20 Haziran 2022 12:38
Son Güncellenme Tarihi: 20 Haziran 2022 21:05

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü: Bir arada yaşamı savunacağız

Dünya Mülteciler Günü’nde kurum ve kuruluşlarca yapılan açıklamalarda, mültecilerin bütün sorunların kaynağı olarak gösterildiğinin altı çizildi; şiddete, ayrımcı politikalara tepki gösterildi.

Suruç'ta mültecilerin sınır geçişi | Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel

Paylaş

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde pek çok kurum ve kuruluş tarafından yapılan açıklamalarda, mülteci ve göçmenlere yönelik artan şoven saldırılara, ırkçılığa, şiddete tepki gösteriyor.


"BİR ARADA YAŞAMI SAVUNACAĞIZ"

DİSK Gıda-İş Genel Başkanı ve DİSK Mülteciler Daire Sorumlusu Seyit Aslan adına yapılan açıklamada, "Nerdeyse bütün sorunların kaynağı olarak gösterilen mülteci ve göçmenlere olan karşıtlık tehlikeli bir noktaya doğru gidiyor. Özellikle Suriyelilere dönük kışkırtmalar, ırkçı söylemler, ayrımcılık körükleniyor" denildi.

Açıklamada, "Yaşanan durum nedeniyle günlerce, aylarca korku ve endişeyle evinden çıkamayan mülteciler var. İktidar ve muhalefet arasında süren, Suriyelileri en çabuk biz göndeririz söylemleri sorunu çözmek yerine daha fazla ağırlaştırıyor, karmaşıklaştırıyor Suriyelileri saldırılara açık hedef haline getiriyor. Kimi sermaye partileri söylemlerini daha sivrilterek, göçmen düşmanlığını dile getirmek için; ırkçı, faşist açıklamalar yapıyorlar, buradan oy devşirmeye çalışıyorlar. Mültecileri krizin, zamların, işsizliğin, kiraların artışının sorumlusu gösteriyorlar.

Türkiye’de yaşamak ve sığınmak zorunda kalan mülteciler en fazla sömürülecek, üzerinde en yoğun artı değer kazanılacak, gerektiğinde kapının önüne konacak, hiçbir güvencesi olmayan, karın tokluğuna çalışacak işçiler olarak kalması isteniyor. Yapacakları işler bitince ülkelerine geri gönderilecek ve iş olunca çağrılacak unsurlar olarak bakıyorlar" ifadeleri yer aldı.

Açıklamada "İSİG raporları bize çok açık gösteriyor ki, onlarca çocuk, kadın, erkek mülteci iş cinayetlerinde hayatlarını kaybediyor. Sadece iş cinayetlerinde değil, ırkçı saldırılarla hayatını kaybeden mültecilerin sayısı giderek artıyor" denildi.

Mültecilerin Türkiye’den gönderilmesi söylemlerinin gerçekçi ve mümkün olmadığının altı çizilen açıklamada, "Ülkemizde yaşamak zorunda kalan mültecilerin durumunu sermaye partileri kullanmaktan geri durmayacaklardır. Ülkemizde doğan yüzbinlerce çocuk var. Çalışanların sayısı ise milyonun üzerinde. Türkiye'de artık nasıl bir arada yaşarız bunu tartışmak ve çözüm üretmek gerekiyor" vurgusu yer aldı.

Açıklamada talepler şöyle sıralandı:

  • Geri kabul anlaşması iptal edilsin, üçüncü ülkelere gidiş serbest bırakılsın.
  • Zorla geri göndermeye son verilsin.
  • Çalışma izni patronların isteğiyle değil işçinin kendi isteğine bırakılsın.
  • Kayıt dışı çalışma yasaklansın, sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılsın.
  • Kayıt dışı çalışmaya son verilsin
  • Yurt içinde zorunlu ikamet değil, serbest dolaşım sağlansın.

(HABER MERKEZİ)


GAZİANTEP BAROSU İNSAN HAKLARI MERKEZİ IRKÇILIĞA KARŞI KAMPANYA BAŞLATTI

Gaziantep Barosu İnsan Hakları Merkezi, Dünya Mülteciler Günü’nde basın açıklaması gerçekleştirdi.

Gaziantep Adliyesi önünde bir araya gelen avukatlar, dünya çapında göç etmek zorunda kalan insanların sayısının en yüksek seviyeye ulaştığına dikkat çekti. Avukatlar yaptıkları açıklamada, İnsan Hakları Merkezi olarak, ırkçılıkla mücadele için uzun soluklu bir kampanya başlattıklarını aktardı.  İnsan Hakları Merkezi adına açıklamayı avukat Bahri Oğuz okudu.

Oğuz, Suriye iç savaşı nedeniyle Türkiye’ye sığınan insanların statüsü, yaşam hakkının korunması ve hukuki durumlarına dair sorunların bulunduğunu söyledi.

“MÜLTECİLER GÜNAH KEÇİSİ İLAN EDİLMEKTE”

Yükselen ekonomik krizin insanların üzerindeki etkisi ve siyasi çıkarlarla ırkçı söylem ve saldırılara şahit olunduğuna dikkat çeken Oğuz, “Ülkemizde ve şehrimiz Gaziantep’te son dönemde birçok provokatif ırkçı söylem karşılık bulmuştur. En son ülke gündemine de giren ve şehrimizde gerçekleşen vahim olayda, Suriyeli Leyla Muhammed isimli yaşlı kadının yüzüne tekme atan Şakir Çakır isimli kişi önce gözaltına alınmış daha sora serbest bırakılmıştır. Bu durumun sosyal medyada yoğun tepkiye neden olması nedeniyle zihinsel engelli olduğu tespit edilen 70 yaşındaki Leyla Muhammed isimli yaşlı kadına tekme attığı belirlenen şüpheli Şakir Çakır yeniden gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Ancak sosyal medyaya yansımayan, günlük yaşamın her anında Gaziantep ve Türkiye'nin her ilinde bazen bir siyasi parti başkanının kışkırtması, bazen bir belediye başkanın açıklaması ile halk kitlelerindeki ırkçı söylemler yükseltilmekte, popülist siyasi hesaplarla evlerinden edilen mülteciler günah keçisi ilan edilmektedir” dedi.

“EŞİTLİĞİ SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

İktidarın yanlış mülteci politikalarını eleştirmek yerine, ırkçı dil üzerinden savaş mağduru insanların düşmanlaştırılmasının kabul edilmeyeceğine vurgu yapan Oğuz, “Gaziantep Barosu İnsan Hakları Merkezi olarak insanlığa karşı en büyük suçlardan biri olan ırkçılıkla mücadele için uzun soluklu bir kampanya başlattığımızı ilan ediyoruz” ifadelerini kullandı. Bahri Oğuz, insan hakları ve özgürlüklerinde eşitliği savunmaya devam edeceklerine vurgu yaparak açıklamayı sonlandırdı. (Antep/EVRENSEL)


SÖMÜRÜNÜN İLK ADRESİ: MÜLTECİLER

Halkların Demokratik Partisi (HDK) Göç ve Mülteciler Meclisi ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) Göç ve Mülteciler Komisyonu, 20 Haziran Göç ve Mülteciler günü dolayısıyla “Mülteciler için Onurlu ve Güvenli Bir Yaşamı Savunuyoruz” başlıklı ortak bir yazılı açıklama yaptı.

Birleşmiş Milletler (BM) Küresel Eğilimler Raporuna göre, Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber dünyadaki mülteci sayısının 100 milyonu aştığı belirtildi. Açıklamada, emperyalizmin ürettiği savaşlar ve kapitalist sistemin insanların yaşamlarını, kültürel ve ekonomik kaynaklarını, doğayı, yaşayan her şeyi yok ettiği belirtilerek, devlet sistemlerinin ise yaşam hakkı için hareket eden göçmen ve mültecilerin karşısına gümrük duvarları, tel örgüler, toplama kampları, işkence ve kötü muamele, geri gönderme merkezleri dikmeye devam ettiği kaydedildi.

Devletlerin ve sermaye düzeninin, mültecilerin zorunlu göç hallerini her açıdan istismar ettiği ifade edilen açıklamada, şu hususlara dikkat çekildi:

"Devletler ve sermaye düzeni, mültecilerin neredeyse 70 yıldır, Cenevre Sözleşmesi’nden bu yana kazanılmış tüm haklarını gasbediyor. Mültecilik hakları yerine sığınmacılık, geçici koruma, uluslararası koruma, ikincil koruma gibi uydurma statülerle onların konut, çalışma, eğitim ve sağlık haklarını yok ediyor. Hakları yok sayılırken, sermaye düzeni en kirli, en tehlikeli işleri yaptırabilecekleri ucuz ve güvencesiz işgücü pazarlarını mültecilere sonuna kadar açıyor, onları kar hırsıyla neredeyse kölelik koşullarında çalıştırıyor. Mülteci emeği hem dünyada hem de Türkiye’de güvencesizliğin, kayıt dışı sektörlerin, ırkçı sömürünün, iş cinayetlerinin ilk adresi. Faşist iktidarın beslediği ve düzen muhalefeti tarafından tırmandırılan ırkçılık ise artık yabancı düşmanlığı hırkasını giymiş faşizmin elinde bir silah ve mülteci toplulukların boğazına dayanmış durumda.”

HEDEF GÖSTERME, KRİMİNALİZE ETME

Türkiye’de en temel haklarına ulaşamayan mültecilerin hayatlarının sık sık bir tehdit ya da pazarlık unsuru haline getirildiğine dikkat çekilen açıklamada, Türkiye’nin mültecileri, AB karşısında bir koz olarak, Suriye ve Ortadoğu’da ise yayılmacı politikalarında kullandığı belirtildi. Ülkede mültecilerin suçlarla ilişkilendirilerek nefret öznesi haline getirilmeye çalışıldığı belirtilen açıklamanın devamında şu hususlar yer aldı: “Mülteciler, medyada siyaset esnafları tarafından ise sadece suçla ilişkilendirilerek veya nefret nesnesi olarak gündeme getiriliyorlar, hedef gösteriliyor, bir topluluk veya halk olarak kriminalize ediliyorlar. Haklar ve özgürlükler, evrensel değerler, bir arada eşit yaşam perspektifi ile değil merhamet ve mağduriyetle ilişkilendirildiğinde, yani ancak özne olarak görülmediklerinde kabul görüyorlar.

SUÇ İŞLENİYOR

Tüm dünya devletleri gibi Türkiye de alandaki yasal boşlukları fırsat olarak görüp, yasa tanımazlığını dayatıp göçmenleri aşağılayan, ikincilleştiren, dahası yabancı düşmanlığı politikalarına alet eden bir çizgide duruyor ve suç işliyor. İçişleri Bakanlığının son genelgesi bu çizgiyi daha da şiddetlendiren bir adımın, çok özel bir göçmen karşıtlığının, yabancı düşmanı politikanın ürünüdür. 

AYNI POLİTİKA

Göçmenleri Avrupa’ya karşı ekonomik ve siyasi koz olarak kullanan iktidar şimdi daha kalıcı tecrit ve düşmanlaşma politikaları geliştirmenin peşinde. 30 yıl önce köylerinden, topraklarından sürdüğü, zorla yerinden ettiği Kürtlere göç ettikleri yerlerde ne yaşatıldıysa bugün aynı şeylerin Suriyeli, Afganistanlı, Pakistanlı halklara yapılması tesadüf olmasa gerek.”

GÖÇ BAKANLIĞI ÖNERİSİ 

“Kadınların güvenliği” diyerek mültecileri hedef gösteren AKP ve MHP’nin, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek tüm kadınların kazanımlarının hedef alındığını ifade eden HDK ve HDP, Türkiye’de artan şoven, ırkçı ve mülteci düşmanı siyasetin toplumsallaşmasını, mültecilere karşı yürütülen nefret kampanyasına karşı mücadele etmeyi sürdüreceklerini belirtti. Açıklamada, "Savaşlar nedeniyle göç eden insanların tekrar savaş alanlarına zorla gönderilmesinin savaş suçu olduğunu tekrar dile getiriyoruz. Çatışmanın ve Saray Rejiminin denetimindeki cihatçı çetelerin hüküm sürdüğü bölgelere geri göndermeyle yapılmak istenenin insanlık suçu olduğunu hatırlatıyoruz. Göç ve mültecilik halinin güvenlik sorununa indirgenemeyeceğini, İçişleri Bakanlığına havale edilemeyeceğini, sorunun tüm yönlerini ve uluslararası yükümlülükleri gören kapsamlı bir örgütlenme ile Göç Bakanlığı kurulması gerektiğini söylüyoruz.

DAYANIŞMA MÜCADELESİ ÇAĞRISI

21 yıldır kutlanan Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle emek, demokrasi ve özgürlükten yana olan tüm kesimlere çağrı yapıyoruz: AKP-MHP faşizminin çöküşüne karşı can yeleği gibi kullanılan ırkçı ve şoven söylem ve hedef göstermelerin, fiili ve fiziki saldırıları attırırken, kitlesel bir linçe dönüşmesine karşı bu birlikte mücadele edelim. Yıllardır göçmen ve mülteci hakları eksenli yürüttüğümüz toplumsal ve siyasal dayanışma ve mücadele hattının fiili bir dayanışmaya dönüşebilmesi için, yoksullarla değil yoksullukla mücadele etmek için göçmen ve mültecilerle dayanışalım. Mülteciler için güvenli ve onurlu bir yaşamı hep birlikte savunalım” denildi. (İstanbul/MA)


"SAVAŞ VE SERMAYE GÖÇE ZORLUYOR"

Göç Haftası’na ilişkin açıklama yapan Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği, savaş ve sermaye işbirliğinin insanları yerinden yurdundan ettiğini belirterek, “Savaş göçe zorluyor” dedi.

Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği, 14-21 Haziran Göç Haftası’na ilişkin Diyarbakır'ın Sur ilçesinde bulunan tarihi Dört Ayaklı Minare önünde açıklama yaptı. Açıklamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Örgütü, Amed Emek ve Demokrasi Platformu üyeleri katıldı.

Açıklamayı yapan Dernek Eşbaşkanı Veysel Moray, geçtiğimiz günlerde derneklerine yapılan hukuksuz gözaltı ve tutuklamaları kınayarak konuşmasına başladı.

MECBURİ İSKÂN YASASI

14 Haziran 1934 yılında Mecburi İskân Yasası’yla birlikte 14-21 Haziran tarihlerinin Göç Haftası olarak ilan edildiğini söyleyen Moray, "Şark Islahat Planı ile beraber Kürt göçü yasal bir dayanak doğrultusunda gerçekleştirilmeye başlanmış ve Kürt halkı, 80’li yıllardan itibaren başlayan köy boşaltmaları ve köy koruculuğu dayatması, sonucu savaş ve sermaye işbirliği ile yerinden yurdundan edilmektedir” dedi.

"SAVAŞ GÖÇE ZORLUYOR"

Kırsalda yaşayan halkın geçim kaynağı olan mera alanlarının, meyve bahçeleri, dağları ve ormanlarının içerisindeki canlıların yakılıp, bölge halkının zorunlu göçe ve yoksulluğa sürüklendiğinin altını çizen Moray, "2015 yılında çözüm sürecinin bitmesi ile beraber Sur, Cizre, Nusaybin, Silvan, Şırnak gibi Kürt kentlerinde başlayan çatışmalı süreç sonucunda; kentler yıkılıp sivil halk zorunlu göçe maruz bırakıldı. Kürtlerin yaşadığı yerler sermayenin acımazlığına teslim edildi ve halkın kendi yaşadığı evler halka tekrar fahiş fiyatlar ile satılmak istendi. Bunu kabul etmeyen bölge halkı, mahallesinden, kentinden göç etmek zorunda bırakıldı. Yakınlarından ve kültüründen uzaklaştırılan halk, ekonomik ve sosyal yoksulluğa sürüklendi. Yıkılan ve boşaltılan kentlerde, Kürt halkının tarihsel ve kültürel değerlerine uymayan yapılar inşa edilirken, Kürt halkı belleksiz bırakılmak istendi “diye konuştu. (Diyarbakır/MA)

ÖNCEKİ HABER

"Yanlış adres verildi" bahanesiyle eczaneyi dağıtıp küfür ve ölüm tehditleri savuran erkek tutuklandı

SONRAKİ HABER

4 maddede Fransa seçim sonuçları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa