17 Haziran 2022 16:00

Af Örgütü 7 Gezi mahkumunu ‘düşünce suçlusu’ ilan etti

Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay ve Tayfun Kahraman artık tüm dünyada düşünce mahkumu olarak bilinecek.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Uluslararası Af Örgütü, Nisan ayında cezalandırılan ve Gezi Davası kapsamında tutuklu bulunan Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Yiğit Ekmekçi ve Hakan Altınay’ı ‘düşünce mahkumu’ ilan eti, bu kararı da Postane-Galata’da yapılan bir basın toplantısı ile duyurdu.

Gezi Parkı davası kapsamında tutuklu bulunan hak savunucularının cezaevinde ziyaret edilmesinin ardından yapılan basın toplantısı Uluslararası Af Örgütü Türkiye Kampanya Direktörü Tarık Beyhan moderatörlüğünde gerçekleşti. Toplantıda Gezi mahkumlarını cezaevinde ziyaret eden Uluslararası Af Örgütü Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Kerem Dikmen ile Uluslararası Af Örgütü Türkiye Vekil Direktörü Ruhat Sena Akşener konuştu.

Toplantının açılışı Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard tarafından iletilen videolu mesajı ile başladı. Callamard mesajında, “Bu kişilerin hepsi düşünce mahkumudur. Onlar için mücadele etmeye kararlıyız. Yedi kişinin maruz kaldığı adaletsizlik, Türkiye’de insan haklarına yönelik aşırı sert baskılar kapsamında çok sayıda kişinin yaşadığı adaletsizliğin bir örneğidir. İnsan haklarına değer veren, insan haklarını önemseyen ve savunan herkesi de aynısını yapmaya ve mücadelemize katılmaya çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.

AKŞENER: 10 MİLYON DESTEKÇİMİZLE KAMPANYA DÜZENLEYECEĞİZ

Ardından Uluslararası Af Örgütü Vekil Direktör Ruhat Sena Akşener söz aldı. Gezi davasında verilen kararın siyasi saikle, gerekçesiz bir biçimde ve delilsiz verilmiş bir karar olduğunu hatırlattı, “Düşünce mahkumu kararı verildikten sonra 10 milyon destekçimizle Gezi tutuklularının serbest bırakılması için bir kampanya düzenleyeceğiz” dedi.

Daha sonra söz alan Uluslararası Af Örgütü Yönetim Kurulu Başkanı Kerem Dikmen dün gezi tutuklularını ziyaret ettiğini söyledi. Yaptıkları görüşmede Gezi tutuklularına, alınan kararın bildirildiği anlatan Dikmen, Gezi tutuklarının bu karara dair yaptıkları yorumları paylaştı. Avukat Can Atalay’ın Gezi davasını modern zamanların ‘Dreyfus davası’ olarak nitelendirdiğini belirten Dikmen şöyle konuştu. “Avukat Can Atalay, ‘Gezi eşitlik, özgürlük adalet mücadelesidir. Gezi’yi savunmaya devam edeceğiz. Gezi’nin karalanmasına, Türkiye’nin geleceğinin karartılmasına izin vermeyeceğiz. Bu dava politik tezin kabul ettirilmesi içindir. ‘Düşünce mahkûmu’ kararı Aziz Nesin, Behice Boran için de verilmişti. Bu yüzden özellikle değerli buluyorum’ yorumunda bulundu.”

‘YAPTIKLARIMIZ İKTİDARIN DÜNYA GÖRÜŞÜNE GÖRE SUÇ SAYILDIĞI’ NEDENİYLE BURADAYIZ!

Dikmen diğer mahkumların değerlendirmelerini de şu sözlerle aktardı: “Çiğdem Mater bu meselenin yalnızca tutuklu yedi kişinin meselesi olarak kavranmaması gerektiğini, bunu aşan bir şey olduğunu özellikle vurguladı. Hakan Altınay herkese teşekkür ediyor. ‘Yatay olarak birbirimizin sicil amiriyiz. Biraz utanıyorum ve şükran duyuyorum. Keşke böyle şeyler olmasa ama birilerinin sessiz kalmadığını görmek bende şükran uyandırıyor’ dedi. Osman Kavala ise Gezi davasını bir bütün olarak gerçeklikten kopma olarak nitelendiriyor. Osman Kavala daha eskiye dayanan bir tutukluluğun içerisinde. Bu kararı verenlerin, bu karar etki edenlerin bu kurguyu yazanların bile çok da inanmadıkları bir kurgu olduğunu düşünüyor. Ve diyor ki ‘Bizim cezaevinde olmamızın nedeni herhangi bir suç eylemi değil, tam tersine anayasada var olan bir hakkımızı kullanmak. Bizler bir suç eylemi nedeniyle değil yaptıklarımızın iktidarın dünya görüşüne göre suç sayılması nedeniyle buradayız’. Bu yüzden ‘düşünce mahkûmu’ tanımını yerinde bulduğunu söyledi.”

"EVET DÜŞÜNCELERİMİZ NEDENİYLE HAPSEDİLDİK AMA BİZ ASLINDA İNSAN HAKLARINI SAVUNDUK"

Dikmen Mine Özerden’in babasının cenazesine götürülmesi sırasında yaşadıklarını anlattığın ı söyleyen Dikmen diğer mesajlara ilişkin şunları anlattı: “Mine Özerden’in anlattıkları önemli. ‘Cenazeye kötü koşullar içerisinde götürüldüm, kendimi çok kötü hissettim, baskı altında hissetim. Camide o kadar insanı görünce bana kendimi kötü hissettiren jandarmanın tavrının nasıl değiştiğini gördüm. Bu nedenle sahiplenilmek çok önemli sahiplenilmenin önemini gördüm’ dedi Mine Özerden. Ve ‘burada hapsedildim, düşünerek var olmaya devam ediyorum. Düşünüyorum, suçluyum!’ dedi. Hepsi güler yüzlüydü, Mücella Yapıcı da öyleydi. Bunun düşünce mahkumiyetin de öte olduğunu söyledi, ‘Ben çok saf bir şekilde yaşam hakkını savundum. Beraat ettim, tekrar yargılandım. Evet biz düşüncelerimiz nedeniyle yargılandık ama refleks olarak yaptığımız şey insan haklarını savunmaktı’ dedi. Tayfun Kahraman görüşmeden ‘beyaz sandalye’ imgesini kullandı. Bulundukları yerde beyaz sandalyeler var çünkü. ‘Düşündüm, günlük hayatımı düşündüm, geride bırakmak zorunda olduklarımı düşündüm’ diyen Tayfun Kahraman ‘Düşünce mahkumu’ ilan edilmekten onur duyduğunu söylüyor ama dünyada hiç kimsenin bunu hak etmemesi gerektiğinin altını çiziyor. Buna neden olan koşulların ortadan kaldırmak için mücadele etmek gerektiğinin altını çiziyor.  Ve diyor ki ‘Umarım kardeşçe bir yaşamı inşa edeceğiz. Eğer bizim tutsaklığımız bu memleketin daha özgür ve kardeşlik duygusunu pekiştişrecekse biz bu bedeli ödemeye hazırız’.”

MÜCELLA YAPICI’YA KELEPÇELİ MUAYENE

Toplantıda son olarak Mücella Yapıcı’nın kızı Cansu Yapıcı söz aldı. Mücella Yapıcı’nın kızı Cansu Yapıcı aileler adına konuştu. Sözlerine Mücella Yapıcı ve Gezi tutuklularının daha önce iki kez beraat ettiğini hatırlatmakla başlayan Yapıcı, “Ve mahkum edildi, ortada suç olmadığı için bu mahkumiyetin gerekçeli karar adeta ‘bir şey 40 kez tekrarlarsanız olur’ yaklaşımı ile yazılmış” dedi.

Yapıcı, sürecin nasıl ilerlediğine dair soruya ise “Hepimizin öğrenmeye çalıştığı bir süreç. Dayanışma hem bizi hem de cezaevindeki arkadaşlarımızı güçlü kılıyor…” diye yanıtladı.

Anne Mücalle Yapıcı ve Gezi mahkumlarının şu anda cezaevi koşulları, cezaevindeki infaz koruma memurlarının şartları nasıl değişebilir diye kafa yorduğunun altını da çizen Cansu Yapıcı, annesinin yaşadığı sorunları ise şöyle anlattı: “İlaçlarının revir hekimleri tarafından yazılması gerekiyor, bu ilk başta epey problem oldu. Annem özelinde, şu anda izliyorsa çok kızar, yaşı büyük olduğu için aldığı ilaçların hepsinin ayrı doktorlar tarafından bakılıp yazılması gerekiyor. Bu süreç tam yönetilemediği için sürekli bir hastaneye götürme süreci var. Ve annem hastaneye kelepçe ile götürülüyor, muayene sırasında da kelepçe ile tutuluyor. Bu nedenle doktora gitmek istemiyor artık. Ayrıca orada yapılan tahlillere ulaşamıyoruz ve dışarıdaki doktorlarına da baktıramıyoruz.” (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

AKP’li başkan halk ekmek için öğrenci peşinde: Meslek liselilere ürettirecekler

SONRAKİ HABER

Eski Pegasus çalışanı hakkında "rakılı fotoğraf" nedeniyle 1,5 yıl hapis istendi!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa