17 Haziran 2022 18:33

Yenisahra’da ne oldu? | Yangın için her şey hazırdı, kibriti çocuklara çaktırdılar

Atık işçilerinin depolarının yakıldığı, evlerin taşlandığı, yüzlerce insanın birkaç insana saldırdığı, yaraladığı, yağmaladığı Yenisahra’ya eksik parçaları toplamak için gittik.

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Paylaş

Murat UYSAL
İstanbul

“Yenisahra’da bir çocuk kaçarken otobana atladı. Karşıya geçmeye çalıştığı sırada çocuğa araba çarptı, hayatını kaybetti.”

Hayatını kaybeden 15 yaşındaki Selahattin Çelik’in ölümünü anlatan bu haberde eksik birçok parça var. Kaza haberi sonrası depoların yakıldığı, evlerin taşlandığı, yüzlerce insanın birkaç insana saldırdığı, yaraladığı, yağmaladığı Yenisahra’ya eksik parçaları toplamak için gittik.

Lüks gökdelenlerin, iş merkezlerinin ardında Yenisahra Barbaros Mahallesi. Karşı karşıya, yan yana, dip dibe göçükçüler, kaportacılar, motorcular esnafın çoğunluğunu oluşturuyor. Öğle sıcağında insanlar sokaklardan çok; ağaçların gölgeliğinde, dükkanlarda, kahvehanelerde. Trafik kazasının ardından yakılan depolar mahallenin otobana en uzak kıyısında. Otobandan yukarı çıkarken girdiğimiz kahvehanede yalnız iki masa dolu. Masalardan birine oturup “Ne oldu?​” diye soruyoruz.

Diğerlerine göre daha genç gösteren duyduklarını rivayet ederek aktarıyor: “Üç Afgan mahallenin çocuklarının önünü kesmiş. Ölen çocuğun telefonunu almaya çalışmışlar. Çocuklar kaçmış Afganlar kovalamış. Çocuk kaçarken otobanda araba çarpmış.”

HERKES BİRİNDEN DUYMUŞ, RİVAYETLER FARKLI

Aynı olayı sığamadığı masanın uzak köşesinden anlatan yaşlıcası ise “Tek Afgan varmış önce gündüz gelmiş, tartışmışlar. Gece bu çocukları mahallede tekrar görünce üstlerine yürümüş, bıçak çekmiş. Çocuklar can havliyle sağa sola kaçmış. Ölen çocuk tek kalınca onu kovalamış kaçarken otobanda araba çarpmış” diye aktarıyor.

Masadaki diğerlerinin hikayeleri de benzer ancak çelişik. Farklı ağızlardan çıkan hikayeler ne bir bütünlük sağlıyor ne büsbütün farklılaşıyor. Hikayelerin birinde Afgan’ın sırtında çek çek var, öbüründe yok. Birinde çocuklar karşılık veriyor, öbüründe kaçıyor.

“Kimden duydunuz, nereden öğrendiniz?​” sorusu üzerine söze ilk giren “Mahalleliden duyduk, gençler anlattı” diye yanıtlıyor.

Diğerlerinin cevabı da aynı. Komşusundan, çocuğundan, esnaftan duydukları kadarı... Çocuğun ölümüne neden olan trafik kazasının ertesi günü yaşanan yangından ise herkes haberdar:

“Üç beş tane itfaiye çıktı yukarıya duymaz olur muyuz? Öncesinde mahallenin gençleri sokak sokak yürüdü zaten. Haklılar; kiminin arkadaşı, kiminin kardeşi. Biz de o ailenin yerinde olabilirdik. Bugün olmadı yarın, ne olacağı belli mi? Çocuklar çıkıyor sokağa, kadınlar çıkıyor, kızlarımız var, nasıl olacak o Afganlar da aynı sokakta.”

‘AYNI ALEVİ-SÜNNİ GİBİ’

Diğerlerine göre genç olan bir anda masanın sözcüsü gibi atılıyor yine. Artan kira fiyatlarını, yetiremediği emekli aylığını, pahalılığı, işsizliği hepsini bir küfe içinde yüklüyor; Afganlara, Suriyelilere, mültecilere. Diğerlerinin de onun gibi düşünüp düşünmediğini öğrenmek için kesiyoruz sözünü: “Çözüm bu mu?​”

Masada daha önce söze hiç girmeyen araya giriyor hemen: “Değil tabii vurup kırmakla baş edilir mi? Yarın onlar toplanıp gelse ne olacak? Mahallenin üç dört sokağını onlar almış neredeyse. Burada yaşıyorlar. Buraya toplayanın kılı kıpırdamıyor, Barbaros’ta millet birbirini yiyor. Birinin bu işe el atması gerekiyor. Yoksa büyüyecek. Niyetleri de o, iç karışıklık çıksın istiyorlar, Alevi-Sünni gibi. Oradan yine bir seçim daha kazansınlar. Bu oyunlara fırsat vermemeli.”

Kahvehaneden ayrıldıktan sonra yakılan depoya doğru gidiyoruz. İki katlı deponun kapkara olmuş duvarlarında hiçbir iz yok. Ancak depoların girişine spreyle büyükçe ‘intikam’ yazılmış.

‘MİSAFİR DEDİĞİN BAŞI ÖNDE YÜRÜMELİ’

Selahattin’in yaşadığı sokağına doğru gidiyoruz. Köşeyi döndüğümüzde 20-25 adım ileride bir çekçekçi. Koşar adım yetişiyoruz.

- Kolay gelsin amca...

- Sağ ol ağabey var mı bir emrin?

Yaz sıcağı, önü açık gömleğinden görünen göğsünde kemikleri sayılıyor. 14 yıldır İstanbul’da yaşıyor, Yozgat’tan gelmiş. Günlük 150-200 kazanıyor. Yenisahra’nın dere boyundaki gecekonduların birinde yaşıyor.

“Kim yapar amca burada çekçek işini?​”

“Kürtler yapar ağabey, biz yaparız, Yozgatlılar yapar, Urfalı var, Diyarbakırlı var”

“Yangın çıkmış duydun mu?​”

“Duydum da benim bir bağım yoktur. Söylediler Afganlar bir çocuğu öldürmüş, mahalledekiler de Afganları arıyormuş. Ama kalmadı o gece polis girdi mahalleye topladı götürdü Afgani Suriyeli kim varsa.”

“Afganlar Suriyeliler çok mu mahallede?​”

“Çok da laf mı, bizden fazlalar. Her şey bunlarda; hırsızlık, gasp. Gece kapıya malımı bırakıyorum sabah kalkıyorum bakıyorum çalmışlar. Kim çalacak bunlar çalmış. Bizimkiler yapmaz, biz bu vatan için askerlik yapmışız kurşun atmışız. Onlar öyle mi?​”

Çekçekçi mültecilere laf üstüne laf sayarken yanında torunuyla yoldan geçen yaşlı bir adam muhtemel Afgan sanarak söze giriyor: “Böyle diyorsun ama çocuk öldü, çocuk. İnsan misafir geldiği yerde başı önde yürümeli. Siz çete gibisiniz.”

Çekçekçi Afgan damgasını üstünde atmak istercesine hızla konuşuyor: “Onu anlatıyorum amca, gazeteci bey gelmiş olanları soruyor. Bir de sen anlat, neler çektik bunlardan?​”

Çekçekçi uzaklaşırken torunuyla yürüyene soruyoruz: “Ne oldu duydunuz mu?​”

“Çocuğun annesi bizim sokakta oturuyor, kadın perişan oldu. Bir Afgan’dan kaçarken ölmüş. Bak benim torun, tek salamıyorum sokağa. Elinden tutuyorum tıraşa götürüyorum. Ben olsam utanırım, başımı yerden kaldırmam. Bunlar grup grup, bir sokağa giriyorsun hep Afgan Suriyeli...”

‘YENİSAHRA GENÇLİK TOPLANIYOR’

O torunuyla köşeyi dönerken aşağıya doğru ilerliyoruz. Bir döşemecinin kapısında konuşmaya çok niyetli görünmeyen yaşlı birine soruyoruz. Yalnız “Yakışmaz bir Müslüman’a yakışmaz” diyor. Bir akrabasının dükkanını tarif ediyor: “Mahallenin muhtarı gibi adamdır o her şeyi anlatır. Hacı yolladı beni de konuşur.”

Selahattin’in ailesinin yaşadığı evin sokağına yeniden giriyoruz. Sokakta oynayan çocuğa hacının tarif ettiği yeri soruyoruz. Bizimle birlikte geliyor. Meslek lisesi öğrencisiymiş, göçük kursuna gidiyor. Göçükçü olmak istiyor.

- Burada mı yaşıyorsun?

- Burada yaşıyorum abi.

- Kaç yaşındasın?

- 14

- Haberin var mı bir çocuğa araba çarpmış, sonra depo yanmış?

- Var abi arkadaşımdı Selahattin. Yangından da haberim var oradaydım ben de.

- Senin gibi çok çocuk var mıydı?

- Vardı işte; Selahattin’in arkadaşları, Yenisahra gençlik, herkes geldi. 300-400 kişi vardık.

- Nasıl toplandınız?

- Yazdılar sosyal medyadan, hikayelerde paylaştılar. İşte ‘yaşatmayacağız’, ‘Selahattin ölümsüzdür’, ‘Şehitler ölmez’, ‘Yabancı istemiyorum’ diye. Ben de yazdım. Okuldan biri ‘Yenisahra gençlik toplanıyor’ yazdı hikayesinde. Biz o hikayeyi de paylaştık. Önce az kişiydik, sonra kalabalık oldu. Yanan yere girmedim, bizim okuldan girenler vardı.

- Nereye gideceğinizi kim söyledi?

- Büyük abiler de vardı senin gibi. Onlarla gidiyorduk biz. İki abiyi polis almış zaten.

Kendisi de tedirgin; ‘Alınır mıyım?​’ diye soruyor.

Mahalleden, arkadaşlarından bahsederken konuyu Selahattin’in ölümüne getiriyor:

- Bunlar üç kişi bir depoya giriyorlar. Depo bir Afgan’ın deposu, adam bunları depoda yakalıyor. Bizimkiler kaçmaya başlıyor, bir şeyler almışlar depodan ama ne aldıklarını söylemediler. Selahattin diğer ikisinden ayrılıyor, ana caddeyi geçersem yakalayamaz diyor herhalde. Yola atlıyor orada araba çarpıyor.

- Kim anlattı bunları?

- Arkadaşım diyorum abi, kaçanlar da arkadaşım onlar anlattı.

- Korkuyor musun Afganlardan?

- Ne korkacağım hiç de korkmuyorum.

- Hiç Afgan gördün mü o günden sonra?

- Yok polis toplamış hepsini. Derenin orada büyük saha var, oraya götürmüş.

Büyük sahayı tarif ediyor, ondan ayrılıp yola koyuluyoruz.

‘SİZİ DE İSTEMİYORUZ’

Yol boyunca sora sora sahaya iniyoruz. Sahanın etrafında ne Afgan var ne başka kalabalık. Roman Mahallesi’ne çeviriyoruz yönümüz. Mahalleye girmeden çekçeğiyle bir genç çıkıyor karşımıza. İki hafta önce Diyarbakır’dan gelmiş. Çekçekten kazandığını Diyarbakır’daki ailesine gönderiyor. Selahattin öldükten bir gün sonra basılan dükkanlardan biri amcasına ait. Saldırı sırasında kendisi de dükkandaymış: “Dükkanın önünde 200 kişi vardı. Dışarıda bekleyenleri göremedim bile. Önce kimlik sordular; ‘Kürdüz, buralıyız’ dedik. Kimliği parçaladılar, ‘Sizi de istemiyoruz’ dediler. Amcamın burnunu kırdılar, biz de saldırsak ne olacaktı?​”

- Yanınızda mülteci çalıştırıyor muydunuz?

- Bizimkisi aile yeri, hep akrabalar, biz çalışıyoruz. O gece de bizden başkası yoktu dükkanda, orada yatıp orada kalkıyoruz.

- Yeniden bir saldırı olmasından korkmuyor musunuz?

- Korkuyorum da abi ne yapalım. Para kazanmamız lazım. Bu saatte çıktım işte, üç dört saat gezip hava kararmadan dönerim dükkana. Hem kendim için hem de dükkandakiler yalnız kalmasın.

‘EZİLDİKLERİ TAŞTA BİZİM DE KURUMUŞ KANIMIZ VAR’

Birkaç saat önce yağmalanmış bir başka depoyu işaret ediyor. O deponun sahibi de Kürt. İşi borçla kurmuş. Çekçekçiyle konuştuğumuz yerden görünüyor. Önüne geldiğimizde 3 kişi sacdan kapıyı kaynakla tamir etmeye çalışıyordu. Kaynakçı aldı sözü:

- İnsanlık değil bu. Konuşarak halledilmeyecek tek mesele yok. Bu çocukların borcu harcı vardı, memlekette aileleri vardı. İçeri gir bak hiçbir şey bırakmamışlar. Çay içtikleri bardaktan yatağa her şeyi götürmüşler.

