl dönümü dolayısıyla Taksim’de yapılan eylemde de benzer şeyler yaşandı. Eylemin başladığı andan itibaren çeşitli kereler polis engeli ile karşılaştı gazeteciler. Bazen biber gazından etkilenen meslektaşımızın yüzünü sildik, bazen maske yetiştirdik, bazen polis ablukasına alınmasına ‘gazetecidir’ diyerek engel olduk.
Nihayetinde eyleme katılanlarla birlikte, gelişmeleri takip eden 6 gazeteci gözaltına alındı. Halk TV Muhabiri Ozan Demiriz, Flaş Haber’den Dilan Polat, Sevda Doğan ve Derin Aydoğdu, BirGün Muhabiri Gökay Başcan ve Evrensel muhabiri olarak ben.
"EMİR BÖYLE"
Eylem bitmiş, çeşitli noktalarda küçük gruplar bulunuyordu -ki zaten o saate kadar çok sayıda kişi gözaltındaydı- Sıraselviler’de gözaltına alınan grubu takip ettikten sonra TMMOB’nin önüne geçtim. Zira orada polis müdahalesi yaşanıyordu. Sokak her iki yandan kapatılmış, giriş-çıkışlara izin verilmiyor, çıkanlar da gözaltına alınıyordu. Gazetecilerin alanın dışına çıkarılması için koridor oluşturuldu, koridor boyunca da sağlı sollu polis tekmelerine maruz kaldık. Alanda çalışan hemen her gazeteci bunu çeşitli biçimlerde deneyimlemiştir, zira tekmeleri çekecek bir açı yoktur.
Fotoğraf makinem boynuma asılıydı, telefonumu çıkarıp döndüm ve bize yapılan muameleyi çekmeye başladım. Sonrası gözaltı. Darpla. Gözaltına alınırken ‘Gazeteciyim’ dediğim zaman yanıt ‘Sen benim gazetecim değilsin’ oldu. Bu söz aslında son zamanlarda yaşadıklarımızı özetliyordu, zira alanda eylem, açıklama, hak ihlali takip eden, hukuksuzlukları belgeleyen gazeteciler zaten karşı cepheye konuluyordu.
Ters kelepçe ile gözaltı aracına bindirildik. Araçta olan hemen herkes darbedilmişti. Bir kişinin gömleği yırtılmış, bir diğerinin boynundaki el izleri olduğu gibi ortadaydı. Ters kelepçe ile 2 saate yakın otobüste bekledik, açılmasını istediğimizde yanıt ya ‘emir böyle’ ya da ‘Biz takmadık’ oldu. ‘Emir böyle’ denildiğinde gözaltındakilerin yanıtı, ‘Kanunsuz emri yerine getirmek suçtur’ oldu. Kelepçeler ancak muayene için hastane koridorunda beklediğimizde açıldı. Otobüsteki hemen herkesin bilekleri kızarmış-kesilmişti. Emniyete götürüldüğümüzde oraya getirilen dördüncü araçtık. Gözaltına alınan 169 kişi de, az veya çok, aynı muameleye maruz kaldı.
TUTANAĞA İMZA ATMA TARTIŞMASI
Sabaha kadar gözaltı araçlarının içerisinde bekletildi alınanlar. Gözaltı araçlarının etrafındaki polislerin konuşmaları dikkat çekiciydi. Bazı araç tutanaklarına polislerin imza atmak istemediği geliyordu kulağımıza. “Bunları sürüye sürüye gözaltına alanlar atsın imzayı, yeterince imza attım, yeterince soruşturmam var” gibi sözler duyuldu etraftan. Gözaltılar zaten hukuksuzdu ama bu sözlerle teyit ediliyordu.
Uzun saatler gözaltı aracında bekletildikten sonra bir polis memuru ifade sırasının bize geldiğini haber verdi. Artık hava aydınlanmıştı, çıkmak üzere hazırlanıyorduk ki emniyetten ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganları duymaya başladık. Pencereden içeridekilerin darbedildiği görülüyordu. Sonra açık pencereden bir polis dışarıda bulunan polislere çağrı yaptı, oradaki polisler de içeri girdi.
Bizim gördüğümüz yalnızca kalkıp inen ellerdi. Daha sonra Çağdaş Hukukçular Derneği bizim dışarıdan gördüğümüz görüntülere dair açıklama yaptı: “4 müvekkilimiz nezarethaneden yukarı çıkarıldı, güvenlik şube içerisindeki bir odaya alındı. Biz ifade işlemlerine devam ederken içeriden gelen sesler üzerine kapıya gitti. Amirler, polis memurları da geldi. Kapılar açılmadı, odaya alınmadık. Akabinde gördüğümüz manzara müvekkillerin yoğun işkence görmüş oldukları oldu” diyordu. Benzer manzara ifade işlemleri sırasında da ara ara tekrar etti. Bir kişi elini cebinden çıkar diye tartaklandı, bir diğeri içeri getirilirken slogan attığı için.
Yaklaşık 12 saatin sonunda gözaltına alınanların 165’i serbest bırakıldı, ben bu satırları yazarken 4 kişi henüz adliyeye getirilmemişti.
Bütün bunlardan sonra, vurgulamak lazım sanırım, alanda yaşadıklarımız ne bugün Meclise gelen dezenformasyon tasarısından ne kanallara verilen Kılıçdaroğlu cezasından ne ceza-para davalarından ne de ilan kesmelerden bağımsız.
Farklı kollardan işleyen ama amacın aynı olduğu bir süreç, oturduğu zeminin özeti de polisin ettiği sözde saklı: Benim gazetecim değilsin.