“Duyguyla, bilinçle, dirençle beslenen şiirler yaşayacak”
Olcay Kasımoğlu “Dağlanan Küller” isimli şiir kitabını anlattı.

Fotoğraf: Kişisel arşiv
Nuray SALMAN
Sultan KARATAŞ
Pedagog Olcay Kasımoğlu’nun “Dağlanan Küller” adlı şiir kitabı Artshop Yayınları etiketiyle yayımlandı. “İnsan onurunun ayaklar altında çiğnendiği, nefret söylemleriyle insanların kutuplaştığı; kıyımlar, hırslar, kılıç gibi yontuyorken ömrümüzü; şiirler savaşlara, savaşlar şiirlere ulanıyor” diyen Kasımoğlu’nun kitabında aşk, mücadele, doğa önemli bir yer tutuyor. Kasımoğlu ile “Dağlanan Küller”i konuştuk.
“Dağlanan Küller”in ortaya çıkış hikayesiyle başlayalım isterseniz… Nasıl olgunlaştı bu şiirler?
“Dağlanan Küller”de biraz felsefi, biraz edebi, biraz da insani olanın birleşerek yoğunlaştığı bir kıvamı, çocukluğumdan bugüne biriktirdiğim duygu ve düşünceleri bir araya getirmek istedim. Şair sadece kendi yaşamını, yaşadıklarını kaleme almaz. Yaşama bir bütünlük içerisinde bakar. Bu bütünün içinde her şey, herkes vardır. Başkalarının gözünde yüreklere inmenin ince duyarlılığıdır, anlamaktır. Anladığını yorumlamak ve sezgilerini, anlatabileceklerini biçimlendirmeyi amaç edinmektir.
Peki siz bir okur olarak baktığınızda kendi şiirinizdeki duyarlılık ve düşünce katmanlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Duyarlılık ve düşünce arasında organik bağ var. Düşünce ağaç ise, duyarlılık onun meyvesidir diye düşünürüm. Bu açıdan bakıldığında, bütün şiirlerimde kimi zaman salt düşünce, kimi zaman nesneden edindiğimiz duyarlılık öne çıkıyor. Önemli olan, şiir sanatını bilen okurun estetik dünyasına ne kattığı… Ama şu kadarını söyleyebilirim: Duyguyla, bilinçle, dirençle beslenen şiirler daima yaşayacak. Gürül gürül akan nehirlerin, derelerin ruhuyla çağlayıp yaşamın içine akacak. Sonsuzluğun esintisi dizelerde et tırnak olup her çağın altın kasesi kalplere yoldaşlık edecek.
Çocuk, ağaç, kadın, doğa, aşk temaları şiirinizde oldukça önemli yer tutuyor. Ayrıca bütün kitap boyunca aşk imgesi ön planda. Aşk izleğinin şiirinizdeki yeri nedir?
Aşkı, şiirlerimin birçok yerinde yaşamın anlamı olarak konumlandırıyor ya da başka bir bakışla şunu da söyleyebilirim: Onsuz eksik ve yavan kalıyor. Aşktan ayrı düştüysek kuruyan bir ağaçtan ne farkımız kalır? Ve şiir, aşkın ölümsüz yaşıdır. Aşk var oldukça şiir de var olacak. Hangi nedenle, hangi dönemde olursa olsun aşkın kendini dönüştürebildiği her durumda yaşamın gücü şiirle ön plana çıkar. Dünya yüzünde güzel olan her şeyin özü aşktır. Tabii buna sadece iki insan arasındaki duygusal bağ olarak bakmak aşka ve aşkın sırtını dayadığı şiire haksızlık olur.
Nâzım Hikmet ve direnişçi kadınlar… Bu iki olgu “Dağlanan Küller”in neresinde duruyor?
Ana omurgasında duruyor desem abartmış olmam. Nâzım, diğer özelliklerinin yanı sıra, direnişin şairidir. 21. yüzyılın gelişmiş olarak nitelendirilen ruhsuz, yüreksiz insanları bir şey getirmedi bu çağa; kandan, savaştan, zulümden, açlıktan başka. Savaşın hak diye sunulduğu, barışın acımasız haksızlıklara kurban edildiği, kadınların, çocukların acımasızca katledildiği bu çağda Nâzım Hikmet ve direnişçi kadınlar yürekleri dağlanmış insanların küllerinden, yeni bir çağın şafağına doğmanın umudunu taşıyor.
Evrensel'i Takip Et