Okullarda ücretsiz yemek mümkün: Çocukların gelecekte yaşayacağı pek çok problemi çözüyor
Dünyada 130 yılı aşkındır uygulanan okullarda ücretsiz yemek uygulamasına Türkiye’de MEB, “Mesele kaynak yokluğu değil kaynakların yeniden dağıtımıdır” itirafıyla kaynak ayırmıyor.
Fotoğraf: DHA
Burcu YILDIRIM
Kocaeli Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği, “Okullarda Bir Öğün Ücretsiz Sağlıklı Yemek Her Çocuğun Hakkı” diyerek kampanya başlattı. Milli Eğitim Bakanlığının ücretsiz yemek hakkını karşılayacak bütçesi olduğundan yola çıkan Dernek, her 4 çocuktan birinin okula aç gittiğine dikkat çekti. Devletin okullarda çocukların sağlıklı beslenmesi için gereken koşulları yaratmak zorunda olduğuna vurgu yapılan kampanya yaz boyu devam edecek. Eğitim sendikaları, demokratik kitle örgütleri başta olmak üzere tüm velilerin kampanyayı desteklemesi için çağrı yapıldı.
Açık Toplum Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesinin hazırladığı “Devlet İlköğretim Okullarında Ücretsiz Öğle Yemeği Sağlamak Mümkün Mü?: Farklı Ülke Modelleri ve Türkiye’ye Yönelik Öneriler” raporu tam da bu kampanya gündemdeyken önemli bir şeye işaret ediyor. Raporda devletin görevinin tüm çocuklara eşit şartlarda ve kaliteli bir eğitim sağlaması gerektiği vurgulanırken dünyada 130 yılı aşkın süredir uygulanan okullarda ücretsiz yemek uygulaması, çocuklarda zihinsel gelişim geriliği bozukluklarından anemiye kadar pek çok sağlık sorununu da önlüyor.
Derinleşen ekonomik kriz, hız kesmeden devam eden zamlar, enflasyonun üç haneli rakamlara ulaşması ve alım gücünün gün geçtikçe düşmesi mutfaktaki yangını büyütürken artık temel besin gıdalarına dahi ulaşmak lüks oldu. Çocuklar için beslenmenin önemli olduğu koşullarda ise bir litre kutu sütün 20 lira, bir yumurtanın 2 buçuk lira, en uygun yerlerde bir kilo kıymanın 100 lirayı aşması gerçeği yüzümüze çarpıyor. Bu koşullarda çocuklarına her gün ayrı bir beslenme hazırlamak durumunda kalan aileler eti, sütü, meyveyi, kuruyemişi geçin peyniri, zeytini dahi zor ayarlıyor.
"DEVLET EŞİT ŞARTLARDA KALİTELİ BİR EĞİTİM SAĞLAMAK ZORUNDA"
Rapor tam da bu noktada kalıcı eşitsizliklerin nesilden nesile aktarılmaya başlandığı yere, çocuklara ve eğitim alanına odaklanıyor. Çocukların yaşadıkları yoksunlukların kabul edilemeyeceği vurgusu yapılan raporda; çocukların içine doğduğu ailenin şartlarına bağlı olarak daha doğar doğmaz açlık, beslenme yetersizliği, ailenin alım gücüne göre gidebildikleri okulların eğitim kalitesi ve sosyal ortam faktörlerine göre yoksulluk döngüsünü kırıp kıramayacağını deneyimlemeye başladıkları ifade ediliyor. Çocuğun yoksulluk döngüsünü kırıp çıkmasında potansiyel olarak en önemli rolü oynayacak okul ortamının ve eğitim hayatına bağlanma olasılıklarının önemi vurgulanıyor. “Çocukların eğitim hayatına devam edebilmeleri, öğrenmeyi sever hale gelmeleri, derslerinde başarılı olabilmeleri ancak içinden geldikleri sosyoekonomik ortam aynen eğitim hayatlarına da yansımıyorsa mümkündür” tanımıyla, anayasal demokrasilerde devlet ilköğretim okullarının en önemli işlevinin sosyoekonomik anlamda eşit olmayan vatandaşların çocuklarının eşit şartlarda kaliteli bir eğitim almalarının sağlanması sıkça yer alıyor.
NEOLİBERALİZMİN BENİMSENDİĞİ ÜLKELERDE BİLE UYGULANIYOR
Neolibaralizmin en benimsendiği ülkelerde bile devlet okullarındaki eşitlikçi yapının sürdürüldüğünün altı çizilen raporda, “Okulu çocukların farklı ihtiyaçlarına cevap verecek bir sosyal refah alanı olarak da görmek mümkündür. Okul temelinde oluşturulan sosyal programlar, çocuğun hem okulla hem de toplumla kurduğu ilişkiye olumlu yönde etki edebilir. Bugün birçok ülkede eğitim yaşamının parçası haline gelmiş Okul Yemeği Programları (OYP) sosyal bir ortam olan okul ortamında olanakları yeterli olmayan öğrencilere yeterli beslenme olanağı sunmakta, bütün öğrencilerde sağlıklı beslenme alışkanlıklarını ve beraber sohbet ederek yemek yeme pratiklerini destekleyerek özellikle de yoksul olan öğrencilerin daha fazla oranda maruz kaldığı sağlıksız beslenmenin ve bunların sonucunda ortaya çıkan öğrenme ve gelişim bozukluklarının önlenmesinde aktif bir rol oynamaktadır. Bütün bu sebeplerle başarı oranlarını da artıran OYP, uzun vadede kalıcı eşitsizliklerin dönüştürülmesinde etkin bir rol üstlenmektedir” deniyor.
Hazırlanan raporda, OECD ülkeleri ve OECD üyesi olmayan Avrupa ülkeleri arasında; toplam nüfusta ve 18 yaş altı çocuklar içinde yoksulluk oranının en yüksek olduğu ülke, Türkiye.
OYP’NİN ÇOK BOYUTLU FAYDALARI
OYP’ye duyulan ihtiyaç ve OYP’nin çok boyutlu faydaları ise şöyle açıklanıyor: “Çocuk yoksulluğunun önüne geçilmesi. Okul günlerinde verilen sıcak öğle yemeği ile çocuğun toplam sıcak yemek tüketiminin yüzde 16’sının karşılanabileceği, bunun da yoksul bir ailenin çocuğu için yaptığı harcamanın yaklaşık yüzde 10’una tekabül ettiği hesap ediliyor. OYP, okul devamsızlığı ve okulu terkin azaltılmasında önemli bir rol oynuyor. Beslenme bozukluklarının engellenmesinde ve sağlıklı yemek yeme alışkanlıklarının küçük yaştan oluşturulmasında oynadıkları rol sayesinde uzun vadede beslenme bozukluklarının sonucunda ortaya çıkan kronik hastalıkların oluşumunu ve obeziteyi de engelliyor. Uzun vadede toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığın azaltılmasına katkı sağlıyor. OYP yoksul çiftçiye ve organik tarıma katkı sağlayacak biçimde tasarlanabiliyor. Yemeğin okul mutfağında pişirilmesi durumunda, mahallede küçük de olsa yeni bir istihdam olanağı yaratıyor. Ani ekonomik krizlerin yarattığı sosyal şok durumlarında çocukları okulda tutan bir sosyal destek önlemi olarak işlev görüyor. Okul başarısında artışa katkı yapabiliyor. Çocuk işçiliğini azaltıyor.”
SADECE İHALEDEKİ KAÇAKÇILIĞI ÖNLEYEREK 300 BİN ÇOCUK DAHA DOYUYOR
Raporda, OYP’nin çok boyutlu faydaları nedeniyle dünyada değişik kalkınmışlık seviyelerinden 100’ün üzerinde ülkenin ilköğretim okullarında ücretsiz okul yemeği sağladığı ifade edilirken eğitim bakanlıklarının yanı sıra sağlık bakanlıklarının da devreye girdiği, çoğu ülkelerde ise bu programın yürütülmesi için üst kurumların oluşturulduğu yer alıyor.
Şili’de uygulanan kamu ihale sistemi ve yine Şili ile Hindistan’da uygulanan merkez mutfak yöntemi OYP’nin uygulanması için örnek gösteriliyor. Merkez mutfak yöntemi ile çok kısa sürede çok miktarda yemek pişirilirken hızlıca paketleniyor ve okullara dağıtılıyor, böylece hijyenik de oluyor. İhale sisteminde de tedarikçi firmalar, etkin, saydam ve tarafsız bir ihale yönsivil toplumdan ve temi ile belirleniyor. İhaleye katılacak firmalar, bölgesel farklılıkları (yeme alışkanlıkları, okula erişim gibi) ve çocukların yaş grubunu dikkate alarak menüler hazırlıyor.
İhalelerin dağıtılma şekli ise tedarik konusunda da daha çok çocuğa ulaşımı şu şekilde sağlıyor: “Şili’deki bilgisayar aracılığıyla yapılan ihale sisteminin devleti yılda 40 milyon dolar ihalede verimsizlik kaynaklı kaçaktan kurtardığı hesaplanmaktadır, ki bu da Şili’de 300 bin çocuğun daha okul yemeğinden faydalanmasını sağlamaya yetecek bir miktardır.”
Dünyadaki okul yemeği programlarının denetlemesinde de ilk dereceden menfaati olan gruplar söz sahibi. Brezilya’da ve İtalya’da olan modellerde velilerden, öğretmenlerden, yerel yönetimden temsilcilerin denetleme komitelerinde bulunması sağlanıyor.
OYP DÜNYADA 1800’LÜ YILLARIN SONUNDAN BERİ UYGULANIYOR
Norveç’te 1890’lı yıllardan beri, 72 Japonya’da 20. yüzyılın ilk yıllarından beri, Şili’de ve Hindistan’da 1920’li yıllardan beri, İrlanda Cumhuriyeti’nde 1914, İsveç’te 1937, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1939, Brezilya’da 1955 yılından beri OYP’ler uygulanıyor. 72 ülkede ise Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP) desteğiyle OYP başlatıldı. (Kenya’da 1980, El Salvador’da 1984, Ekvator’da 1987, Pakistan’da 1994, Haiti, Sudan ve Endonezya’da 2006, Malawi’de 2007, Afganistan’da 2008 yılında başladı.) Özellikle son on yılda okul çocuklarına sağlıklı ve besleyici gıda sağlanmasına yönelik çabalar dünya çapında yaygınlık kazandı.
"MESELE KAYNAK YOKLUĞU DEĞİL KAYNAKLARIN YENİDEN DAĞITIMIDIR"
Türkiye’de OYP’nin uygulanması ve modelleme önerisi ise “Anayasal ve yasal dayanaklar, bakanlıklar arasında koordinasyon ve iş birliği, toplumun sahiplenmesi, yerel idarelerin, okul yönetimlerinin, velilerin, halk sağlığı uzmanları ve sivil toplumun, OYP’lerin kalitesini denetlemede yetkili kılınması” şeklinde sunuluyor.
Aynı raporda, Türkiye’de eğitime ayrılan bütçenin çok düşük olduğu belirtilirken dönemin görüşülen MEB yetkilisinin “Mesele kaynak yokluğu değil kaynakların yeniden dağıtımıdır” durum analizi ile dönüş yapıldığı da belirtiliyor.
Raporda, “Türkiye’de de örneğin şans oyunları gelirlerinin bir kısmı okul yemeği programlarının hayata geçirilmesinde kullanılabilir. İl Özel İdareleri bütçelerinde eğitim harcamaları için ayrılan yüzde 20’lik oran yüzde 25’e çıkartılıp bir kısmı okul yemeği programının finansmanında kullanılabilir. Ayrıca, okul yemeği programlarının sadece eğitim alanında değil, uzun vadede beslenme bozuklukları sonucu ortaya çıkacak olan kronik sağlık problemlerinin bugünden önlenmesi açısından da önemi var. Sağlık Bakanlığı bütçesinden de okul yemeği programlarına kaynak aktarılabilir.” şeklinde çözüm önerileri de sunuluyor.
5 YAŞ ALTI ÇOCUK ÖLÜMLERİNİN YARISI YETERSİZ BESLENMEDEN
Derin Yoksulluk Ağı da nisan ayında gündemine, çocuklarda yetersiz beslenmeyi aldı. Çocuklarda kronik yetersiz beslenmenin sonuçları; bodurluk, öğrenme güçlüğü, aşırı zayıflık, obezite, düşük bağışıklık, mikro besin eksiklikleri, zihinsel gelişim bozuklukları, anemi olarak saptandı.
Hazırlanan raporda göre “5 yaş altı çocuk ölümlerinin neredeyse yarısı yetersiz beslenme kaynaklıdır. 2020 yılı istatistiklerine göre, dünyada her 5 çocuktan biri bodur. Dünyada her 10 çocuktan biri aşırı kilolu. Gelişmekte olan ülkelerde, her 10 çocuktan biri aşırı zayıflık sebebiyle risk altında.”
2019 yılında Türkiye’de yapılan sağlık araştırması göre: “15-18 yaş arası çocuklarda; bodurluk oranı yüzde 4,6. Çok zayıf olanların oranı yüzde 15,6. Obezite oranı yüzde 8,3. Son bir yıl içinde; Para ve diğer kaynakların yetersizliği nedeni ile yeterli gıda bulamayacağı kaygısı taşıyan bireylerin sıklığı yüzde 23,4. Sağlıklı ve besleyici gıda tüketemeyenlerin sıklığı yüzde 22,7. Tüketilen gıda çeşidinde azalma yaşayan bireylerin sıklığı yüzde 22,8. Öğün atlamak zorunda kalan bireylerin sıklığı yüzde 13,1. Gerekenden daha az besin tüketenlerin sıklığı yüzde 16,5. Karnı aç olmasına rağmen yemek yiyemeyenlerin sıklığı ise yüzde 8, 4’dür.”