08 Haziran 2022 04:12

Maltepe Belediyesi işçileri zam istiyor: Sabah kahvaltısı bayat poğaça!

Yoksulluk sınırının 20 bin liraya dayandığı bir dönemde Maltepe Belediyesi işçilerinin cebine giren ise 5 bin 500 lira. İşçilere verilen yol parası yolu, yemek parası yemeği karşılamıyor.

Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel

Paylaş

Hilal TOK
İstanbul

Unutulmaz Yeşilçam filmi Çöpçüler Kralı’nda Çöpçü Apti için “Muazzam para alıyor bunlar baba, çöpçü deyip geçme!” sözü geçiyor bir replikte. Dışarıdan böyle görünse de Çöpçü Apti’nin kahvaltı hayali ekmek arası Sana yağı ve 100 gram zeytin oluyor. Ona bile erişemiyor. Belediye İşçisi Çöpçü Apti’nin gerçekliği, 50 yıl öncesinin hali değil elbet, tam da günümüz hikayesi… Şantiyede bir araya geldiğimiz Maltepe Belediyesinde çalışan onlarca temizlik işçisi Çöpçü Apti’den hallice hayatını anlatırken, dışarıdan çok kazandıklarının sanıldığını, belediyede çalışıyorlar diye ellerine karınlarını doyuran ücret geçtiğinin sanıldığını ifade ediyor. Ancak her sabah 03.30’da uyanıp, daha karanlık dağılmadan yollara dökülen temizlik işçileri ceplerine giren günlük 20 liralık yemek ücretini idareli kullanmak için pastanelerden önceki gün kalan bayat poğaçalarla kahvaltısını yapıyor. Bir poğaçanın bile 5 lira olduğu bir memlekette, tazesi oldukça lükse kaçıyor onlar için.

Maltepe Belediyesi Temizlik İşlerinde 500’den fazla işçi çalışıyor. Vardiyalı olarak sokakları temizliyorlar gün boyu. Çıplak ücretleri asgari ücret, yolu, yemeği, yan ücretleri katınca ellerine 5 bin 500 geçiyor ama yol ücreti yolu, yemek ücreti de yemeği karşılamıyor… Genel-İş’in örgütlü olduğu Maltepe Belediyesinde çalışan çöp işçilerinin çoğu ek iş yapıyor, aralarında merdiven silmeye giden de var, özel otobüslerde günün geri kalanında şoförlük yapan da hurda toplayıp satan da. İşçilerin en büyük talebi ücretlerinin iyileştirilmesi, 10 binden az ücret istemiyorlar, her gün kiraya gıdaya, temel ihtiyaca gelen zamların da durdurulmasını talep ediyorlar.

‘MALTEPE’Yİ GÜZLELEŞTİREN DE EN DÜŞÜK MAAŞI ALAN DA BİZİZ’

İşçilerle yan yana geldiğimiz şantiyede sohbet ilerledikçe bulunduğumuz alanın etrafı daha da kalabalıklaşıyor, sesler daha çok birbirine karışmaya başlarken, herkes bir yandan sorununu hararetle anlatmaya çalışıyor. Bazen sözleri diğer işçiler tarafından kesilen, bastırılan konuşmacılar bozuluyor, sonra bir aralık bulup yeniden giriyorlar sohbete. Bir curcuna haliyle geçen konuşmalarımızda bir işçinin söylediklerini tüm işçiler kafalarını sallayarak onaylıyor: “Maltepe’nin güzelliği bizden başlar. Karda kışta, sıcakta çalışan hep biziz. İnsanlar birbirine hakaret ederken ‘çöpçü’ der, biz onu meslek olarak yapıyoruz ve en düşük maaşı da biz alıyoruz. Halkımız belediyede çalışıyoruz diye iyi ücret alıyoruz sanıyor. Oysa günü kuru poğaça ile geçiriyoruz.”

11 senelik İşçi İsmail sözü devralıyor sonra, kendi derdini anlatmaya başlıyor, “Hanım çalışmasa ben bataktayım. 2 çocuk var. Kızım öğretmen oldu, atanamadı. Belediye bize bakmıyor, sıkıntı çok, zam da vermiyor. Bize doğru düzgün bir zam yapacağını sanmıyorum. Bu şantiyenin bu bölümüne 10 binden az ücret verirse biz geçinemeyiz. Aldığım ücret emeğimi karşılamıyor. Burada 558 kişi çalışıyor, istediği gibi maaş alan ancak 50-60 kişidir. Kesintiler, icralar, borçlar…”

İsmail’in sözü bitmeden diğer bir işçi alıyor sözü, “Eşim çaycı. İki çocuğum üniversitede okuyor. Kirada oturmuyoruz, kira olsa geçinmek mümkün değil. 20 senedir burada çalışıyorum. Kıdem farkı yok. Yarın biri iş başı yapsın benimle aynı maaşı alır” diyerek yeni sözleşmede kıdem farkı da istedikleri taleplerini hatırlatıyor.

İŞÇİLERİN ÇOĞU EK İŞ YAPARAK GEÇİNİYOR

“Şu an en büyük sıkıntımız geçim” diyen bir başka işçi şöyle devam ediyor: “Ben iki senedir burada çalışıyorum. Bekarım. 2 bin 300 lira kira ödüyorum, 1000 lira da faturalar. Tek başıma geçinemiyorum. Burada çoğu arkadaşımız ek iş yapıyor. Ben buradan çıkıp özel halk otobüsünde şoförlük yapıyorum. Bizim ücretimiz 5 bin 500 lira. Ama asgari ücretin üstüne çıkmamızın nedeni ikramiyemiz. Vergiye giriyoruz. Yani ikramiyemizden vergi kesiliyor. Vergiyi kaldırdık diyorlar ama kaldırdıkları yok. Şimdi hazırlanan sözleşmemiz güzel, ama kabul edileceğini sanmıyorum. Mavi karta zam geldikçe bizim ücretlerimize de zam gelmesini istiyoruz. Ama vermiyor belediye. Yemek paralarımız iyileştirilsin istiyoruz. Ben günde 20 liraya ne yiyebilirim. Sabah 04.00’te işbaşı yapıyoruz. Ben iki poğaça ile gün boyu nasıl durayım? Ben üniversite mezunuyum. Ama halimiz bu işte.”

“İki çay iki poğaça yedim sabah 23 lira verdim” diye giriyor oradan bir başka işçi söze: “Çoğu arkadaşımız sabah aç gelip öğlen gidip evinde yiyor. Sabah kahvaltı yapan da önceki günden kalan bayat poğaçaları alıyor. Tanıdık pastane veriyor onu da.”

İşçilerden birinin düğünü, cenazesi, hastalığı olunca aralarında para toplayıp o işçiyle dayanışma gösterdiklerini öğreniyoruz. Sözleşme sürecinden sonra gelen zammın hemen eriyeceğinin farkında olan işçiler verginin kaldırılmasını talep ediyor: “Hadi diyelim 7 bin 500 lira alacağız zamla. Sonra vergi dilimine gireceğiz o yine düşecek asgari ücrete kadar. Güya belediyede çalışıyoruz ama neresinden tutsak elinde kalıyor.”

‘50 DAKİKA YÜRÜYEREK İŞE GELİYORUM’

Çocukları üniversitede okuyan Özgür ise “Bir ev kirası olmuş 3 bin lira. Aldığımız ücret asgari ücret. Nasıl yaşayalım? Üniversitede okuyor benim çocuklarım. Ev borçla dönüyor. Sanki biz bu ülkenin yabancısıyız. Üniversiteden mezun arkadaşımız var, aracın arkasında çöp boşaltıyor. Kimisi hurda toplayıp satıyor ek iş olarak, kimi merdivene gidip temizlik yapıyor. Tüm günümüz çalışarak geçiyor. Ekonomide sorun yok diyenler gelip bizimle aynı şartlarda yaşamayı denesin. Geçinebiliyorlar mı?​” diyor.

20 yıllık İşçi Mehmet 50 yaşında, EYT’ye takılan milyonlardan. “Hep geriye gidiyoruz. File dolmuyor, aç acına duruyoruz. Primlerim tamam ama yaşa takıldık emeklilikte. Çöpte çalışan erken ölür, emekli olmak için de gençsin. Kısmet olmayacak emekli olmak. Bastonla mı çalışacağız biz aracın arkasında? Emekli olsam da geçinemeyeceğim biliyorum. Çalıştığımızın karşılığını alamıyoruz. Ben 50 dakika yürüyerek gidip geliyorum işe. Yola versem cebimde bir şey kalmaz. Minibüse binme imkanım yok. Ekmek param yok, bunu kısıtlamak için her gün yürüyorum. Üsttekiler gelsin dinlesinler bizi, siz geldiniz dinlediniz, gördünüz halimizi, onlar da bir gelsin dinlesin nasıl yaşıyoruz… Bu böyle gitmez” diyor.

‘BİR BİZE Mİ BÜTÇE YOK?​’

İşçilerden Ali, “İnsanların bize bakış açısı da farklı, hor görüyor. Dışarıdaki köpekler bize saldırıyor, geçtim insanları. Şartlarımız bu. Benim günde 15 liram yola gidiyor. Mavi karta zam geldi, biz zam farkını alamadık. Yol da yemek de cebimizden gidiyor. Yetmiyor çünkü verdiği. Gidin belediyenin 9. katına bakın, kaç çeşit yemek var” diyor.

“Bize belediyenin bütçesi yok deniliyor ama iftar yemekleri veriliyor, tekne turları yapılıyor belediye tarafından” diyen işçi başlayacak TİS sürecine işaret ediyor: “Sendika temsilcisi arkadaşlar bizim içimizden giden arkadaşlar. Yönetimdekiler içimizdeki arkadaşlar. Onlar bizim, biz onların yanındayız. TİS taslağımızı, tek tek taleplerimizi biz yazdık.”

BELEDİYELERDE ÜCRET ASGARİYE ÇEKİLDİ

İşçilerden Ali diğer belediyelerde çalışan işçilerin koşullarını da özetliyor: “Ücretlerimiz, çalışma şartlarımız sıkıntılı. Ülke olarak sıkıntıdayız ama sosyal demokrat belediyede çalışıyoruz, bunun da bize bir şey katması lazım. AKP ile söylemlerde farklı fiiliyatta aynı. Biz 38 belediyeyi dolaşıp ücretlerini, haklarını sorduk işçilerin. Her belediye birbirinden farklı. Ataşehir Belediyesi bir gün fazla çalışıp mesai ücreti alıyor. Pendik Belediyesi bizden az alıyor ama Tuzla Belediyesi bizimle aynı alıyor. Pendik Belediyesinin yemek parası 5 lira. Yol yemekle beraber 4 bin 800 küsur ücret alıyorlar. Bizler kamu görevlisi olarak görülmüyoruz ama diğer belediyelerde kamu görevlisi görülüyor aynı işi yaptığımız işçiler. 38 belediyenin 15 günlük tediyeleri ikramiyeleri yattı bir bizimki yatmadı mesela. Ama tüm belediyelerde ortalama ücret asgari ücrete çekildi. AKP’li belediyelerde durum daha vahim tabii. Sendika temsilcisini bile görmüyor işçi, sendikanın ne olduğunu bilmeyen bile çok. Hizmet-İş’te olan yerde işçi değil, amir konumundaki kişiler temsilci oluyor. Korkuyu yaratan zaten o amir, gidip kapısını nasıl çalsın işçi.”

İŞÇİNİN NE CANI NE EMEĞİ KIYMETLİ

Belediye işçileri iş kazalarından, iş güvenliği ve sağlığı önlemlerinin alınmamasından da oldukça şikayetçi:

- “Geçen bir işçi arkadaşımız kaza yaptı. Arkadaşımız yaralandı. Şoför arkadaş kamyonun masrafını ödemek zorunda kaldı 20 bin. Ona bindirdiler.”

- “3 aydır kullandığım araç viteslerde cartlama yapıyor, araç arkasından simsiyah duman atıyor. Oradaki işçiler soluyor onu. Geçen aracımın lastiği fırladı ya, böyle bir şey olabilir mi? Parayı geçtim, iş güvenliğimiz yok, karşımızda muhatap yok.”

- “Yanımdaki arkadaşa bakın, geçen seneki kışlık botuyla çalışıyor hâlâ. Yeni yazlık kıyafet bile vermediler. Haziran ortasında botla çalışıyor.”

- “Ben araç arkasında çalışıyordum, bizim arabaların normalde arkasında sensörler var geri geri giderken ikaz eder. Onları söktüler, daha hızlı olsun araç diye. Geri geri giderken aracın arkasında kaldım. Diz kapağımın altı haşat oldu. Dizden aşağısında platin var şimdi. Kazadan sonra da geri de takılmadı sensörler. Canımızın bu kadar kıymetsiz görünmesine öfkeliyiz. Sadece burada değil tüm ülkede iş kazaları yüksek. Canımızın kıymeti yok. Bu tedavi sürecimde dünya masrafım oldu. Evde tedavi için ilaçlara on günde bir 400 lira cebimden ödedim. Ek iş yapıyordum. Kazadan sonra da ek iş yapamaz oldum.

* İşçilerin ismi iş güvencesi endişesiyle değiştirilmiştir.

ÖNCEKİ HABER

Siyasi Ekoloji çıktı: Sistemin en ince noktalarına dokunup çözüm arıyor

SONRAKİ HABER

Hasan, çalışkan ve öğrenen bir gazeteciydi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa