11 Haziran 2022 05:07

Kıyafet üreten işçi giyimini ikinci elden karşılıyor

Tekstil iş kolunda çalışan işçiler ortalama 5 bin 500 lira ücret alırken, tekstil işçilerinin üretim yaptığı şirketler ise milyarlar kazanıyor.

Kıyafet üreten işçi giyimini ikinci elden karşılıyor

Fotoğraf: DHA

Hilal TOK
İstanbul

Kimilerinin İstanbul’dan bile saymadığı, şehrin ta öte ucunda, irili ufaklı yüzlerce fabrikada gece gündüz üretim, vardiya değişimleri, sürekli bir hareket hali var. Organize sanayiden, serbest bölgesine, yan sanayiden, deri sanayiye, tersanelerine kadar Tuzla’nın genişçe bölümünü kaplıyor çarkı dönen fabrikalar. Denetimsiz ve işçilerin kayıt dışı çalıştırıldığı küçük işletmeler, merdiven altı atölyeler, depoların yüzlercesi de sıralanıyor sokak aralarında. Sayamadığın kadar işyeri, sayamadığın kadar işçi yani. On binlerce evde geçim savaşı; savaşların en çetini. Tencerede taş kaynamasın, eşikten içeri ekmek girsin diye o evlerin her gün fabrikalara yolladığı yüz binlerce işçinin nefes aralığı bile bulamadığı bir işçi kenti.

Tuzla Organize Sanayi ve Serbest Bölge’deki tekstil işçileri ile görüşüyoruz. Patronun “çıkar” dediği sayıyı saatlerce durmadan makine başında çıkaran, tuvalete gitmenin bile patronun gözüne battığı, toz içinde, klimasız, bunaltan sıcak altında 10 saatten fazla mesaisi geçiyor tekstil işçisinin. Yıllar boyu bu koşullarda nükseden romatizmal hastalıklar, bel-boyun fıtıkları, göze kaçan tozdan alerjik reaksiyonlar tezgaha eğilmiş vücudun kamburu gösteriyor o yılların yorgunluğunu. Aldığın ücretse sırtında her gün daha da ağırlaşan kambura değmeyecek nitelikte.

Patronların medyanın karşısına geçip “ihracat rekoru” diye reklam yaptığı tekstil sektöründe işçilerin bu şahlanıştan aldığı pay Tuzla’da en fazla giydirilmiş haliyle aylık 5 bin 500 lira. Sendikalı sendikasız işyerlerinde tablo neredeyse aynı. Gününün yarısını fabrika ve fabrika yolunda tüketen işçiler kapının eşiğinden girince de çıkınca da her gün yükselen zamlara cebindekini nasıl yettireceğinin hesabını yapıyor.

"BOZUK BİR VİDADAN DAHA DEĞERSİZİZ"

Mavi Jeans ve LC Waikiki’ye üretim yapan, çoğunluğu kadın 150 kişinin çalıştığı, sendikasız bir fabrikadan görüştüğümüz işçilerin aldıkları ücret 5 bin lira. Bordroda yazan ise asgari ücret. Kalanının elden verildiğini söyleyen işçiler, “Sigorta primimiz asgari ücret üzerinden yatıyor. Burada bir hak gasbı var. Sigorta priminden çalıyorlar. Geleceğimizden de çalıyorlar” diyor. Bu bölgede sendikasız yerlerde ücretin asgari ücret kısmının banka yoluyla, kalanın ise elden verilmesi oldukça alışıldık bir durum.

44 yaşındaki Ali, 12 yaşından beri tekstil işçisi. Çalıştığı işyerinde kıdemli olan ile yeni işçi arasında hiçbir ücret farkı yok. “10 yıllık işçi yeni giren işçi ile aynı alıyor. En yüksek maaş 5 bin. Patron babacan görünüyor işe alırken ama ücret konusuna gelince ‘Vermem’ diyor. Buraya çalışan fasonlar da var. İşveren ‘Dışarıya fason veriyorum kazanıyorum, size verdiğim ücretle zarar ediyorum’ diyor. Zarar etmiyor, ciddi kâr ediyor ama bize verdiği ücreti bile çok görüyor.”

32 yıldır tekstil iş kolunda çalışan Ali, bölgedeki işyerlerinin toplam ücret ve çalışma koşulları tablosuna da hakim. “Hangi markaya çalıştığın hiç önemli değil. Genel ücret aralığı 5-6 bin arası. Zara’ya, H&M’ye çalışanlar da öyle alıyor genelde. Burada en büyük firma VİP’tir, 600 kişi çalışıyor orada. Orada bile aynı sistem.”

Konuşmasının arasında bir müddet düşünüp derin bir nefes alıyor Ali. Bunca yıllık çalışma hayatında çıkardığı bir sonucu şöyle özetliyor: “Bir işveren bir makinenin vidasından daha değersiz görüyor bizleri, çalışma performansın düşünce seni gözden çıkarır ama bozulmuş bir vidayı saklar; belki bir gün kullanırım diye. Bizim durumumuz da işte bu.”

Aynı fabrikadan 36 yaşındaki Sait de 16 yaşından beri işçi. Evli, bir çocuğu var, evi tek geçindirense o. “Günde 10 saat çalışıyoruz ama hafta sonu çalışmıyoruz. Geçinebilmek için marketten kısıyoruz, en son eti ne zaman yedim bilmem. Çocuk var, okul ihtiyaçları oluyor. Burada Mavi’ye üretim yapıyorum, ama Mavi’nin kapısından geçemiyorum.”

"ÜRETTİKLERİMİZİ DEVLET YETKİLİLERİ GİYİYOR, BİZ SAĞLIĞIMIZDAN OLUYORUZ"

Tuzla Serbest Bölge’den 200’e yakın işçinin çalıştığı sendikalı bir fabrikada çalışıyor Selda. Uluslararası bir markaya üretim yapıyor, ihracatı yüksek, diktiği bir gömlek 2 bin lira, bir takım elbise 40 bin küsur. Devlet adamları, Bakanlar giyiyor ürettiklerini. Kendisi ise ikinci el pazarlarından karşılıyor giyimini. Çünkü aldığı ücret boğaz tokluğuna bile yetmiyor: “Çıplak ücretimiz asgari ücret. Yan haklar var bir de, ayda 69 lira çocuk parası, yılda 3.5 ikramiye. Yılda 4 kere de 300 liralık yemek ücreti veriyorlar. Yakıt paramız yıllık 500 lira. Yeni giren işçiyle kıdemli işçi arasında senelik 20 lira fark yansıyor ücrete sadece. 15 seneliksen mesela 300 lira yansıyor aylık ücretine yani. Sendika diyor ki ‘Siz asgari ücretli değilsiniz, yan hakları eklediğimizde 5 bin küsur oluyor ücretiniz.’ Vay halimize… Neye yetsin aldığımız? Aldığım ücretle bizim markanın bir gömleğini giyemeyiz. Ne kadar adaletsizlik var! Benim diktiğimi giyen bakanlar paralarla oynuyor, benim burada sağlığım gitti... Biz tekstilciyiz ama ikinci el pazarlarına gidip kendimize kıyafet alıyoruz. Babamı tedavi ettiremiyorum ben. Oğluma daha güzel ayakkabılar, elbiseler almak isterdim ama babasına küçük gelenleri giydiriyorum ona.”

"ÜCRETLERİMİZ EN AZ 10 BİN OLMALI"

Selda, fabrikadaki tüm işçilerin aşağı yukarı böyle yaşadığını, sürekli zamları tartıştıklarını söylüyor, cümlelerinin içine taleplerini de sığdırarak: “Haklarımız eridi. 6. ay için enflasyon farkını istiyoruz şimdi. Geçinemiyoruz, bizim sözleşmede zam oranı, asgari ücrete ne gelirse bize de o zam yapılacak diye girdi. Ama asgari ücrete zam gelmeden ücretlerimizin artmasını istiyoruz. Ücretlerimiz hayat şartlarına göre çok düşük. Patır patır gelen zamlarla eriyoruz. Boynumuz, gözlerimiz, sağlığımız gidiyor, elimizde ne kalıyor? Hak ettiğimiz ücret bu mu? Bizim ücretlerimiz artık en az 10 bin lira olmalı. Yemek kartımız her ay olmalı. Sendikacı ‘Hükümet yaptı böyle, benim suçum mu’ diyor, Hükümet ‘Dünya böyle, bizim suçumuz değil’ diyor. Zengin daha çok kazanıyor, ondan al vergiyi. Benim vergimi sıfırla. Sen benim cebime gireni komple alıyorsun ama...”

Türkiye şartlarında geçinebilmek için pek çok işçi fazla mesaiye kalıyor. Seldaların fabrikasında fazla mesai yok ancak işçiler hafta sonu ek işlerde çalışarak hayatlarını idame ettirmeye çalışıyor. “Haftalık 45 saat çalışıyoruz, dinlenmek yerine de yine çalışmaya gidiyoruz. Hafta sonu yevmiyeci olarak merdiven altı atölyelere gidip çalışıyoruz. Günlük 300 lira için. Hiç dinlenemeden yine çalışmaya geliyoruz sonra fabrikaya. Yıllar böyle geçiyor.”

PATRON MİLYONLARI GÖTÜRÜRKEN…

300’den fazla işçinin çalıştığı bir başka sendikalı fabrikadan Selim alıyor sözü. Net ücretleri 5 bin 500. Yan hakları sıralıyor: “Yıllık 2.5 ikramiyemiz var. Yakıt ücretimiz yıllık 1000 lira. Kıdem farkı en fazla 100 lira 200 lira. Öyle çok da bir fark yok. Bizde bir süredir ücretler geç veriliyor, oradan da kayıp yaşıyoruz. İşveren müşteri kaybı var diyor. Zaten sözleşmemiz de kötü bir sözleşmeydi. Ücretlere yüzde 25 zam yaptılar ama üst üste gelen zamlarla ücretimiz eridi. İçeri giriyoruz hep.”

Tıpkı Selda’nın çalıştığı fabrikadaki işçiler gibi, Selim’in işyerinde de işçiler mesai sonraları ya da hafta sonları tekstil atölyelerinin yolunu tutuyor: “Bir arkadaşımız halı-kilim dokuma atölyesine gidip çalışıyor. Başka arkadaşlarımız arasında yevmiyeli tekstile giden var. Vardiyalı çalışan 15.00’te çıkıp başka bir atölyeye gidip geceye kadar çalışıyor.”

Örgütlenme konusunda en pasif iş kolunun tekstil sektörü olduğunu, buna karşılık en düşük ücreti de bu iş kolunda çalışan işçilerin aldığını ifade ediyor Selim: “Emeğinin karşılığında o patronun kazancıyla orantılı baktığın zaman bizim ücretimiz bir hiç. 20 yıllık bir işçi bizde, işinde usta da olsa en fazla 6 bin alıyor. Patronlar milyonları götürüyor, biz açlığa mahkumuz.”

ÜCRET MÜCADELESİNDE SENDİKALAR NE YANA DÜŞER?

İşçilerin aktardıklarından görünen sendikalı yerde de sendikasız yerde de ücret konusunda pek bir fark olmadığı. Yan ücretler, ikramiyeler sendikalı işyerlerinde yaraya bir nebze merhem olsa da ücretlerin artırılması ve geçinebilecek bir ücretin ısrarında sendikaların tutuk davrandığı görülüyor bu tabloda.

Sendikasız işyerinde çalışan, ancak daha önce sendikalı işyerinde çalışan Sait daha önce çalıştığı bir başka fabrikada sendikalaşma mücadelesi de vermiş. Sendikalı olmak önemli onun için. Sendikalı iş yerinde çalışsa ücretlerin böyle kötü olmayacağını düşünüyor. “Koşullarda fark oluyor tabii. Sosyal hakların daha çok oluyor mesela. Servis eksiğimiz var, sendikalı olsak ayarlanırdı hemen” diyor.

Sendikalı işyerinde çalışan Selda cevap veriyor Sait’e: “Mesela bazı işyerlerinde iyileştirme yapılmış zam zamanı gelmeden, bizim sendikanın olduğu hiçbir yerde yapılmamış. Mesela biz 2 senede direttik sözleşmeyi ama sendika bunun için uğraşmadı, sözleşmemiz 3 senelik oldu. Biz yüzde 50 zam istemiştik, ama sendika yönetimi ‘Bu çok fazla biz çıkamayız böyle işverenin karşısına’ diye önce o engelledi bizi. İlk sendika bizimle pazarlığa oturdu. Sendika ‘Aracı kurumum ben, benim patronum sizsiniz’ diyor bize. Madem öylesin, bizim sözümüzü ilet patrona, bizimle neden pazarlık yapıyorsun daha işverene gitmeden. Önce beni indirmeye çalışıyorsun. Beni kıvama getirmeye çalışıyorsun!”

“Neden işi sadece sendikaya bırakıyorsunuz, siz neden harekete geçmiyorsunuz” sorumuza ise şöyle yanıt veriyor Selda: “Birlik olamıyoruz biz. Sendikaların patronla iş birliği yapması, tekstil alanının toplamda sendikasızlığı, bölük pörçük fason üretimlerin olması, işsizlik kaygısı, geçim korkusu işçilerin birlik olmasındaki en büyük engeller oluyor. Sendikacılar bile uzlaşmacı tavırdan ziyade biraz bizim yanımızda olsa çok şey değişir bizim hayatımızda. Herkes özellikle zamları eleştiriyor. Ama haklarını da aramıyor arkadaşlarımız.”

"VERYANSIN ETMEK YETMEZ"

Selim ise Selda’nın bıraktığı yerden devam ediyor: “Sendikalı bir işyeriyiz ama örgütlü bir işyeri değiliz. Hakkını almak için işçiler bir çaba göstermiyor. Sendika da göstermiyor. Bir belirsizlik halindeyiz, maaşlar geç yatarken ikramiyelerimiz verilecek mi onu bile bilmiyoruz. Durum kötü anlayacağın. Sendikasız yerlerde çalıştım ben hep. İlk defa sendikalı bir yerde çalışıyorum. Sendikalı olmanın çok bir önemi yokmuş gibi hissediyorum burada. Sözleşme sürecinde bizim istediğimiz maddeleri koyduramadık mesela. İşçilerin bunun karşısında bilinçlenmesi lazım.”

Artan zamlar, derinleşen yoksulluk karşısında “Türkiye’nin topyekün ayağa kalkması gerekiyor aslında” diye devam ediyor Selim. Burada sendikalara da görev düştüğünü hatırlatıyor: “Meydanlar bugün yanmalı işçilerin sloganıyla. Sendikalar buna öncü olmalı, ama sessizlik hakim. Herkes kabuğuna çekilmiş gibi. Sendikalar söyleme gelince söylüyor, hükümeti eleştiriyor, ama işçiyi sokağa dökmüyor. İşçiler sendikalarına güvenmeli, onlardan güç almalı. Sendikayı sıkıştırmalı. Büyük çabalar harcamamız gereken bir şey bu. Veryansın etmek yetmez. Bu yeterli değil. Herkes kendine bir kurtarıcı lider arıyor. Asıl kurtarıcının kendimiz olduğumuzun farkına varmalıyız.”

Sendikasız işyerinde çalışan Ali alıyor sözü, işçilerin her şeyi sendikaya bırakmaması gerektiğini, bir kurtarıcı beklemekle işlerin çözülmeyeceğini özetliyor o da sözleriyle: “İşçiler sendikalarda üyelik statüsünde kalınca hiçbir şey olmaz. Üye olup her şeyi sendika yapar diye bakıyorlar. Ama sendikaya bırakmamak lazım. İşçinin sözü olmalı. Yoksa sendika istediğini yapar. Bugün sendikalarda örgütlü olan işçilerin örgütlülüğü önemli. Zaten diğer taraflar örgütsüz. Cesaret yok, harekete geçme bilinci zayıf, işimi kaybederim korkusu hakim. Ama o cesareti gösterecek olan öncüler sendikaların tepesindekiler değil. Tabandakinin temsilcisini harekete geçirmesi, temsilcinin de yönetimdekileri harekete geçirmesi lazım. Şimdi zamlara, artan yoksulluğa, düşük ücretlere karşı işçiler sendikayı harekete geçirmeli. Burada bir irade olmalı. Sendikaların kendiliğinden öncülük yapabileceğine inanmıyorum, işçilerin zorlaması lazım.”

TEKSTİLDE İHRACAT REKORLARI!

Türkiye’de tekstil sektörü AB ülkelerinin 2. tedarikçisi konumunda. Türkiye, İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) verilerine göre 2021 yılında 12.9 milyar dolar değerinde ihracatla rekor kırarak yüzde 33.2 oranında ihracat artışı gerçekleştirdi. Sektörün 2022 yılındaki hedefi ise 15 milyar dolar değerinde tekstil ihracatı. 2021 ocak-haziran döneminde sadece çorap ihracatı bile önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 46.2 oranında artış göstererek 560.7 milyon dolara ulaştı. Çalışma Bakanlığının son verilerine göre ise tekstildeki kayıtlı toplam işçi sayısı 1 milyon 313 bin 432. İş kolundaki sendikalı işçi sayısı ise 112 bin 712. TÜİK’in 2018 yılı verilerine göre de sektörün 3’te 1’i kayıt dışı.

PATRON DÜNYANIN ZENGİNLERİ LİSTESİNDE

İşçilerin üretim yaptığı markalardan LC Waikiki Patronu Mustafa Küçük, Forbes dergisinin açıkladığı 2021 yılı dünyanın en zenginleri listesinde yer almıştı. Türkiye’den 10 kişinin girdiği listede Mustafa Küçük, 2.1 milyar dolarlık servetiyle 1517. sırada yer almıştı.

Mavi Jeans ise açıkladığı 2021 yılına ait finansal sonuçlarına göre, Mavi’nin 2021 yılı konsolide gelirleri bir önceki seneye göre yüzde 92 artarak 4 milyar 619 milyon TL’ye ulaştı. Şirket 2021 yılında 423 milyon TL net kâr elde etti.

* İşçilerin isimleri iş güvencesi nedeniyle değiştirilmiştir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İşçiye, düşman hukuku

İşçiye, düşman hukuku

Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et