Kağıt deposu ama ne çekçek arabası var ne çuvalı. Sökülmüş iki sac kapıdan, birkaç demir parçasından başka bir şey yok. Kaynakçı konuşurken sac kapının kaynaklanmasına yardım edenlerden birkaç yaş daha büyük biri yaklaşıyor. Elinde bir poşet, poşetin içinde kek var, kola var. Daha konuşkan, selam veriyor, alıyorum.

- Ne oldu?

- Olayların ilk günü bıçaklanan amcamın dükkanına gitmiştik birkaç gecedir orada kalıyorduk. Sabah dükkana bakmaya geldim pikabı dayamışlar yola, sökmüşler kapıları, onları yüklüyorlar. Zor aldım ellerinden zaten iki pikap gitmiş. İçeride ne kantar bırakmışlar ne araba. Son arabayı yakaladım da bu kapıyı kurtardık ellerinden.

- Hırsızları tanıyor musunuz, bu mahalledenler mi?

- Bu mahalleden tabii çingeneler birkaç sokak ötede oturuyorlar. Tanıyorlar bizi, kim olduğumuzu biliyorlar. ‘Neden götürüyorsunuz?​’ diye sorduğumda ‘Siz katilsiniz’ diyor. Yağmacılara fırsat doğdu, hiç sebepsiz gündüz gözü, sabahın dokuzu dükkanın önüne çekmişler arabayı ne var ne yok götürüyorlar. İnsanın aklı ermiyor işte birkaç hafta önce böyle bir şey yapılamazdı, şimdi her şey normalleşti. İnsanlar topluca depolara girdi, öldürmeye kalktılar. Hırsızlık yağma artık en küçüğü.

- Olayın nasıl olduğunu biliyor musunuz?

- Biz de çekçekçilerden duyduk. Afgan patronuna anlatmış. Kendisini gasp etmeye çalıştıklarını söylemiş bu da kovalamış onları çocuk yola çıkmış araba çarpmış. Aldılar zaten Afgan bırakmadılar ki mahallede. Sadece çekçek işi de yapmıyor ki bu adamlar, markette de çalıştırıyorlar fabrikada da. Milletin gücü çekçekçiler yetiyor. Çekçekçiler mi getirdi mültecileri buraya? Gitsinler kim getirdiyse onun evini bassınlar. Sarayın önüne gitsinler gidebiliyorlar mı? Mültecileri savunmuyorum ama o adamlar da çalışıyor işte. Nerede pis bir iş var onu yapıyorlar. Olmuyor mu sanki, bu mahallede binlerce şey oluyor. Kimse milletini sormuyor, istiyorlar ki yaşamasın mülteciler.”

Mültecilerin bugün yaşadıklarıyla kendisini kıyaslamasını istiyoruz: “90’larda neler yaşadığımız belli bugün onlar ne iş yapıyorsa bin kat daha pisini daha kötüsünü de yapmış babalarımız. Bugün oturdukları evlerde, yattıkları odada Kürtlerin emeği var. Hala aynı pis işleri biz yapıyoruz. Yanımızda bu defa mülteciler var. Onları da aynı taşla eziyorlar, o taşta bizim de kurumuş kanımız var. Burada kalsınlar demiyorum ama bu zulümden de vazgeçsinler. Topladılar götürdüler hepsini, kim bilir nereye bıraktılar? Kim ister böyle yaşamayı, diken üstündeler. Bu olaylardan önce de tanıdığım çekçekçiler var; insanın yüzüne bakmaktan korkanlar var.”

‘E5’İ KAPATIN DESEM KAPATACAKLAR’

Roman Mahallesi’ne doğru gidiyoruz. Sokağın girişinde, bir sehpanın etrafında üç genç. Selam verip soruyoruz olayları. Belden üstü çıplak olan uzatmadan “Haberimiz yok kardeşim” diyor. Yürüyüşten bahsedip şansımızı zorluyoruz. Atletle oturan, “İçeride market var, kuran kursu var, oradakilere sor onlar anlatır bir şeyler” diye ekliyor.

Markette altı kişi; Dördü sandalyede, ikisi ayakta. Oturanlardan birini Roman Dernekleri Başkanı. Başkana yaklaşıp kendimizi tanıtıyoruz. Sandalyelerin birini boşaltıp yer veriyorlar. Günlerdir mahallede yaşananları soruyoruz. Market sahibi “Elebaşı bu yanındaki” deyip yirmili yaşlarındaki genci işaret ediyor. Genç samimi ve konuşkan biri. Soruları peş peşe sıralıyoruz, yanıtlıyor.

- Akşam toplandık. 5-10 sonra 15-20 birden sayı arttı. Barbaros’un etrafından dolaşırken bir döndüm arkama 400-500 kişi.

- Yürüyüşe katılanlar kaç yaşlarındalar?

- Her yaştan var ama çoğunluk genç, çocuk. El kadar bebeler gelmiş, uzak tuttum geride durun dedim. Hepsi ateşlenmiş mahallenin çocukları. Ölen çocuğun evinin önüne geldik en kalabalık orada olduk. Annesi çok kötüydü, nasıl ağlıyor kadın... Tepeye çıktık, bu tarafa diyorum bu tarafa gidiyorlar, şu tarafa diyorum şu tarafa gidiyorlar. E5’i kapatın desem kapatacaklar. Deponun önüne geldiğimizde silah sesi duyduk. Depodan sıkıldı sandık. Koştular, saldırdılar. Orada kimi tutacaksın. Sonra aşağıya inerken dere boyunca bulduğumuz evi taşladık. O sıra Afgan görmedik, görsek ölürdü.

- Polis yok muydu?

- Vardı, polis bizden önce gelmiş, demek anlamışlar bir şey olacağını. Biz aşağıya inerken alınan olmadı. Daha sonra duyduk iki kişiyi almışlar.

‘YOKSULU YOKSULA KIRDIRIYORLAR’

Dernek başkanı da o gece yürüyüşe katılmış:

- Ölse n’olurdu? Ne yapacaktınız o zaman? Bir depoya girdiğimizde aile vardı, Afgan değillerdi. Mangal yapmışlardı tavuk yiyeceklerdi. Küçük bir kızı vardı bizi görünce nasıl korktu çocuk. Ya o gece bir çocuğa bir şey olsaydı ne anlamı kalacaktı?

Sorular az önce konuşan gence. Başkan o gece depolarda insanlara zarar gelmesini engellemeye çalışmış. Bir Kürt’ün üzerine yatmış, kalabalık depoya girince linçten korumaya çalışmış. O sırada aynı depoda bir başka Kürt bıçaklanmış. Ölen bir Afgan çocuk olsaydı, sebep olan da Türk olsaydı ne yapacaktık? Girecek miydik Türklerin dükkanlarına evlerine. Biraz mantıklı düşünün çare hır gür değil. Yoksulu yoksula kırdırıyorlar.

Hak veriyor genç olan:

- Orası doğru. Geçen sene ramazanda parkta bir Suriyeli çocuğu bıçakladılar, niyetli çocuk bıçaklandı. Bıçaklayan çocuğu tutukladılar, o kadar. Kimse sokağa çıkmadı. Ama o an insanın kanı nasıl kaynıyor, bir şeyler yapmak istiyorsun.

Haberde, can güvenliğinden endişe edenler, suça ortak olanlar ve çocuklar olduğu için isim kullanmadık.

“Yenisahra’da ne oldu?​” sorusuna farklı kesimlerden farklı cevaplar aldık. 4 deponun yakıldığı, bir o kadarının yağmalandığı Yenisahra’da mültecilere rastlamadık. Yakılan depoların tamamı Kürtlerin. Aralarında bıçaklanan darbedilenler var. Yanlarında mülteci çalıştırıyorlar mıydı, bilinmez. Ama o gün o kalabalık mültecilere rastlamış olsaydı mutlaka sonuçları daha ağır olacaktı. O gün ırkçı propagandanın, yanlış göç politikasının, yoksulluk ve eşitsizliğin sonuçlarından yalnızca biriydi.

ÖNCEKİ HABER

İmralı’da yasaklar sürerken Selvi’den ‘görüşme’ iddiası

SONRAKİ HABER

İBB'den 'Emirgan Korusu' açıklaması: 130 adet kuru ağaç kaldırıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa