17 Haziran 2022 05:37

Ezberci, eleyici ve adaletsiz sistemin adı: YKS

3 milyonu aşkın adayın gireceği, barajın kaldırıldığı sınav eğitimde başarısızlığın genel ve sistemsel olduğunu gösteriyor. 2021 AYT ortalamaları içler acısı.

Ezberci, eleyici ve adaletsiz sistemin adı: YKS

Fotoğraf: DHA

Cemal ÇAĞLI
Eğitimci-Yazar

18 ve19 Haziran tarihlerinde yapılacak olan ve 3 milyon 243 bin 425 adayın katılacağı  Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS)’nin   öncesindeyiz.

Kimlerin eleneceği, kimlerin elenmeyeceği önceden az çok bilinen, adaletsiz bir sınavın adıdır YKS.

Hiçbir bilimselliği olmayan LGS, YKS gibi sınavların gençlerin ruhsal yapılarında açtığı/açacağı yaraların boyutu ve derinliği hakkında yarım yüzyıldır çok şeyler yazıldı, söylendi. Yazılan yazıldığıyla, söylenen söylendiğiyle hafızalarımızda kazılı kaldı ama amacı elemek olan sınavlar gençlerimizin  yaşama sevinçlerini çalmaya, en güzel yıllarını ellerinden almaya devam ediyor.  

EZBERCİ EĞİTİM SİSTEMİNİN GERÇEK YÜZÜ VE GELECEĞİ ÇALINAN GENÇLİK

Dünyanın ilk 500 üniversitesi sıralamasına 465. olarak yalnızca bir üniversitemizin girebildiği, rektörleri cumhurbaşkanı tarafından atanıp özerk yapısı ortadan kaldırılan üniversitelere  girecek olan öğrencilerimizi bekleyen  iki aşamalı YKS’yi nitelik ve içerik anlamında veriler ışığında anlamaya çalışalım.

Aşağıda 2021 yılına ait “alan yeterlilik testi” (AYT) ortalamaları ve başarı yüzdeleri eğitim sisteminin içler acısı durumunu açıkça göstermektedir.

Dersler Soru Sayısı Ortalama Başarı(%)
Türkçe 24 5 20,8
Matematik 40 5,2 13
Fen Bilimleri 40 5,7 14

Peki, önceki yıllar farklı mı?

Birlikte son beş yılın “temel yeterlilik testi” (TYT) Türkiye ortalamalarına bakarak sorunun yanıtını verilim.

Dersler Soru Sayısı 2017 2018 2019 2020 2021
Türkçe 40 17,2 16,1 14,6 14,8 18,4
Temel Matematik 40 5,1 3,9 5,6 5,7 5,1
Fen Bilimleri 20 4,6 2,8 2,2 2,2 3,2

Ne görüyoruz?

Başarısızlığın genel ve sistemsel olduğunu görüyoruz.

Denilebilir ki, eğitim sistemi ezbere dayalı olduğu için sosyal bilimler dersinde başarı daha yüksektir. Maalesef, benzer durum orada da sürüyor. Örnek olarak 2021 verilerine göre; 20 soruda Türkiye ortalaması 8.3.

ÜNİVERSİTE MEZUNLARINI NE BEKLİYOR?

Her 4 üniversite mezunundan sadece birinin iş bulabildiği, iş bulanların ise sadece beşte birinin mezun olduğu alanda çalışabildiği; üniversiteye girmenin, okuyup mezun olmanın her geçen yıl biraz daha önemini yitirdiği, kendi ülkesinde tutunamayanların başka ülkelere göç etmenin arayışına girdiği gerçeği bekliyor. Bunun diğer adı; belirsizlik, güvencesizlik  ve  geleceksizlik.

GÜVENİLİRLİĞİ KALMAYAN SINAVLAR, BİLİMSELLİĞİ OLMAYAN ÜNİVERSİTELER VE GELECEK VADETMEYEN MESLEKLER

Devletin neredeyse tüm kurum ve kuruluşlarını ele geçiren “Tek adam rejimi”, “dindar, kindar ve itaatkar” nesiller yetiştirme projesinin hukuki alt yapısını tamamlamak üzere. Böyle olunca da ne yapılan ve yapılacak olan sınavlara güven ne de bilimsel ve özerk üniversitelerin olacağına yönelik  inanç kalmıştır.

Ülke, tarihinin en büyük ekonomik siyasal krizini, üniversitelerse akademik, demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı hatta yok edildiği bir dönemi yaşıyor. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK)  siyasi iktidarın Türk-İslam sentezci kadroları tarafından kuşatılmış durumda. Ortada bilime ve bilimselliğe dair yapılan ciddi araştırmalar yok; çünkü bu ve buna benzer kurumlarda gerçek bilim insanlarına artık yer yok.

20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL ve çıkarılan KHK’ler ile hemen hemen tüm devlet üniversitelerinde bilimden, özerk üniversitelerden yana olan akademisyenler ihraç edilerek üniversiteler işlevsiz kılındı.

Parası olanın okuyabildiği, iktidarın gözetim ve denetimindeki özel üniversitelerin mantar gibi çoğaldığı; üniversite öğrencilerinin yurt, beslenme gibi temel ihtiyaçlarının özel şirketlere bırakılıp, cemaat yurtlarına mahkum edildiği; kayyumlara karşı direndiği için üniversite öğrencilerinin eğitim hakkının ellerinden alındığı, burslarının iptal edildiği; “Ya taraf olursun ya da bertaraf” anlayışının acımasızca uygulandığı bir süreci yaşıyoruz.

Rant uğruna, her ilde, gerek donanım gerekse yönetsel açıdan niteliksiz üniversitelerin çoğalması, gerekse üniversite giriş sınavlarında barajın kaldırılmasıyla her isteyenin üniversiteye gidebilmesinin yolunun açılması   üniversiteleri işlevsiz kılmanın yolunu açtı. Hiçbir planlamaya dayalı olmayan, dolayışla arz-talep dengesini dikkate almayan, mezun olduklarında iş bulma olanağı olmayan meslekler  hiçbir gelecek vadetmiyor artık. Çünkü mezun olanların sayısı ile istihdam edilenlerin sayısı arasında ters bir orantı var. Örneğin ülkede 23 ziraat fakültesi ve yaklaşık 120 bin ziraat mühendisi var ve de her yıl 5 bine yakın ziraat mühendisi mezun oluyor.  Tarımı yok edilmiş bir ülkede bunca ziraat mühendisi ne yapacak? Birkaç meslek dışında hemen hemen tüm mesleklerde durum aşağı yukarı aynı. Böyle bir durumda üniversiteye gitmenin, mühendis, mimar, işletmeci vb. olmanın  bir anlamı kalmıyor.

IRKÇI- CİHATÇI, CİNSİYETÇİ , BİLİMSELLİĞE KARŞI BİR EĞİTİM SİSTEMİNE NASIL GELİNDİ?

Hiçbir değişim, dönüşüm kendisinden önceki dönemden bağımsız değildir. Kendini ileriye doğru değiştiremeyen her sistem, geriye doğru dönüştürülür, değiştirilir. Demokratikleşmesini gerçekleştirememiş bir devlet ya güçlü toplumsal bir dinamik güçle demokratik bir devlete ya da otoriter, totaliter, faşizan bir devlete dönüşür. Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulurken Türk, Müslüman ya da Sünni İslam’ı kabul etmeyen halklarla anayasal eşitlik temelinde bir arada yaşamayı seçmek yerine, Türklük ve Sünnilik eksenli bir projeyi seçmek zorunda kaldı ya da bırakıldı. İşte bugün vardığımız yer ve topluma  dayatılan eğitim sistemi  o dönemde yapılan hatalı, yanlış seçimin sonucudur.

Din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak dururken, 3 Mart 1924’de diyaneti  kuran zihniyet, devletin laik olmayacağına karar vermiş oluyor. Yani devlet, Sünni İslam’ı kendine din olarak kabul ediyor. Oysa, laik bir devletin dini olamaz, dinler ve inançlar arasında tarafsız kalır, bütün inançları anayasal güvence altına alır.

‘ÇAĞDAŞ, DEMOKRATİK, LAİK NESİLLER’ DÜŞÜNDEN ‘DİNDAR VE KİNDAR’ NESİLLER GERÇEĞİNE…

Demokratikleşmeyi laiklikten, laikliği de demokratikleşmeden ayrı düşünemeyiz. Bilimsel düşünce ancak ve ancak düşüncenin özgür olduğu bir sistemde mümkündür. Bu sistemin adı: Demokratik, laik cumhuriyettir. “Öteki tarih” yazıcılarından, Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir dönemde gerçek anlamda demokratik ve laik bir cumhuriyet olmadığını biliyoruz. Şayet demokratik, laik bir cumhuriyet olsaydı ülkenin çoğunluğu “sağcı” ve “dinci” olmaz, farklılıklara yaşam hakkı tanımayan  bugünkü despot rejimle yönetilmezdi;  solcular, devrimciler, sosyalistler her dönem devletin zulmüyle baş başa kalmazdı.  Merkezine insanı, ülkeyi, çevreyi, bilimi, sanatı, edebiyatı koymayan  bir eğitim sisteminde “çağdaş, demokratik, laik nesiller” yetiştirmek mümkün olmadığı için  bu düş kağıt üzerinde kalmıştır.

“Türk ulusu” kavramını Türklük ve Sünnilik eksenine yerleştiren bir siyasal rejim, “tekçi” bir zihniyetin palazlanmasına,  “dindar ve kindar”  düşüncesinin  kök salmasına neden olmuştur. Tekçiliği cumhuriyetin kırmızı çizgisi olarak dayatan bir devlet aklından, çağın gereklerine uygun bir yönetim biçiminin çıkması ve demokratik bir  eğitim modelinin hayata geçmesi ne kadar mümkün olabilirdi ki?

Rektörleri yürütmenin başı tarafından atanan, yaklaşık 41 yıldır YÖK tarafından yönetilen, KHK’ler eliyle bilimsel ve demokratik bir eğitimden yana olan akademisyenleri üniversitelerden uzaklaştırarak, bilimsel özgürlük ve yönetsel özerkliği yok eden üniversiteler eliyle “çağdaş, demokratik, laik nesiller” yetiştirilebilir mi?

BU YOL ÇIKMAZ BİR YOLDUR, YENİ BİR YOL BULUNMALI

“Gelecek ya bizim olacak ya da ortada gelecek diye bir şey kalmayacak” diyenlerin yönettiği ülke sonsuz yalanların, yolsuzlukların ve yasakların gölgesinde hızla karanlığa doğru sürükleniyor. Medya-siyaset- mafya ayakları üzerinde iktidarını sürdürmeye çalışan, hiçbir yasa, anayasa, tüzük, yönetmelik dinlemeyen “tek adam rejimi” ne karşı muhalefet, Sayın Veysi Sarısözen’in dediği gibi “Oyun oynamaktan vazgeçmek, demokrasinin önünü açmak” gerekiyor. Evet! Bu yol çıkmaz bir yoldur; ya karanlığa teslim olmak ya da aydınlığa giden yeni bir yol bulmak zorundayız.

Laik, demokratik, bilimsel, eşit, kamusal eğitim hakkının bir gün yaşam biçimine dönüşeceği, özerk üniversitelerin yeniden kurulacağı günleri göreceğimiz umuduyla iyi şanslar diliyorum tüm öğrencilere.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yasak çuvala sığmıyor

Yasak çuvala sığmıyor

KAMUAR’ın hesaplamalarına göre son bir yılda meyve fiyatları yüzde 154.5, sebze fiyatları yüzde 116.5, gıda fiyatları ortalama yüzde 70 arttı. Hane halkının bir yıl sonrası için enflasyon beklentisi yüzde 59’u, işçilerinki ise yüzde 62’yi aştı. Emekçiler için bıçak kemikte! Yasak, tutuklama, işten atma tehdidi işçilerin harekete geçmesini durduramıyor.

Has Çuval 37 ülkeye ihracat yapıyor.

İstanbul Sanayi Odası nın ikinci en büyük 500 listesinde.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan: Dünya bir imtihan yeridir, ekonomik zorluklar gelip geçer.

Evrensel'i Takip Et