Eğitimci ve Araştırmacı Yazar: Müslüm Kabadayı
Tacim Çiçek, Müslüm Kabadayı'nın ilk romanı "Munzur’(l)a Koşan Çocuk" ile 33 ‘anı-öykü’den oluşan "Dirilten Duyunçlar" adlı kitaplarına dair yazdı.

Müslüm Kabadayı, Fotoğraf: İbrahim Demirel
Tacim ÇİÇEK
Eğitimci, Araştırmacı, Yazar Müslüm Kabadayı’nın adını geçmişte benim de hikaye ve yazılarımın yayımlandığı kimi dergilerden, daha çok ise dergimiz Damar’dan ve ocak 2006’dan itibaren Ankara’da arkadaşlarıyla çıkardığı; genel yayın yönetmeni olduğu Yoğunluk dergisinden bilirdim. Bu yılın 1 Mayıs’ına kadar da ne yüzcek görüşmüşlüğümüz, ne konuşmuşluğumuz ne de onun eserlerini okumuşluğum olmuştu. Bu yılın 1 Mayıs’ında bunların tümü de oldu. Yüzcek görüştük, tanıştık ve ocak 2022’de yayımlanan ilk romanı Munzur’(l)a Koşan Çocuk ile 33 ‘anı-öykü’den oluşan Dirilten Duyunçlar adlı hikaye kitabını okudum.
ÖĞRETMENLİK, EDEBİYAT, SİNEMA
Öğrencilik yıllarında gönül verdiği edebiyatı; hikaye, deneme, eleştiri ile sınırlandırmamış Müslüm Kabadayı. Dergilerin yayın kurullarında yer almış, temsilcisi olmuş. Öğretmen olmasından dolayı Eğitim Sen şube başkanlığı yapmış. Bölgesinin halk şairlerini araştırıp kitaplaştırmış. Mesleğini sürdürdüğü yerlerde de sözlük, derleme, yaşamsal kültürel farklılıklar üzerine incelemeler yapıp yayımlatmış. Birçok ortak kitaba katkıda bulunmuş. Belgelik oluşturma geleneği ne yazık ki zayıf olan bir ülkenin insanı olarak araştırma ve inceleme yaparken çekimler, kayıtlar, görüntüler de yapmış. ‘Uygarlıklar Beşiği Hatay’ belgeseli bu çabanın sonucu… Yönetmenliğini Semir Aslanyürek’in yaptığı ‘Şellale’ filminde de oyunculuk yapmış. Öteki çalışmalarını öğrenmek isteyenlere adını verdiğim iki kitaptaki öz yaşamını öneririm.
Kitaptaki hikayeler, yazarın gözlemlerinden, anılarından, yaşadıklarından, duyduklarından ve içine doğduğu bölgenin, öğretmenlik yaptığı yerlerin insanından esinlenilmiş. Edebiyatta “anı-öykü diye bir tür yok” demek ne kadar doğru olur bilemem ama şurası bir gerçek ki Müslüm Kabadayı’nın en azından dili pürüzsüz ve düzgün. İşte tümüyle kişisel de olsa ‘anı-öykü’leri bende dupduru, kimi zaman gülümseten, kimi zaman da acıtan gerçeklikleri dillendirdiği düşüncesini çağrıştırdı. Onun yaptığı, kendi bildiği yolda yaşadığı zaman içinde burnunun direğini sızlatan gerçekliklere tanıklık yapıp kalıcılaştırmak… Bu da tarihe çentik atmanın bir başka yolu bence…
YANGIN YERİNDE İSYAN
Bir ‘anı-öykü’sünün anımsattığını paylaşmadan edemeyeceğim. Kitabın 73. sayfasındaki ‘Yangın Yerinde İsyan’ adlı hikaye bana; ABD’de Martin Luther King’in önderliğinde 18 Şubat 1965’te Selma’da başlatılan özgürlük yürüyüşünü anımsattı. Eşit yurttaş ve oy kullanma hakkı için silahsız ve barışçıl yürüyüşe izin verilmemiş, özgürlük yürüyüşçüleri zor kullanılarak dağıtılmış ve Jimmie Lee Jackson, asker tarafından gizlendiği cafede darbedilmiş ve birkaç gün sonra da ölmüştü. Onun için iki anma töreni düzenlenmişti. Martin Luther King, kilisede yaptığı ajite konuşmada: ‘Kardeşlerim, Jimmie Lee Jacksonî kim öldürdü… Onu, tetiğe basan el öldürdü, doğru ama bu haklı davamızda bizi yalnız bırakan kardeşlerimiz ve sözde özgürlük, eşitlik yandaşı olan nemelazımcı beyazlar öldürdü gerçekte… Jimmie Lee Jacksonî kim öldürdü…’ Müthiş bir konuşmadır… 2014’te çekilen Özgürlük Yürüyüşü adlı filmi izlerseniz bu konuşmanın bir bölümünü dinlersiniz… İşte Müslüm de ‘anı-öykü’süne, ‘Beni, kavga gürültü bu hastaneye getirip atan polisler öldürmedi. Ölüm haberlerinde adımı bile çok gören basın öldürdü…’ gibi cümlelerle başlayıp bitirir. Ya filmi izlemiş ya da konuşmayı okumuş olmalı…
ONCA DERSİM KİTABINDAN BİRİ
Munzur’(l)a Koşan Çocuk’a gelince… Onca Dersim kitabından biri… Üstelik romanın ana karakteri Keko Hasan, gerçek bir kişilik… Hasan’ın, küçük bir çocukken Tertele’de yaşadıklarından ilerleyen yaşına ve hayata gözlerini kapattığı ana kadar ki kişisel hikayesinin romanı… Her zorluğun yeni bir kapı açtığı sözü, Keko Hasan’ın kişisel hayat hikayesinin sekanslarında çıkıyor karşımıza. Bebekliğinden beri ayrılık, kaza, yalnızlık, babasının ölümü, amcası Sarı Ali’nin evine kardeşleriyle sığınması, yoksulluk içinde büyümesi, halasına evlatlık verilmesi, üçüncü sınıfa kadar Elâzığ’da okuması ve tekrar Siğenk’in Bağmezrası’na getirilmesi, babaannesini kaybetmesi, öğrenmeye, okumaya olan tutkusu, komşusu değil de atasıymış gibi hep yanında olan Süleyman abisi ve gözü gibi bakıp öğrendiği her şeyi öğreterek okuyup iş güç sahibi olmasını sağladığı emmoğlusu Hüseyin’i okudukça, en azından bazıları için ‘hayatım roman’ dillendirmesinin ne kadar doğru olduğu anlaşılıyor. Mutlu bir evliliği var Hasan’ın onca mutsuzluk ve çekilmezlik içinde; kız-oğlan birkaç da çocuğu var. Kendisinden esirgenen okuma hakkını çocuklarından esirgemiyor. Her işi hakkıyla başarıyor. 12 Mart’ı ve 12 Eylül’ü yaşıyor. Bu zalimlikleri zaman zaman Tertele günlerine benzetiyor. Öğretmen olan çocuklarından Mehmet’in çektiği işkence ailecek yüreklerini dağlıyor… Sonra yaşlılığında, kendisininki de dahil olmak üzere bölge insanlarının yaşadıklarına kendince tanıklık yapan Munzur’un HES’lere kurban edilip akışının engelleneceği gerçeğini yaşıyor. Duyarlı her insan gibi üstüne düşeni yapıyor ve ölüm döşeğinde çocuklarına üç vasiyette bulunuyor… En azından Hasan’ın acılı kişisel hikayesi ve ölüm döşeğinde -ki bir bakıma hepimize- yaptığı üç vasiyetini öğrenmek için okumanızı öneririm.
Evrensel'i Takip Et