06 Haziran 2022 04:08

Meslek Kanunu bölmekten başka bir işe yaramayacak

“Bizi birbirimize düşürmeye çalışan, çalışma şartlarımızı sermayenin kâr hırsına endeksleyen yasaya ilgili eğitim emekçilerinin en geniş kesimini mücadeleye çekecek sendikal pratiğe ihtiyaç vardır.”

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Eğitim Sen Emek Hareketi

Öğretmenlik mesleğini kariyer basamaklarına ayıran 7254 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK), 3 Şubat 2022’de TBMM’de kabul edilmiş ve 14 Şubat 2022’de Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Öğretmenlik Meslek Kanunu’na istinaden “Aday Öğretmenlik ve Öğretmenlik Kariyer Basamakları Yönetmeliği” 12 Mayıs 2022’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmelikle birlikte sınav takvimi, eğitim programları belli oldu.

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu 43. maddede öğretmenlik, “Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği” olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma aynı şekilde Öğretmenlik Meslek Kanunu 3. maddesinde de yer verilmiştir. Her iki kanunda da öğretmenlik mesleği bir ‘uzmanlık’ olarak belirtilmiş olmasına karşın, Öğretmenlik Meslek Kanunu’na dayanılarak öğretmenler; meslektaşlık, eğitimcilik kimliklerinden koparılmak istenmektedir.

ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU NEYİ AMAÇLAMAKTADIR?

Öğretmenlik mesleği bilgiyi değil bilgiyi aktarmayı esas alan bir meslektir ve kariyer basamakları buna dair bir içerik barındırmamaktadır. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile öğretmenlik 3 parçaya bölünmüş bunlar; aday öğretmen-öğretmen-uzman ve başöğretmen olarak kategorize edilmiştir. Aynı işi yapan bu üç kategori çalışma psikolojisinin getirdiği sosyal davranışla hiyerarşik bir yapılanmaya sokulma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Öğretmenlik Meslek Kanunu esas olarak bir öncekinden farklı olarak öğretmenlerin yekpare gövdesini parçalamaya ve gelecek tepkileri de uzman-baş gibi sıfatlarla hafifletmeye çalışan bir saldırı planıdır. Yaratılmaya çalışılan hiyerarşi ile parçalı istihdam planının son taşı yerine konulacak ve bir sonraki saldırı planı hayata geçirilecektir. Dayanışma duygusu ve ortak mücadele olanakları zayıflayan bir iş ortamı böylece her saldırıya açık pozisyona girecektir.

ÇALIŞMA ŞARTLARINA NE GİBİ ETKİSİ VAR?

Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda “Öğretmenlerin çalışma şartları eğitimde kalitenin yükseltilmesi için belirlenen amaçları gerçekleştirmek üzere düzenlenir” ibaresi öğretmenlerin çalışma şartlarını eğitimin ‘kalitesine’ bağlamıştır. Bugün eğitimde uygulanan politikalar sermayenin istekleri üzerinden şekillenmekte olup dolaylı yoldan çalışma şartları sermayenin isteklerine bağlanmıştır. MESEM’ler buna en güzel örneklerdendir.

ÖĞRETMENLİK BİR SINAVLA ÖLÇÜLEBİLİR Mİ?

Öğretmenlik zaten uzmanlık gerektiren bir meslektir ve bu uzmanlık eğitimi üniversitelerde alınıyor. Üniversiteyi bitirmiş ve alanında uzman olmuş bir öğretmene ayrıca yeniden uzmanlık sınavı getirmek yaptığı işe kefil olamadığın anlamı çıkartır. Böylece üniversitelerde verilen öğretmenlik eğitiminin yetersizliği ya kabul ediliyor ya da o eğitimler itibarsızlaştırılmaktadır.

Performans sisteminin ve güvencesiz istihdamın temelini oluşturan kariyer basamakları için getirilen sınav; ülkedeki ekonomik krizden kaynaklı, eğitim emekçilerinin hızla yoksullaştığı bu süreçte, sendikaların sınava karşı net tutum alamaması öğretmenleri bireysel kurtuluş çabalarına itmiş, ekonomik kazanç eğitim emekçileri için bir tercih haline gelmiştir.

Ayrıca sınavdan muaf tutulacağı ifade edilen yüksek lisans ve doktora yapmış öğretmenlerin yine de eğitimlere katılmalarının zorunlu olması ve yasal altyapısı olmadığı gerekçesiyle Danıştay kararları ile uzmanlıkları ellerinden alınan yüksek lisanslı ve doktoralı öğretmenlerin de durumlarının belirsizliği sürmektedir.

SONUÇ OLARAK

Öğretmenlik Meslek Kanunu taslağı hazırlanırken, taslak yasalaştığında ve yürürlüğe girdiğinde sendikalar itiraz etmiş ancak birleşik bir mücadeleyi örgütleyememişlerdir. Herkes bulunduğu mevziden kanunu eleştirmiş, çeşitli cılız eylemler yapmış, son aşamaya geldiğinde de Eğitim Sen dışındaki sendikalar “İsteyen sınava girebilir” kararını almışlar ve sınava hazırlık için destek olacaklarını açıklamışlardır. Eğitim emekçilerinin gerçek sendikası olma iddiasındaki Eğitim Sen ise yaptığı açıklamada yönetmeliğin mahkemeye taşınacağını, sendika olarak bu sınava dair bir hazırlık eğitiminin olmayacağı ve sınava girmenin üyelerin özgür iradesine bırakıldığını ifade etmiştir.

Sendikaların rekabeti, düzenle bağı, sendikal anlayışlarından ortaya çıkan parçalanmışlığının eğitim emekçilerini nasıl etkileyip zayıflattığı, zarar verdiği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Diğer yandan sendikaların örgütlü bir tutum almak yerine “Başının çaresine bak” yaklaşımlarının emekçileri nasıl böldüğü, rekabeti körüklediği, bireysel arayışlara yönlendirdiği görülmektedir. Yaşananları yasanın emekçileri bölen etkisinin daha işin başında çıkan sonuçları olarak değerlendirmek gerekir.

Yasanın hazırlık aşamasında bilinen kariyer ve sınav gerçeğine rağmen Eğitim Sen’in bu duruma uygun tutum alamaması, mücadeleyi şekillendirememesi bugün bu durumun yaşanıyor olmasının en belirleyici nedenidir.

Yasa bundan sonra hayata geçirilecek özlük, hukuk, çalışma ve ekonomik saldırılara karşı oluşacak tepkileri parçalayacak bir ön alma kanunu olarak tasarlanmıştır. Bu kadar kapsamlı tehlikeler içeren bir yasaya karşı Eğitim Sen’in birkaç basın açıklaması ve siteye konulan bir yazıyla yetinilen, sınava girmeyi serbest bırakan bir tutum kabul edilemez. Sendikanın başından beri yasaya karşı mücadelenin bir parçası olarak sınava girmemeyi örgütlemesi doğru olurdu. Ancak gelinen aşamada Meslek Kanunu’nu salt sınava girip girmeme üzerinden tartışılacak bir hattan çıkarıp sınavlı ya da sınavsız olmasından bağımsız ileride yaratacağı tahribatları gören bir yerden mücadele örgütlemelidir.

Böyle bir durumda sendikaların görevi yasanın içerdiği tehlikeler ile ilgili başta işyerlerinde olmak üzere her türlü aracı kullanarak geniş bir aydınlatma çalışması yürütmek, emekçileri tek başlarına ortada bırakarak birbirleri ile yarıştırılmasına karşı örgütlü ve birleşik davranmasını sağlayacak, yasanın tüm getirdiklerini ortadan kaldıracak eylem ve etkinlikler örgütlemek olmalıdır. Ekonomik kayıpların bu kadar fazla olduğu bir dönemde amacı belli olan; sınavlara, şartlara bağlanmış ücret artışı yerine her eğitimci için temmuz ayına dair “ek zam” talebimizi daha gür seslendirmeliyiz.

Şimdi; bizi birbirimize düşürmeye çalışan, çalışma şartlarımızı sermayenin kâr hırsına endeksleyen, güvencemizi ortadan kaldırarak performansı çalışma alanımıza sokmayı hedefleyen yasaya ilgili sözümüzü tüm işyerlerinde söyleyen; öğretmenliğin itibarının artırılması, ekonomik, özlük, siyasi haklarının verilmesi, insan onuruna yaraşır biçimde yaşam koşullarının geliştirilmesi için işyerlerinden başlayarak eğitim emekçilerinin en geniş kesimini mücadeleye çekecek sendikal pratiğe ihtiyaç vardır.

ÖNCEKİ HABER

Sincan OSB işçileri: Aç kalmayacak kadar alışveriş yapıyoruz

SONRAKİ HABER

Gün aydı mı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa