Patron şampiyonlar liginde, işçileri kümede
Evet, çifti 45 Avroya satılan o çorapları Gelal Çorap Fabrikası işçileri üretiyor. Ama Adidas, Nike, Reebok, Decatlon, Wed’ze gibi ünlü markalar için üretim yapan işçiler, yoksullukla boğuşuyor. Üç vardiya halinde bin 250 işçinin çalıştığı fabrikada, 10 yıl ve daha uzun çalışan az sayıda işçiyi bir yana bırakırsak, ortalama ücret 800–900 lira. Fabrikada çoğunluğu oluşturan kadın işçilerin durumu ise daha kötü; aynı işi yaptıkları erkeklerden daha düşük ücret alıyorlar.
HERKES KREDİ BORÇLUSU
Fabrikada kredi kartı borcu olmayan işçi yok. Çoğu borcunu kapamak için kredi çekmiş. Ücretlerin bankadan eve gelmediğini söylüyorlar. Çoğu işçi evli olduğu halde annesi, babası ve kardeşleriyle aynı evde oturmaya devam ediyor. “Başka türlü geçinmemizin imkânı yok. Ekmeğe zam gelecek diye ödümüz kopuyor. Aldığımız parayla ancak nefes almaya devam edebiliyoruz” diyorlar.
Evde eşler, çocuklar, kardeşler herkes çalışıyor ama geçime yetmiyor. Kendileri her geçen gün yoksullaşırken patronların ise günden güne büyüdüğünün farkında işçiler: “Bize davranışlarına bakarsan adamlar kâr etmiyor zannedersin. Öyle değil TIR TIR mal çıkıyor buradan. Adamlar jiple geziyor, araba yeniliyor biz ekmek derdindeyiz. İki yıl zam vermedikleri oldu. Ardından 160 tane sıfır makine alındı. Bunlar bizim sırtımızdan oldu."
İşçiler patrona ne kadar kazandırdıklarını üretime 4-5 gün ara verildiğinde öğrenmişler. Geçen boş günler için “8 milyon lira zararımız var” denmiş çünkü.
KOŞULLAR DAYANILMAZ
Koşullar nedeniyle iş değiştirmeyi düşünen işçilerin sayısı epey fazla. Ama görece daha eski olanlar tazminatlarını içeride bırakmak istemiyor. Bu parayla borçlarını kapatabileceklerini düşünüyorlar. Daha önce iş değiştirmiş olanlar ise bunun bir işe yaramadığını söylüyor. Alınan tazminatlar göz açıp kapayıncaya kadar erimiş gitmiş.
Çok değil 6 ay önce fabrikada bin 600 kişi çalışıyormuş. Sayının azalmasının nedeni işçilerin çalışma koşullarının zor, buna karşılık ücreti düşük bulup dayanamayarak işten ayrılması. Her gün 15-20 kişinin iş başvurusu yaptığını söyleyen işçiler, yeni gelen işçilerin ilk haftadan pes ederek ayrıldığını anlatıyor.
Patronların tazminat ödemek istemediğini, bu nedenle bıktırıp istifa ettirmeye çalıştığını belirten işçiler, bölüm değiştirmelerini de içeren baskıları “işkence” olarak nitelendiriyor.
İZİN HAKKI YOK GİBİ
İşçiler haftalık ve yıllık izinler konusundaki keyfiliğe de tepkili. Patronun haftalık izni istediği zaman kullandırdığını anlatıyorlar. Pazar günü çalıştırılan işçiye normal yevmiye ödeniyormuş, ancak yıllık iznine bir gün ekleniyormuş. Ancak yıllık izinler de kullanılamaz hale gelmiş. Üretimdeki her duruş, bakım araları işçilerin yıllık izninden kesiliyor. Bu kesintiler nedeniyle “eksilerde dolaştıklarını” söyleyen işçiler, “Yıllık izin hakkımız kalsa bile bu hakkı biz istediğimiz zaman değil patron istediği zaman kullanıyoruz” diyor.
KOLUM KIRILSAYDI AKP’YE OY VERMESEYDİM
Fabrikada çalışan erkek işçilerden biri, eşinin başka bir firmada çalıştığını belirterek, “Ancak geçiniyoruz, eşim çalışmasa kendimi apartmandan atarım” diyor. Bu koşullarda çocuk sahibi olmayı düşünmediğini söyleyen işçi, “En az 3 çocuk yapın” diyen Başbakan’a tepkili: “Kendisi alıyor 20 bin lira, bize nasıl geçineceksin diyen yok!”
Kurulduğundan bu yana AKP’ye oy vermiş. AKP’nin mağdur olduğunu düşündüğünü, bir de din iman meselesi işin içine girince AKP’li olduğunu belirtiyor. “Babamı dinlemezdim Başbakanı dinlerdim, o kadar AKP’liydim” diye anlatıyor. Şimdi ise “kolum kırılsaydı oy vermeseydim” diyor.
EŞİMİ KANDIRDIM...
Parasızlıktan mahallenin dışına çıkamadıklarını söylüyor işçiler. Bir erkek işçi eşiyle gezdiği bir izin gününün nasıl sonuçlandığını şöyle anlatıyor: “Eşim bir yere girmek istedi. Cebimde para yok. Yok demek de zoruma gitti. Telefonla görüşüyormuş gibi yapıp ‘Arkadaşlar misafirliğe gelecekmiş eve dönmemiz lazım’ diyerek kandırdım. Düşünebiliyor musunuz durumu?” Bir başkası, eşinin bir kez bile denize gitmemekten nasıl yakındığını aktarıyor.
Çocukları olanların durumu daha fena. Dershaneye gönderememenin, okuldan istenilenleri alamamamın, her isteklerine hayır demenin sıkıntısını yaşıyor anneler, babalar.
Sinemaya gitmek, yıllık izinde ailece tatile çıkmak, denize girmek, et yemeği bir yana yemeklerin içine et koyabilmek dile bile getirilmiyor. İşçilerin yaz ayını sevmesinin tek nedeni meyve ve sebzenin ucuza alınabilmesi, ısınma masrafının olmaması… Bu ara temel gündemlerden biri doğal gaza yapılan zam. Zamdan sonra bütün ev ısıtılmıyor işçi evlerinde. Bir petek açılıyor, o da sadece geceleri. İşçilerin çoğu geçinebilmek için ek iş yaptıklarını dile getiriyor: Fayans döşemekten, boyacılığa hatta çanak anten kurmaya kadar hiçbir işi es geçmiyorlarmış.
BU İŞLER NASIL DEĞİŞİR?
Gelal Çorap işçileri, geçtiğimiz temmuz ayında, bıktırıcı koşullara isyan etmiş. Yaklaşık 400 işçi iş bırakıp yemekhanede fabrika yöneticileriyle toplantı yapmış, ücretlerinin iyileştirilmesini istemiş. Aldıkları yanıt “İster çalışın ister çalışmayın” olmuş. Ancak işçilerin huzursuzluğunu gören yönetim başka bir oyun oynamış. 2103 yılında verilecek ikramiyeleri Kurban ve Ramazan bayramlarında dağıtmış. Bir işçi bu durumu şöyle değerlendiriyor: “Bu yıl ikramiye filan alamayacağız. Çoğu işçi bunun farkında değil ya da o an için eline toplu para geçtiği için ses çıkarmadı.”
Yoksullukla boğuşan işçiler, durumun gün geçtikçe kötüleştiğinin farkında ve son zamanlarda “Bu işler nasıl değişir?” sorusunu daha fazla sorar olmuşlar birbirlerine. İnsanca yaşanacak bir ücret için ne yapabileceklerini tartışıyorlar. Öncelikle “birlik olmak” gerektiğini biliyor işçiler ve sabırlı bir çalışmayla bubirliğin sağlanabileceğini düşünüyorlar.
KEMAL SUNAL FİLMİ İZLE!
Hiç durmadan çalışıyoruz” diyor Gelal Çorap işçileri, “Beklemek yok. Makineciler eskiden 9-10 makineye bakarken bu rakam 16’ya çıktı. Makine ve forma bölümünde kulakları sağır eden bir gürültü var. Kulaklık veriliyor ama taktığın zaman terliyorsun, verilen iş yetişmiyor çıkarıyorsun. Bu durum işitme kaybına neden oluyor. Pek çok işçi artık gürültü olmasa bile bağırıp çağırarak konuşuyor bu yüzden.”
Tuvalet ihtiyacı 2 dakika ile sınırlanmış. Yemek molaları ise tam bir eziyete dönmüş. Çünkü makineler durmuyor. Fabrikanın yarısı yemekteyken, diğer yarısı çalışıyor. Bu sürede 16 makineye bakan bir işçi 32 makineye bakıyor. Bunun ücretlendirilmediğine dikkat çeken işçiler, “Tamam yarım saat mola veriyorsun ama yarım saatte iki kişilik çalışıyorsun” diyor. İşyeri hekimi de şikâyet konusu. Gerekeni yapmadığını düşünüyor işçiler. Şu hikâye dilden dile dolaşıyor: “Bir işçi ağır koşullar nedeniyle yaşadığı sıkıntıları anlatıyor. Doktor ona ‘Çok streslisin. Bu kadar stresli olma Kemal Sunal filmi izle’ diyor.” (İstanbul/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et