Şahsenem Bacı’nın ardından: Halkımın dertlerini dile getirmeye mecburum
Geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Halk Ozanı Şahsenem Bacı’yı Prof. Dr. Sevilay Çınar ve Müzisyen Salih Nazım Peker anlattı.
Fotoğraf: Suat Salgın/AA
Hasret Gültekin KOZAN
Gebze
Kadın âşıkların önemli temsilcilerinden, “Şahsenem Bacı” olarak bilinen Senem Akkaş tedavi gördüğü hastanede nefes darlığına bağlı kalp yetmezliği nedeniyle geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetti. 1943 yılında Kars’ın Sarıkamış ilçesinde dünyaya gelen Şahsenem Bacı özellikle 1970-1980 yıllarında döneme işaret eden politik eserler üretti, bunları bağlamasıyla çaldı ve söyledi.
"BEN BİR HALK OZANIYIM"
“Nurhak’lardan Kalktı Kervan” isimli eserinde “Şahsenem’in ahlarında / İşkence tezgâhlarında / Mayıs’ın sabahlarında / İdamlara gel eyledik…” diye sesleniyordu. Bu türküyü 2012 yılında oğlu Yavuz Bingöl ile birlikte konser sahnesinde söyleyen Şahsenem Bacı, şu sözleri de söylemeden edememişti: “Ülkemizde ve diğer ülkelerde, başlayan ve biten olaylarda biliyorsunuz halk ozanlarına çok büyük görevler düşmektedir. Oğlum bir sanatçı ama ben bir halk ozanıyım. Halkımın dertlerini dile getirmekle zorunluyum, mecburum. Sizi 80’li yıllara taşıdım ama ben bunları söylemek zorundayım.”
BENİM TÜRKÜLERİMDE HAKSIZLIĞA DİRENİŞ VAR…
Halk ozanlarına bakıldığında kadına az rastlanır, daha çok erkek örnekler görülür. Ama Şahsenem Bacı, bütün zorluklara rağmen dönemin önemli ozanlarından biri olur. Hatta Muzaffer Sarısözen’e göre “Türkiye’nin değil, dünyanın ilk kadın âşığıdır” Şahsenem Bacı… Dünyaya bakışını ve sanatını, Nebil Özgentürk’ün “Bir Yudum İnsan” programında şöyle anlatır: “Ben bir Pir Sultan aşığıydım, kadın bir Pir Sultan olma yolundaydım. Kendimle ilgili, ailemle ilgili hiçbir türküm yok. Benim toplumsal türkülerim var. Hakkı çalınan, ezilmiş, sömürülen insandan ve yetim çocuktan yana türkülerim var. Benim türkülerimde haksızlığa direniş var.”
Şahsenem Bacı, yurt içinde ve yurtdışında âşıklık geleneğinin icracısı olarak pek çok ödül de aldı. Hacı Bektaş’tan Antalya’ya, Kars’tan Sivas’a âşık festivallerinde, şiir yarışmalarında, Kültür Bakanlığının açtığı yarışmalarda birinciliklere ve ödüllere layık görüldü.
"BİR KADIN OLARAK VAR OLMAYA ÇALIŞTI"
Prof. Dr. Sevilay Çınar’ın, “Yirminci Yüzyılın İkinci Yarısında Türkiye’de Kadın Âşıklar” isimli doktora tezi için yaşayan kadın âşıklarla yaptığı görüşmelerden birisi de Şahsenem Bacı ile idi. Çınar, Şahsenem Bacı ile yaptığı görüşmenin ardından tezinde şunları yazmıştı: “Yetiştiği kültür çevresi sazla tanışık olsa da âşıklık geleneği içinde kadın olarak var olmaya çalışması kolay olmamıştır. Bir kadın âşığa ilk defa tanık olan çevresi tarafından yadırgansa da kendisini kabul ettirmek için yılmayarak üretmiş ve ürettikleriyle halktan olumlu tepkiler almıştır. Fakat üç çocuk annesi olarak zorluklar yaşamış, mesleğinde yeterli desteği görememiş, öyle ki çocuklarını emanet edecek kimseyi bulamadığından, zaman zaman onları da konserlerine götürmek durumunda kalmıştır. Mesleği adına eşinden yeterince destek göremeyen Şahsenem Bacı, şiirlerinin yakılmasına, sazının kırılmasına kadar giden tartışmalar yaşamıştır.”
"KENDİ TARZINI YARATMIŞ BİRİSİ"
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Müziği̇ Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Sevilay Çınar’a Şahsenem Bacı’yı sorduk. Mayıs 2008’de İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne “Yirminci Yüzyılın İkinci Yarısında Türkiye’de Kadın Âşıklar” isimli doktora tezi çalışmasını sunan Çınar, 2005 yılında Şahsenem Bacı ile Ayvalık’taki evinde görüşme fırsatı da yakalamış. “Kadın âşıklar içerisinde önemli bir yere sahip, kendi tarzını yaratmış birisi” dediği Şahsenem Bacı için, “Muhalif duruşuyla öne çıkan Şahsenem Bacı’nın, eserleri içerisinde ele aldığı konulara baktığınızda yoksulluk teması ve eleştirilerini yönlendirdiği siyasi muhataplar görülebilir durumda ve Şahsenem Hanım’ın da bu dönem kendi dinleyici kitlesine ulaştığını söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.
