20 Haziran 2022 05:50
/
Güncelleme: 09:55

20 Haziran Dünya Mülteciler Gününde milyonlarca göçmen yoksulluğa ve güvencesizliğe mahkum

Dünya Mülteciler Günü’nü göçmen sayısının 100 milyonu aştığı koşullarda karşılıyoruz. Savaş nedeniyle ülkesini terk eden mültecileri gittikleri yerde yoksulluk, güvencesizlik bekliyor.

20 Haziran Dünya Mülteciler Gününde milyonlarca göçmen yoksulluğa ve güvencesizliğe mahkum

Suruç'ta mültecilerin sınır geçişi | Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel

Meltem AKYOL
Neslihan KARYEMEZ
İstanbul

Bugün 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü. Türkiye’de milyonlarca mülteci 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nü yoksulluk, güvencesiz çalışma, can güvenliği korkusu ile karşılıyor. Mültecilerin yüz yüze kaldıklarını Mecit, Yusuf ve Zekeriya’nın hikayeleri üzerinden anlatacağız… Mecit 22 yaşında, Yusuf 19’unda, Zekeriya ise 18’inde. Geldiklerinde 12 yaşındaydılar.

Küçükçekmece’ye bağlı Atatürk Mahallesi’ndeyiz. Dört tarafı gökdelenler ve AVM’lerle çevrili, sıra sıra eski, yoksul evler. Sokaklarda dikkat çeken bir başka şey binaların altına gizlenmiş küçük tekstil atölyeleri. İçeride çalışan işçi sayısı en fazla 20 oluyor.

AYLIK 250 TL, ÜSTÜNE DAYAK

Atölyelerden birine gidiyoruz. Arka arkaya dizilmiş makineler. Makine seslerine radyodan Bergen eşlik ediyor: “Neler çektim, sen bilirsin. Sen affetsen, ben affetmem. Bütün zalim olanları sen affetsen, ben affetmem…” İçerideki 13 işçinin 9’u Suriyeli. Bazıları çocuk yaşta, bıyıkları terlememiş. Bergen devam ediyor: “Ümidimi kıranları, bu dünyayı yakanları. Dar günde bırakanları, boynu bükük koyanları… Sen affetsen, ben affetmem.”

Mola saati işçilerin tümü yakındaki bir işçi yemekhanesine gidiyor. Fiyatlar dışarıya göre daha uygun diye. Başka atölyelerden işçiler de var. Yemekler hızlı hızlı yeniyor. Yemek sonrası bir pastaneye oturuyoruz.

Mecit, Yusuf ve Zekeriya aynı atölyede makineci olarak çalışıyor. Mecit 22 yaşında, 1.5 yıldır evli. Yusuf 19, Zekeriya ise 18 yaşında. En deneyimlileri Mecit, önce o giriyor söze: “10 yıl oldu Halep’ten geleli. Canımızı kurtarmak için kaçtık. 12 yaşındaydım, 5. sınıfa gidiyordum. Gelir gelmez çalışmaya başladım. Okula gitmek istemediğimden değil çalışmam lazımdı.” Tekstile ayakçılıkla başladığı günleri anlatıyor: “Çok az ara veriyorlardı, bir sene sonra makineyi öğrendim, 7 yıldır burada çalışıyorum.” Çalışma koşullarını sorunca “Burası iyi, neler gördük neler” diyor. Mecit’i Yusuf ve Zekeriya tamamlıyor.

‘TUVALETE BİLE İZİN VERMİYORLARDI’

Yusuf beşinci sınıfa kadar okuyabilmiş. Okula tekrar dönemediği için 12 yaşından bu yana çalışıyor: “Zordu ilk zamanlar. Küçüktük, hayal kuracak zamanımız bile olmadı. Türkçe yok, dayak, eziyet. Tuvalete gitmemize izin vermiyorlardı.”

Kardeşi Zekeriya ise 11 yaşındaydı ülkesini terk ettiğinde: “3. sınıfa gidiyordum. 7 yıldır buradayım, 7 yıldır çalışıyorum. Önceden şu aşağı sokakta çalışıyordum aylık 250 liraya, üstüne dayak. Adam 100 kilo, beni dövüyordu aylık 250 liraya…” Bir daha öyle yerlerde çalışmayacağını söylüyor. Artık haklarını istiyor mülteci işçiler. Grupları var, oradan haberleşiyor, düşük ücret, kötü muamele yapan yerlerde çalışmak istemiyorlar.

Hatırlarsanız Bursa’da bir işletme sahibi şöyle anlatmıştı bunu: “Normalde Suriyeli işçilerden memnunduk, ama işin rengi değişmeye başladı. Birini işten çıkarınca diğerleri çalışmıyor. Belirli ücretin altında çalışmayı kabul etmiyorlar.”

Tekstil atölyesi

Fotoğraf: Evrensel

ÖN YARGI ÇOK, GÜVENCE YOK

Konuşurken etraflarını kolluyorlar, birileri geldiğinde daha sessiz konuşuyorlar. Bir görüntü açıyor telefonundan Mecit, bıçaklanan bir mülteci: “Bak bir Suriyeliyi bıçaklayarak öldürmüşler Taksim’de, daha önce de Bağcılar’da bıçaklamışlardı.” Whatsapp gruplarında paylaşılıyor bu tip saldırılar. Bu da korkuyu, güvensizliği büyütüyor. “Suriye’den ölmemek için çıktık, burada öldürüyorlar” diyor Yusuf. Bahsettikleri iki olay da gerçek. Hatta Bağcılar’daki saldırı ‘Suriyeli, bir Türk’ü bıçakladı’ diye servis edilmişti ilk önce.

“Dışarıda Arapça konuşmamaya çalışıyorum, sokakta telefon çalarsa sessiz sessiz konuşuyorum, otobüste çalarsa hiç açmıyorum” diyor Mecit. Yusuf ise “Çok küfür duydum, duymamış gibi yapıyorum” diye ekliyor.

2 gün önce sokaklarındaki bir kavgayı anlatan Zekeriya ise “Bir kadın geldi, ‘Suriyeliler yaptı’ diyor, yanındaki ‘yok’ dedi. Olayın bizimle ilgisi yok, Türkiyeliler kavga ediyordu. Ama o hâlâ ‘Suriyeliler yapıyor zaten böyle şeyleri’ diyor. Ne olsa bizden biliyorlar” diyor.

‘ENSAR-KARDEŞ’TEN ‘GÖNDERECEĞİZ’E

Mecit, gündemi yakından takip ediyor: “Birisi ‘Ensar, kardeşimiz, kucaklıyoruz’ diyor. Ama biz böyle yaşıyoruz. Kucaklayan falan yok. Sonra da ‘Şuraya yerleştireceğiz, buraya koyacağız…’ Orada ne yapacaksın diye soran yok. Diğerleri ‘Göndereceğiz’ diyor. Memleketimizden keyfimize çıkmadık, mecbur kaldık. Savaş bitse giderim. Burada evlendim, bir hayat kurdum ama gene de giderim. Ama orada insanlar açlıktan ölüyor. Savaştan önce 10 kişilik bir evde bir kişi çalışsa yetiyordu. Şimdi 5’i çalışsa yetmiyor. 2 bin 200 lira kira veriyorum. ‘Bedava yaşıyorlar’ diyorlar bize. Ne bedavası, gece gündüz çalışıyoruz. Zam geliyor ‘Sizin yüzünüzden’ diyorlar, sanki bana zam gelmiyor.”

‘DÖNSELER BU ATÖLYELERİN HEPSİ KAPANIR’

Mola bitiyor, ortada dolaşan biri yetişmeyen işlere yardım ediyor. Sonra yanımıza geliyor: “Tek başına çalışıp geçinmek zor, biz memleketten göç ettiğimizde aynı evden 4-5 kişi çalışıyorduk, onlar da öyle.” Atölye sahibi olduğunu anlıyoruz. İşçiler “Abi iyi” diyor ama pek çok atölyede olduğu gibi burada da güvencesiz çalışıyor mülteci işçiler. Artan maliyetleri, hangi koşullarda üretim yaptıklarını sıralayan atölye sahibi “Ben de isterim güvenceli olsunlar. Ama o zaman buradaki atölyelerin hepsi kapanır” diye savunuyor durumunu.

Türkiyeli işçilerin sayısını sorduğumuzda “Eskiden çocuk okulu bitiriyordu, tekstile veriliyordu. Artık yeni gelen işçi yok. Çalışma koşulları, ücretler… Yani üniversite bitirmiş çocuk gelip burada çalışmak istemiyor. Göçmenler olmasa tekstilde eleman yok” yanıtını veriyor. Ücretleri sorduğumuzda ise mültecilerle Türkiyelilerin artık aşağı yukarı aynı ücreti aldığını söylüyor: “Yoksa çalışmıyorlar. Onlar olmasa bu küçüklerin hepsi kapanır, eleman yok. İlk geldiklerinde böyle değildi ama artık onlar da hak istiyor.”

RESMİ RAKAMLARA GÖRE 100 MİLYON KİŞİ YURTSUZ

Suruç Mülteci Kampı

Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (UNHCR) verilerine göre dünya genelinde savaş, çatışma, işkence ve kötü muamele nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan insan sayısı mayıs 2022 itibarıyla 100 milyonu aştı. Bu İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek seviye. Suriye iç savaşının ardından Türkiye en çok göç alan ülke konumuna geldi. İçişleri Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı 3 milyon 764 bin. Irak, Afganistan, İran ve Afrika’dan gelenlerle bu sayı 4 milyonu aşıyor.

Statüsüzlük, hükümetin artan güvenlikçi politikaları ve hâlâ Avrupa Konseyinin sığınmacıları mülteci olarak kabul etmemesi mültecilerin hayatlarını zorlaştırıyor. Özellikle son aylarda politikacıların mültecileri hedef haline getiren söylemleri, her türlü olumsuzluğun sorumlusu olarak mültecileri gösteren haberler mültecilerin daha fazla diken üstünde yaşamalarına neden oluyor. Mülteciler için kalıcı politikaların hayata geçirilmemesi, sosyal uyum politikalarının yetersiz oluşu ‘Mültecilerin geri gönderilmesi’ algısını güçlendiriyor.

SINIR DIŞI EDİLEN MÜLTECİ SAYISI 41 BİNİ AŞTI

Hiçbir güvencesi olmayan göçmenlerin en büyük sorunlarından biri ise geri gönderme. Türkiye’de geri gönderme merkezlerinde bekletilen 1135 göçmenden 227’si Mülteciler Günü’ne bir gün kala ülkelerine geri gönderildi. Kalan 908 göçmenin ise 21 Haziran’a kadar sınır dışı edileceği öğrenildi. Ülke genelinde yılın başından bu yana sınır dışı edilen mülteci sayısı 41 bin 431’e ulaştı.

Evrensel'i Takip Et