Arap Coğrafyasında Geçen Hafta | Sudan ve Tunus: Eski tam bitmedi, yeni inşa edilemedi
Diktatörlerin devrildiği Sudan ve Tunus’ta halk kendi iradesinin tecelli ettiği iktidarlar kurmak isterken, eski rejimlerin devamı niteliğindeki güçler iktidarlarını yeniden inşa etmeye çalışıyor.
Arşiv | Fotoğraf: AA
Sudan’da askeri rejimi meşrulaştırmak için ABD ve Suudi Arabistan’ın hamiliğinde düzenlenen toplantıyı “Özgürlük ve Değişim Güçlerinin” boykot etmesi ve Tunus’ta tek adam rejimini inşa etmeye çalışan Kays Said’in, yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle 57 hakimi görevden almasına karşılık gerçekleştirilen grev ve bu grevin yansımaları öne çıkan gündemler arasında yer aldı.
Halk hareketleri sonucu onlarca yıl iktidarını sürdüren diktatörlerin devrildiği Sudan ve Tunus’ta halk kendi iradesinin tecelli ettiği bir iktidar kurmak isterken, başta ordu olmak üzere eski rejimin devamı niteliğinde olan güçler değişen koşullarda kendi rejimlerini yeniden inşa etmek için bütün imkanları değerlendiriyor.
GRAMSCİ VE ARAP DÜNYASININ DURUMU
Arap dünyasında birçok ülkede diktatörlüklerin yıkılmasıyla sonuçlanan halk hareketlerinin simgeleşen sloganı “Şaab yurid ıskat nizam” (Halk düzenin yıkılmasını istiyor) sloganı. Bu slogan bir yandan halkın iktidarlara duyduğu öfkeyi ve kini yansıtırken diğer yandan aslında hareketin sınırlarını da belirtiyordu. Diktatörlüklerin yıkıldığı bütün ülkelerde, demokratik halk rejimlerinin kurulmasının sancıları yaşanıyor. Sudan, Tunus ve daha birçok ülkede yaşanan durumu en iyi tanımlayan kavram, İtalyan Düşünür Antonio Gramsci’nin “Eskinin artık var olmadığı, ama yeninin de henüz ortaya çıkmadığı dönem” tespitidir. Gerçekten de Marksist Kuramcı Gramsci’nin iki dünya savaşı arasında yaptığı bu tespit, Arap dünyasının bugünkü durumunu birebir tanımlamaktadır.
ORDU İLE DEĞİŞİM GÜÇLERİ ARASINDA SUDAN
Hatırlanacağı üzere Sudan’da askeri darbeyle iş başına gelen ve ülkeyi 30 yıl yöneten Ömer el Beşir, 2019 yılında milyonların sokağa dökülmesi sonucu devrilmişti. Beşir’in devrilmesinden sonra ülkede yönetime asker el koymuştu. Ağustos ayında askeri geçiş hükümeti ile sivil muhalefet koalisyonu arasında varılan mutabakatla Anayasa Belgesi imzalanmıştı. Bu anlaşmaya göre, Sudan ordusu ülkeyi 2023 sonuna kadar seçimlere götürmesi gereken “Egemenlik Konseyindeki” sivil siyasi gruplardan yetkililerle iktidarı paylaşacaktı. Konsey 5 askerden ve 6 sivilden oluştu.
Lakin askerlerle siviller arasında sular bir türlü durulmadı. Afrika’nın yoksul ülkesi Sudan’da geçtiğimiz yılın 25 Ekim’inde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdulfettah Burhan olağanüstü hal ilan ettiklerini, Egemenlik Konseyi ve kabinenin feshedildiğini ve Sudan’daki tüm kesimleri temsil edecek teknokrat bir hükümet kurulacağını duyurdu. Gözaltına alınan Başbakan Abdullah Hamduk ile çok sayıda siyasetçi daha sonra serbest bırakıldı. O günden bugüne Sudan’da sular bir türlü durulmadı. Al Kuds al Arabi gazetesi Birleşmiş Milletler, Afrika Birliği ve hükümetlerarası kalkınma zirvesinin gözetiminde yapılan toplantıya Özgürlük ve Değişim Güçlerinin “Sudan halkının iradesine karşı çıkanlarla müzakere yok, ortaklık yok, meşruiyet yok” sloganıyla özetlenen “üç hayır”ın damga vurduğuna dikkat çekti.
KAYS SAİD’İN REJİMİNE KARŞI GENEL GREV ÇAĞRISI
Tunus’ta da benzer şekilde halk ayaklanması sonucu Zeynel Abidin bin Ali’nin 23 yıl süren diktatörlüğü 2010’da son bulmuş ve Suudi Arabistan’a kaçmak zorunda kalmıştı. Lakin Sudan’da olduğu gibi ordunun desteğini alan Cumhurbaşkanı Kays Said, geçen yıl ülkenin bağımsızlık günü olan 25 Temmuz’da, Başbakan Hişam Meşişi ve İslamcı Ennahda Partisi destekli hükümetini görevden almış ve eski rejimi yeniden inşa etme yolunda azımsanmayacak bir yol kaydetmişti. Meclisi askıya alan ve milletvekili dokunulmazlıklarını da kaldıran Said, “yolsuzlukla mücadele” gerekçesiyle başsavcılık görevini de üstlenmişti. Al Arab gazetesi, hakimlerin, Kays Said’in yolsuzluğa bulaştıkları gerekçesiyle 57 hakimi görevden almasına bir haftalık grevle karşılık verdiklerini yazdı. Gazete Said’in bu tutumunun aslında son dönemde araları oldukça gerilen Genel İşçi Sendikasına (UGTT) bir gözdağı amaçlı olduğu yorumuna yer verdi.
sSUDAN VE TUNUS: İKİ DARBE VE İKİ DİYALOG!
al Kuds al Arabi
Başyazı
Sudan muhalefet güçlerinden oluşan bir koalisyon olan Özgürlük ve Değişim Güçleri; ABD ve Suudi Arabistan’ın gözetiminde düzenlenen toplantının arka planını açıklayan bir bildiri yayımladı. Darbenin askeri liderleriyle görüşmek istenmesinin darbenin hezimeti olduğunu ifade etti. Halk devrimi ve uluslararası ve bölgesel dayanışma, siyasi çözümün ancak iktidarın sivillere devredilmesi yoluyla olabileceği düşüncesinde.
Son görüşme, “askeri bileşenin” Sudanlı aktörler arasında gerçek bir siyasi diyaloğa meşruiyet kazandırma girişiminin başarısız olmasının ardından geldi. Özgürlük ve Değişim Güçleri, Sudan muhalefetinin “Rotana toplantısı” olarak adlandırdığı toplantıyı “Darbeyi meşrulaştırmak ve iktidarı devrim ve sivil demokratik geçiş sorunlarından uzaklaştırmak temelinde kontrollü bir kuluçka makinesi inşa etmek” olduğunu ifade etti.
Özgürlük ve Değişim Güçleri, söz konusu toplantıya bazı muhaliflerin katılımını eleştirdi ve ‘üç hayır’ın yükseltilmesini gündeme getirdi: Sudan halkının iradesine karşı çıkanlarla müzakere yok, ortaklık yok, meşruiyet yok.
Sudan’ın başkenti Hartum, Tunus’tan yaklaşık üç bin kilometre uzaklıktadır. 2011’de Tunus’ta Arap devrimleri dalgası başladığında, fiili olarak yozlaşmış askeri-güvenlik rejimlerine karşı olgunlaşmış siyasi olaylar arasında bir bağlantı vardı. Her iki halk için de kendi sahalarında neler olup bittiğini karşılaştırmak faydalıdır.
25 Temmuz’da Tunus ordusu ve güvenlik güçlerinin desteğiyle gerçekleştirilen Kays Said darbesi ile Abdulfettah al Burhan/Muhamed Hamdan Dagalo’nun (Hemeti) 25 Ekim’de gerçekleştirdiği darbe arasında sadece üç ay mevcut. Sudan ordusu, bakanları ve cumhurbaşkanını tutukladı ve sivil hükümetin başarılarını geçersiz kılarak yetkilerini alma kararı verdi. Kays Said, zorla parlamentoyu kapattı. Bunu başsavcıdan yargıya ve belediye başkanlarına kadar tüm devlet kurumlarını etkileyen kendi yetkilerini güçlendiren kararlar izledi. Said, 500 binden az kişinin katıldığı elektronik ortamda yapılan “ulusal istişare” adı verilen şey aracılığıyla siyasi güçleri görmezden gelmek için yeni yöntemlere başvurdu. Sudan muhalefetinin “Rotana diyaloğu” dediği şeye bile benzemiyordu. Çünkü diyaloğun kendisi, katılım koşulları nedeniyle aslında reddediliyordu. Bu, Said’in ana destekçisi olan Genel İşçi Sendikasını, “Siyasi ve sosyal güçleri marjinalleştirdiği” kararları reddettiğini duyurmaya sevk etti. Said’in “Diyaloğun başladığını” ilanından sonra, zayıflığının ve bundan yararlı bir şey inşa edemediğinin açık bir kanıtı; bu girişimle ilgili hiçbir haberin basında yer almamasıydı.
Sudan’daki durumun Tunuslu muadilinden önemli farklarından biri ise, Sudan’daki muhalif siyasi güçlerin yüksek düzeyde kanlı bir baskıyla karşı karşıya kalmalarına rağmen inisiyatifin sokakta olmasıdır. Rejim üzerindeki uluslararası ve bölgesel baskılardan faydalanabilmesini sağlayan da budur. Sudan ordusunun İsrail’i destekleme girişimlerinin de zayıflamasına neden olurken, darbecileri muhalefetle müzakere masasına dönmeye zorladı.
Sonuç olarak, Tunus siyasi güçleri sokağı saflarına geri alamadıkça, Said üzerindeki uluslararası baskılardan yararlanma ve cumhurbaşkanının büyüyen diktatörlük eğilimini hafifletme şansları Sudan’daki muadillerinden çok daha az olacaktır.
SUDAN ÖRNEĞİ
al Haliç
Başyazı
Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir ve İhvan rejimi aylarca süren ve onlarca ölü ile yüzlerce yaralının olduğu kitlesel bir ayaklanma sonucu 11 Nisan 2019’da devrildi ancak siyasi süreç uzun sürmedi. 25 Ekim 2020’de Abdullah Hamduk hükümetinin devrilmesine kadar anlaşmazlıklar hızla patlak verdi. O tarihten bu yana Sudan karmaşık bir yönetim krizi yaşıyor. Tüm bölgesel ve uluslararası çabalar sorunu çözmede başarısız oldu. Bu, Sudan’ı bilinmeyen bir kaderle karşı karşıya bırakıyor, giderek kötüleşen siyasi, ekonomik ve güvenlik krizleriyle çözüme kavuşturulamaz hale geldi.
Bileşenler ve güçler arasındaki ilişkiyi köprülemek için son girişim, üçlü mekanizma (Birleşmiş Milletler, Afrika Birliği ve IGAD (Hükümetlerarası kalkınma zirvesi), -Afrika’da sekiz ülkeli bir ticaret blokudur- tarafından yapılan çağrıyla çarşamba günü gerçekleştirildi. Ancak “Özgürlük ve Değişim Güçleri” katılmadı. Gerekçesi, “Diyaloğun mevcut krizin doğasına hitap etmemesi.” Ordunun 25 Ekim’deki hareketine atıfta bulunarak, siyasi tutuklu olarak kabul ettiği kişilerin serbest bırakılması ve göstericilere yönelik şiddetin sona ermesi şartıyla, bir siyasi süreç ve demokratik bir sivil otoritenin kurulması için tekrar çağrıda bulundu.
El Beşir’e yönelik darbenin, yönetimi iki yıl süreyle devralacak geçici bir askeri konsey oluşturulmasına ve üç aylık bir süre için olağanüstü hal ilan edilmesine karar vermiş olması dikkat çekicidir. 17 Temmuz’da, askeri konsey ile “Özgürlük ve Değişim Güçleri” tarafından temsil edilen sivil güçler arasında, üç yıllık bir süre boyunca katılım ilkesini ve bir “egemenlik konseyi” kurulmasını onaylayan “siyasi bildirge” imzalandı. Geçiş aşamasını yönetecek olan bu konsey altı sivil ve Korgeneral Abdelfettah Burhan başkanlığındaki beş askeri içeriyordu. Abdullah Hamdok başbakan olarak atandı, ancak daha sonra olanlar Sudan’ın sıfır noktasına dönmesine yol açtı.
Krizde aktörler arasında bir güvensizlik durumu ve derin bir uçurum var. Sivil bileşen, ülkeyi yöneten tamamen sivil bir hükümet, gerçek demokrasi ve adil ve şeffaf seçimler yoluyla iktidarın oluşmasını istiyor. Askeri bileşen, Sudan’ın geleceğinin ortağı olduğunu ve silahlı kuvvetlerin güvenlik ve istikrarın garantisi olduğunu düşünürken, üzerinde anlaşmaya varılan geçiş döneminin sona erdiğine inanıyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Elçisi Volker Peretz, geçen ocak ayında BM Güvenlik Konseyinde, iç kutuplaşmadan kurtulmak için uluslararası himayede çözüme yönelik siyasi bir girişim hakkında konuşmuştu. Lakin girişim başarısız oldu. Geçen nisan ayında, Güvenlik Konseyini, sivillerin öncülük ettiği geçiş dönemi yeniden başlatılmazsa Sudan’ın ekonomi ve güvenlik açısından çöküşüne ve büyük insani acılara doğru gittiği konusunda uyardı. Bu, Burhan’ı ülke işlerine müdahale ettiği ve yetkisini aştığı için sınır dışı etmekle tehdit etmesine yol açtı.
Sudan örneği, siyasi krizin diyalog yoluyla çözülmesi ve ülkenin sivil demokrasiye geçişinin yeniden sağlanması ve özgürlük, demokrasi, barış, adalet ve refah için açık özlemler doğrultusunda özgür seçimlere yönelerek tartışmaların kolaylaştırılması çağrısında bulunuyor.
HAKİMLER KARŞISINDA SERT TAVIR; SAİD’DEN İŞÇİ SENDİKASINA MESAJ
Al Arab
Tunus siyasi çevreleri, Cumhurbaşkanı Kays Said’in hakimlerin grevine karşı sert tavrının ve hükümetin grevcilerin maaşlarını düşürme çağrısının, devlet kurumlarında genel grev çağrısı yapan Tunus Genel İşçi Sendikasına (UGTT) açık bir mesaj olduğunu söyledi.
Bu çağrı, hükümetin Uluslararası Para Fonunun (IMF) gerektirdiği gerekli ekonomik reformları uygulamayı kabul ettiği bir zamanda geliyor. Maliye Bakanı Siham Al Bughadiri’nin belirttiği gibi, hükümet adına net bir pozisyon gösteren bir hareketle… Bu reformların kaderinin sendikanın liderlerinin ruh haline veya sendika içinde veya dışında herhangi bir siyasi gündeme tabi tutulmayacağını belirtti.
Bu çevreler, hakimlerin grev kararı almasının ardından izin günlerinin aylıktan düşürülmesi kararının devletin güçlü olduğuna dair açık bir işaret vereceğine dikkat çekti. “Hakimlerin hareketi siyasi bir hamledir ve toplumsal boyutu olan meslek grubunun halkının talepleriyle hiçbir ilgisi yoktur” ifadelerini kullandı.
Tunus Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanlığı ile yargı arasındaki gerilimin tırmandığının bir göstergesi olarak, bir hafta boyunca ilan edilen ve uzatılabilmesi de gündemde olan hakim grevi nedeniyle çalışılmayan günlerin maaştan düşülmesini talep etti.
Başkan Kays Said’in yolsuzlukla suçlanan 57 hakimi görevden alma kararına yanıt olarak pazartesi günü ülkenin çoğu mahkemesinde oturumlar geniş çapta iptal edildi. Gözlemciler, Başkan Kays Said’in hakimlerin tutumunu sıkı önlemlerle karşılamasını bekliyor. “Yargıyı arındırma” savaşında geri adım atması pek olası değil. Bir yandan siyasi reformların uygulanmasına açılan önemli bir kapı olarak, diğer yandan Tunus sokaklarının sempatisini kazanan yolsuzlukla savaşın bir parçası olarak. Gözlemciler, Başkan Said’in pozisyonunun grev karşısında hem içeride hem de dışarıda güçlü olduğuna dikkat çekiyor.