25 Kasım yürüyüşüne katılan kadınlar yargılanıyor
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü'nde sokağa çıkan kadınların yargılandığı davanın ilk duruşması bugün görüldü. Bir sonraki duruşma 21 Ekim 2022’ye ertelendi.
Özlem Songül ABAYOĞLU
İstanbul
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü 25 Kasım 2018’de kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine karşı sokağa çıkan kadınların yargılandığı dava bugün İstanbul Adliyesi 36. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başladı. 22 kadın Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten yargılanırken 22 kadından 2’si ayrıca polise mukavemet ve mala zarar vermekten yargılanıyor. Bugün görülen, basının ve izleyicinin alınmadığı duruşmada 7 kadın ifade verdi. Bir sonraki duruşma 21 Ekim 2022’de görülecek.
Duruşmanın ardından 25 Kasım Kadın Platformu, Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklama sırasında sık sık "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz", "Kadınları değil katilleri yargıla", "Erkek devlet şiddetine son" sloganları atıldı.
Basın açıklaması öncesi mahkeme sürecinin nasıl geçtiğinden bahseden Feride Eray, "22 Kasım 2018'de yaptığımız eylemden dolayı bize dava açıldı. Az önce mahkeme salonu içindeydik ve açıkçası hakimin tutumu da bize ne ile mücadelede ettiğimizi bir kere daha gösterdi. Hakim öncelikle aleniyet ilkesine aykırı olarak duruşmayı izlemek isteyen arkadaşlarımızı ve basını içeri almayı keyfi bir biçimde reddetti. Daha sonra bir arkadaşımız 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nün tarihini anlatırken hakim, sözünü kesti ve sadede gelmesini istedi. Yani hakim savunma hakkına engel olmaya kalkıştı" diye konuştu.
Basın açıklamasını okuyan Tuğçe Özçelik, "Davanın amacının bizi yıldırmak, mücadeleden caydırmak olduğunu iyi biliyoruz. Ama bizim mücadelemiz hayatlarımız için, eşit ve özgür nefes almak için, bizi sömüren, baskılayan, ikincil kılan bu düzeni değiştirmek için! Vazgeçme ihtimalimiz yok" dedi.
“YÜRÜYÜŞÜMÜZ 17 YIL BOYUNCA GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİ CADDEDE ENGELLENDİ”
Özçelik, "25 Kasım 1960’da Dominik Cumhuriyeti’ndeki Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden üç kız kardeşin, Mirabal kardeşlerin askerler tarafından tecavüz edilerek öldürülmesi üzerine Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü haline gelen 25 Kasım, bugün Türkiye’de polis şiddeti ve davalarla engellenmeye çalışılıyor. İstanbul’da 25 Kasım 2006 tarihinden beri 25 Kasım Kadın Platformu her yıl İstiklal Caddesinde, erkek-devlet şiddetine karşı eylem düzenliyor. 25 Kasım 2018’de ise yürüyüşümüz 17 yıl boyunca gerçekleştirildiği caddede engellendi, kadınlar bu engelleri tanımadı ve bundan neredeyse 4 yıl sonra orada bulunan kadınlara dava açıldı. Bu dava bugün, 30. Onur Haftası’nın ve iki gün sonra gerçekleşecek olan 20. Onur Yürüyüşü’nün yasaklandığı; faşist, İslamcı, paramiliter yapılar tarafından tehdit edildiği, her türlü kadın düşmanlığı, homofobi ve transfobinin devlet eliyle körüklendiği bir ortamda gerçekleşiyor" diye konuştu.
“YILLARDIR YAPTIĞIMIZ EYLEM SUÇ DEĞİL HAKKIMIZ”
"Haksız ve hukuksuz olan 25 Kasım 2018 günü orada bulunan biz kadınların, transların o caddede yürüme ısrarı değil, karşımızda bulunan polis barikatıdır" diyen Özçelik, kadınların şiddete karşı yürümesinin, eylem yapmasının suç değil hakları olduğunu ifade etti.
2018’den bugüne İstanbul Sözleşmesi gibi kadınları şiddete karşı koruyan uluslararası bir sözleşmeden bir gecede çekilme kararıyla, yüksek yargının erkek şiddetini meşrulaştıran tutumuyla durumun daha vahim hale geldiğine değinen Özçelik, "Daha geçen gün Cemal Metin Avcı adlı katil, Pınar Gültekin’i yakarak ve beton dökerek öldürmesine rağmen haksız tahrik indirimi aldı. Orhan Munis’in Hatice Kaçmaz’a evlilik teklifi etmeye ya reddederse diye 20 cm’lik bıçakla gitmesi tasarlama değil ‘anlık hiddet’ sayılabildi. O zaman soruyoruz: Erkeklerin istemediği bir şey yaptığımız anda öldürülmemizin meşru sayıldığı bir ülkede bizim sokakta eylem yapmamız mı 'hukuka aykırı'? Bunu kabul etmemiz mümkün değil" diye konuştu.
"2018’deki yürüyüşe ilişkin bugün dava açan devletin belli ki katilleri engellemekle, erkek şiddetini önlemekle uğraşmadığı için epeyce boş vakti var" ifadelerini kullanan Özçelik, açıklamasında "İçişleri Bakanlığı’nın, polisin, hakimin, savcının görevi hayatı için mücadele eden kadınların, transların, Pazar günü sokakta olacak olan LGBTİ+ların önünü kesmek değil, ayrımcılığa uğramamızı, öldürülmemizi engellemek" diye konuştu.
“BİR KADINI ÖLDÜRESİYE DÖVMEK DEĞİL, HAKKINA SAHİP ÇIKMAK SUÇ”
Ama bugün öyle bir koşulda yaşıyoruz ki Onur Yürüyüşü yasak, 8 Mart yasak, 25 Kasım yasak, haber yapmak yasak, tweet atmak yasak; ama kadınları öldürmenin bahanesi olabilir, erkek adalet tarafından mazur görülebilir" diyen Özçelik, sözlerini şu şekilde tamamladı: "Yani bir kadını öldüresiye dövmek değil, hakkına sahip çıkmak suç haline getirildi. Bizim bugün yargılanmamız da tam da bunun ifadesidir. Bunun karşısında susmaya da itaat etmeye de niyetimiz yok. Bu sene de hem 25 Kasım’da hem diğer günlerde erkek-devlet şiddetine karşı sokaktayız!"