25 Haziran 2022 12:13

Mücadele haziranını karşılarken

Dünyayı yaratanların, hayatı yeniden üretenlerin siyasal olarak var olduğu, işçi sınıfı ve emekçilerin sözünün esas olduğu bir mücadele projesidir Türkiye gençliğinin çıkış yolu.

Evrensel

Paylaş

15 Haziran 1970, Pazartesi, işgünüydü. Sabah mesailerinin başlaması, çarkların dönmesi, torna tezgahlarının açılması gerekiyordu. Ama makineler sessizdi biraz. Sanayi havzalarındaki kesif fabrika dumanlarının yerinde yeller esiyordu. Bacalar tütmüyor, dumanlar gökyüzünü sarmıyordu. Bazı fabrikalarda vardiyası olmayan işçiler de gece vardiyasından çıkanlar da birlikteydi. Bir haber, bir işaret fişeği bekleniyor gibiydi. Kimsenin önceden kestiremediği, yankısı asfaltı parçalayacak kadar güçlü bir çığlığın kopması an meselesiydi.

Kadıköy civarındaki fabrikalardan çıkan işçiler gittikçe kalabalıklaşarak Kartal yönüne doğru yürüyüşe geçiyordu. Eyüp civarındaki işçiler, Topkapı istikametine, İstinye-Levent civarındaki işçiler Taksim’e doğru yürüyorlardı. Bakırköy’deki işçiler Londra asfaltını, Tuzla-Çayırova bölgesindeki işçiler Ankara asfaltını trafiğe kapatmış, yürüyorlardı… Haymak, Mutlu Akü, Sungurlar, Goodyear, Singer, Demir-Döküm, Simko, Arçelik, her biri günlük hayatımızın parçası olan “markalar” mı? Değil, bunlar fabrika, bu fabrikaların işçileri de kimsenin beklemediği bir anda Türkiye tarihinin en görkemli sayfalarından birini çevirmeye doğru yol alıyordu… Coşkulu bir yürüyüştü. Sloganların şiddetinden, çekilen halay ve horonların kalabalığından anlaşılıyordu. Ancak öyle tasasız bir bayram havası da yoktu, bu coşkuyu kesmek üzere kurulan polis/asker barikatları huzur kaçırıyor, amansız çatışmalara yol açıyordu. Askeri tanklar, kariyerler, polis barikatları bir bir aşılıyor, gittikçe kalabalıklaşan bu işçi gövdesi, durdurulamıyordu. Yıllar sonra bu kitlesel coşku “İstanbul yeniden fethediliyordu” diye anılacaktı.

15-16 HAZİRAN’IN DERSLERİ

Dergimizin 414. sayısının çıktığı bugün, tarihe “Büyük İşçi Direnişi” olarak geçen 15-16 Haziran Direnişi’nin yıldönümüdür. 15 Haziran günü, 115 işyeri ve 80 bin işçiyle başlayan, 16 Haziran günü 168 fabrika ve 150 bini aşkın işçiyle devam eden ve sıkıyönetimin ilan edilmesiyle son bulan 15-16 Haziran direnişi, Türkiye sınıflar mücadelesi tarihinin zirve noktalarından biri, 60’lı yıllardaki toplumsal dönüşümde işçi sınıfının kendisini “değişimi” ve “geleceği” temsil eden sınıf olarak ilan etmesinin de simgesidir. ‘68’de yıldızı parlayan öğrenci hareketinin en ileri kesimlerine yanında yürüyeceği “gücü” ve istikameti gösteren de ‘70’in bu görkemli Haziran ayıydı.

1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren büyük ölçüde işçilerin iradesi ve inisiyatifinde gerçekleşen işçi eylemleri ve örgütlenme girişimleri işçi hareketine belirgin bir ivme kazandırmıştı. 1967-70 döneminde işçilerin DİSK’te örgütlenmeye başlamasıyla birlikte işçi hareketi ilk defa sermayeden ve devletten bağımsız bir çizgiye yönelmişti. Türkiye işçi hareketinde 1963’te başlayan bu değişim daha sonra grevlerle, DİSK’in kurulmasıyla, arkasından Türk-İş’ten DİSK’e geçişlerle, 15-16 Haziran’a giden sürece uzanmıştı. Sungurlar, Demir Döküm, Otosan gibi pek çok fabrikada grev ve işgaller olmuştu. 15-16 Haziran direnişi de militan bir sınıf sendikacılığıyla karşılaşan Türkiye sermayesinin devlet iş birliğiyle DİSK’i ve işçilerin henüz yeni kazandığı sendikal haklarını tasfiye etmeye yönelmesine karşı ortaya çıkmıştı. AP hükümeti ve CHP tarafından Meclis’te onaylanan ve sendikalar ve grev-lokavt kanununda değişikliklere yol açan yasa tasarısı, 15-16 Haziran direnişinden sonra mahkeme kararıyla iptal edilmiş, bir daha meclise gelmemişti.

15-16 Haziran direnişi, yalnızca çıkarlarını korumak için birleşen işçilerin kendi gücünün farkına vararak sermaye ve düzen siyasetinden bağımsız bir politik çizgiye yönelmesi ya da kendi birliğini sağlayan bir sınıfın nasıl alt-üst oluşlara yol açacağını göstermesi açısından değil özel olarak Türkiye gençlik hareketine bıraktığı miras açısından da önemlidir. Özellikle öğrenci hareketinin gelişme seyrinde 15-16 Haziran direnişi, ’68 gençlik hareketinin rotası açısından da yol gösterici olmuştur. Dönemin öğrencileri İTÜ, İÜ vb. üniversitelerdeki öğrenci birlikleri ve derneklerinin üyeleri işçi eylemlerine önemli katılımlar gösterecek, işçi hareketinin bu gelişme seyrinden ciddi biçimde etkilenmişlerdir.

MÜCADELE AYINDAN ÖĞRENMEK

Türkiye gençliğinin içinden geçtiği “olağanüstü” koşullarda 15-16 Haziran’a bakmak, sonuçlar çıkarmak önemlidir. Geleceğinden kaygı duyan, yaşamında çeşitli “değişimler” arzu eden bütün kesimlerden Türkiye gençliğinin görmek, öğrenmek, takip etmek zorunda olduğu bir pusuladır 15-16 Haziran. Çünkü Türkiye gençliğinin karamsar ve çaresiz gözüken geleceğine umutla bakma seçeneğinin, çıkış yolunu bağlamak zorunda olduğu sınıfın, değişimi ve geleceği temsil edenlerin, Türkiye işçi sınıfının gerçek anlamda ortaya çıkışının hikayesidir 15-16 Haziran. Çünkü 15-16 Haziran, yalnızca bir sendika yasasının iptalini talep etmenin değil, sermaye düzeninin beklemediği bir anda işçi sınıfının devlet-sermaye iş birliğine karşı “biz buradayız” diyen varoluşunun, egemen sınıfların memleketin bütün geleceğine koymaya çalıştığı ipotek hamlesine karşı alacaklılar tarafından örgütlenen bir reddedişin hikayesidir. Türkiye gençliğinin de aynı egemenler tarafından sürdürülen “yok sayma” harekâtına karşı “ben buradayım” demesinin, sömürü düzeninin işlemez ve sıradan bir parçası olmaktan başka bir “bireysellik” sunmayan Türkiye sermayesine karşı kendi varoluşunu ilan etmesinin yoludur.

15-16 Haziran, işçiler birlik olduğunda, kendi kararlarını kendisi aldığında, eyleminin sonuçlarını birlikte göğüslediğinde, kendi mücadelesinden öğrendiğinde değişmez denilenin değiştirebileceğinin, olmaz denilenin olabileceğinin hikayesidir. Bu hikâyenin günümüz gençliğine söyledikleri de var. Türkiye gençliğinin takip etmesi, birlikte yürümesi, yürürken öğrenmesi gereken yol 15-16 Haziran’ın yoludur. İşçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi, gelecek kavgasıdır Türkiye gençliğinin gelecek mücadelesini nihayete erdirecek olan. Ne “seçimle gitmelerini” bekleyen ve onca sorunun çözümünü siyasi figürlere indirgeyen düzen muhalefeti çizgisi, ne de onca sorunun çözümünü göçmenleri göndermekte arayan faşist-provokatif ve hayalci siyasetin temsilcileri. Yüksek enflasyona karşı ek zam talebiyle mücadele eden işçilerin, evinden-mahallesinden olmamak için devletin en çirkin yüzüyle çarpışan Fetihtepe emekçilerinin, düşük zam dayatmasına karşı greve çıkan Mutlu Akü işçilerinin, parasız eğitim hakkı için mücadele eden Boğaziçililerin mücadelesidir aslolan. Dünyayı yaratanların, hayatı yeniden üretenlerin siyasal olarak var olduğu, işçi sınıfı ve emekçilerin sesinin, sözünün esas olduğu bir mücadele projesidir Türkiye gençliğinin çıkış yolu.

ÖNCEKİ HABER

Gözaltına alınan Cumartesi Anneleri serbest bırakıldı

SONRAKİ HABER

“Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız”*

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa