Tepkimiz mültecilere değil yönetenlere olmalı
"Ülkeyi yönetemeyenler hiç barış için çaba sarf etmiyor. Türk, Kürt, Arap, Afgan... Savaşın etkisini hep birlikte yaşıyoruz."
Görsel: Pixabay
Asansör imalat işçisi
İstanbul
Merhaba, beş yıldan beri asansör imalat işinde çalışıyorum. İşyerimizde giyotin makas, büküm makinası ve punç (delik delme) makinası bulunuyor. Bir asansörün tüm imalat işini yapıyoruz. Epey fazla mesai yapıyoruz. Ücretlerimiz ve fazla mesai ücretleri geç veriliyor. Çalışma koşullarımız ağır, eleman sayısı çok az. Böyle olunca iş yükü hep fazla. İşyerimizde 2 Suriyeli 1 Afganistanlı arkadaş olmak üzere toplamda 8 kişi çalışıyoruz.
Siyasi iktidarın misafir olduklarını söylemeleri muhalefetin sığınmacılara karşı ayrımcı konuşmaları, Suriye’ye düzenlenen operasyonlar bizim işyerimizde de tartışılıyor. Konuları anlamadan yorum yapmak konuşmaları da saptırıyor, ön yargılara sebep oluyor. Örneğin bir ustamız Suriye’ye müdahalede bulunulmasını nerdeyse sevinçle karşılıyor. Bu ustamız aynı zamanda EYT’li. “Neden çıkmadı, çıksa şöyle olurdu, Erdoğan yanlış yaptı” diye konuşuyor. Konuları anlayacağı bir şekilde anlatınca, sert konuşmaları değişebiliyor.
Savaşın biz işçilere emekçilere bir faydası olmayacağını, olsa olsa işçilere halklara ağır faturasının olacağını, zamların durdurulmadığını, kiraların feci şekilde arttığını, yoksulluk sınırının 20 bin lira olduğunu anlattığımızda düşünceleri biraz değişiyor. Savaşın acı, yoksulluk, zorunlu göç olduğunu söylüyoruz.
Suriyeli arkadaşlarımız iki kardeş. Önce Konya’da çalışmışlar. Uzun zamandır birlikte çalışıyoruz. Suriyeli arkadaşlar savaşın en yakın tanıkları. Bombaların patladığı yerleşim yerlerinin yerle bir olduğunu söylüyorlar. Yaşamını yitiren arkadaşlarının akrabalarının olduğunu dile getiriyorlar. “Başka bir ülkeye gidemiyoruz, Avrupa ülkeleri bizim ülkemizde savaş çıkarıyorlar ama bizi almıyorlar, sınırları kapatıyorlar. En pis işlerde bizi çalıştırıyorlar. Ayrımcılık ırkçılık yapıyorlar, bu duruma çok üzülüyoruz. Bizim kimseyle derdimiz yok. Sadece iyi koşullarda çalışmak, insanca yaşamak istiyoruz. Mecburuz düşük paralara çalışmak zorundayız. Kimsenin ekmeğini elinden almıyoruz” diyorlar. Uzun zamandır Türkiye’de oldukları için Türkçeyi daha rahat konuşabiliyorlar. Savaşın psikolojik boyutunun çok kötü olduğunu, her açıdan ve anlattıklarından görebiliyoruz.
Afganistanlı arkadaşımız daha genç. O da uzun zaman önce ülkemize gelmiş. Önce Karadeniz bölgesinde çobanlık yapmış sonra İstanbul’a gelmiş. “Biz de Taliban’dan bıktık, çok zulmetti. Kaç kilometre yol yürüdüm, dağlardan zorlu yollardan geçtim geldim. Tayyip Erdoğan’ı seviyorum, sınırları açtı, biz geldik. En kötü şartlarda birlikte çalışıyoruz. Buna rağmen ayrımcılıklar yapılıyor. Orada savaş olmasaydı, barış olsaydı, iş olsaydı gelmezdim, annemin babamın kardeşlerimin yanında kalırdım” diyor.
Bizim sigortamız, yıllık izinlerimiz, kısacası asgari de olsa bazı temel haklarımız var ama sığınmacı kardeşlerimizde hiçbir hak yok. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Ülkeyi yönetemeyenler hiç barış için çaba sarf etmiyor. Türk, Kürt, Arap, Afgan... Savaşın etkisini hep birlikte yaşıyoruz. Bunun için tepkimizi sığınmacılara karşı değil bizi en ağır çalışma koşullarına mahkum eden patronlara ve onu destekleyen iktidara karşı hep birlikte mücadele ederek göstermek zorundayız. Bu arkadaşlarımıza mülteci statüsü tanınsın, bizim ne hakkımız varsa onlara da verilsin. Hatta bu acımasız sisteme karşı bu sığınmacı arkadaşlarımızı da hep birlikte yan yana mücadele etmeye davet edelim...