“Âşık geleneği içerisinde kadınlar nerede?” sorusunun kendisini tez çalışmasına götürdüğünü ifade eden Çınar, 2005 yılında Şahsenem Bacı ile yaptığı görüşmeyi şu sözlerle anlattı: “Tez çalışmasından önce sadece bir iki âşık kadın ismini sıralayabiliyordum. Âşık meclislerinde görüşmeler yaparak yeni isimlere ulaştım. Bunlardan birisi de ne mutlu ki Şahsenem Hanım oldu. Yakınlık gösterdi, hiçbir sorumu karşılıksız bırakmadı. Hatta beni Ayvalık’taki evinde misafir etti ve Anadolu kadınının misafirperverliğini gördüğümü söyleyebilirim. Video kaydımızı aldık, türküler çaldı söyledi. Âşık sanatı içinde nasıl var olmaya çalıştığını anlattı. Bu sanatı gerçek anlamda aşkla temsil ediyordu.”
"ESERLERİ ÖRNEK OLMAYA DEVAM EDECEKTİR"
Hayattayken pek çok değerin maruz kaldığı gibi Şahsenem Bacı’nın da pek kıymetinin bilinmediğini ifade eden Çınar, “Şahsenem Hanım’ın daha fazla şiirine, türküsüne şahit olabilseydik, onu birebir dinleyebilseydik keşke. Bizim kuşak, Şahsenem Bacı hayatta olduğu halde onu kitaplardan okudu, notalarından tanıdı. Onun sesini, sazını ve sözünü daha fazla duyabilecekken bundan yeterince beslenememiş olduğumuzu düşünüyorum. Pek çok kadın temsilciye rol model olabilecek birinin, hayattayken sesini sadece kayıtlarından dinlemiş olmamız üzücü. Şahsenem Bacı’nın çağdaşıydık, onunla aynı havayı soluduk ama yakinen takip edemedik. Üzülüyorum, çünkü Şahsenem Bacı ve onun gibi değerlere layık icra ortamları sağlayamadık, şimdiden benim gibi onu özleyen pek çok insanın olduğuna inanıyorum. Ancak tüm bunlarla birlikte Şahsenem Hanım, halk ozanı olarak kendini aktif bir şekilde ifade ettiği dönemde, yani yaşamının en zor koşullarında, topluma sesini duyurabilmiş bir kadın. Kendi sözünü, kendi sesini hedeflediği kitleye ulaştırabilmiş bir kadın. Dolayısıyla Şahsenem Bacı’nın, âşık sanatını temsil etme durumuna iyi tarafından bakacak olursak eserleri hedef kitleye örnek olmaya devam edecektir düşüncesindeyim” dedi.
"ÜSTATLARDAN EKSİĞİ YOK, FAZLASI VARDI"
Müzisyen Salih Nazım Peker ise, “Kendisini ilk kez 1988’de İzmir Fuarında, ardından Örnekköy’de bir açıkhava sinemasında izlemiştim. Hayatımda ilk kez bağlamayı bir kadının, hem de sivri dilli bir halk ozanı olan kadının elinde görüyordum. Kendinden sonra sahneye çıkan Musa Eroğlu, Arif Sağ, Muhlis Akarsu ve Yavuz Top üstatlardan eksiği yok, hatta sahnedeki kadınsı gücüyle fazlası vardı” diye konuştu.
Şahsenem Bacı’nın duruşunun çok kıymetli olduğunu vurgulayan Peker, “Kadın ozan olarak çok az örnek var ama Şahsenem Bacı’nın Mahsuni’den ya da İhsani’den daha az bir eleştirel dili yoktu. Gayet sert bir dili vardı. Bizim ülkemizde hele bir kadın âşık olacaksın hele böyle bir dil kullanacaksın, çok zor ayakta kalırsın. Ülkemizde kadın olmaz zaten zor, hele hele ‘Kendi sözümü söyleyeceğim’ demek daha da zor. Şahsenem Bacı âşıklık git gide biterken, erkek âşıklar bile biterken bir kadın âşık olarak 20. yüzyılda hem de sosyalist kimliğiyle çok özgün bir yerde durdu. Sözü kadar, sesi ve sazı da güçlü bir ozandı. Âşıklarda hep vardır; sesi güçlü olup sazı güçsüz olan, ya da tam tersi ama Şahsenem Bacı’da her şey bir arada toplanmıştı” dedi.
"ÂŞIK ÖRNEKLERİ ÇOK AZALDI, ÂŞIKLIK GERİLEDİ"
Peker sözlerini şöyle tamamladı: “O sanatının zirvesinde olduğu dönemde sözüyle, sazıyla, karakteriyle yetkin bir ozandı. Benim en sevdiğim ‘Şah Senem 3’ albümü. Oradaki çalımlar tam bir Kars tarzı. Daha sonraki çalışmalarında onu görmüyoruz. Sonrasında başka bir Şahsenem var. O da çok güzel ama Karslı Şahsenem değil artık. Bu zenginlik beni çok mutlu ediyor. Bunların yerine gelmiyor belki tabi ama her çağın başka sanatçıları olacak, başka eğilimleri olacak. Günümüzde halk müziği ikiye ayrıldı, söz yazanlar ve icracılar var artık. Âşık örnekleri çok azaldı. İyi saz çalma, iyi aranjman yapma noktasında Arif Sağ, Musa Eroğlu gibi isimler ileri götürdü halk müziğini ama âşıklık bizde geriledi. Ben her şeye rağmen genç kuşaktan da müthiş derecede ümitliyim. Belki onlarla tekrardan bu âşıklık geleneği tazelenir.”