Bu zamların sonu nerede?
Bir tarafta saraylarda yaşayanlar diğer tarafta başını sokacak yer bulamayanlar… Çelişki olduğu kadar bugünün kapitalist Türkiye’sinin gerçeği bu. Peki bu gerçek değiştirilecek?
Fotoğraf: Burcu Yıldırım / Evrensel
Mert AKYILDIZ
Adana
Geçtiğim haftalarda Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) mayıs ayının enflasyon değerlerini açıkladı. ENAG’ın açıkladığı verilere göre enflasyon yıllık oranda %160,7’ye yükselirken TÜİK verilerine göre ise %73,50 seviyelerine çıktı. Artan enflasyon oranlarının yanında krizin faturasının emekçilere kesildiği, işçi, işsiz, liseli ve üniversiteli genç kuşağın sosyal yaşamdan koparıldığı, gelecek kaygısına sürüklendiği, part-time işlere ve düşük ücretlere mecbur bırakıldığı bir tablo ile karşı karşıya kaldık.
ÖĞRENCİ BURSU BUGÜN 50 DOLARA BİLE DENK GELMİYOR
Bir taraftan yüksek enflasyon, temel tüketim maddelerine, konut kiralarına gelen zamlar, diğer taraftan her geçen gün değerini kaybeden Türk lirası, gençliği büyük bir çıkmazın içine sürüklemeye devam ediyor. TÜİK verilerine göre bile, öğrenci burslarının açıklandığı aralık ayından mayıs ayına kadar enflasyon %35,64 oranında yükselirken 850 TL olan öğrenci bursu olduğu yerde saydı ve gelen zam oranı çoktan eridi. 2016 senesinde 134 dolara denk gelen öğrenci bursu bugün 50 dolara bile denk gelmiyor. Fakat hayat pahalılığı bu kadar artıyorken üniversite gençliğinin bu meseleye dair bireysel çözümler araması, burs fiyatlarının yeniden belirlenmesi talebinin cılız kaldığı bir durumda karşımıza çıkan bir problem olarak bulunuyor. Bunun dışında asgari ücretin her geçen gün eridiği, genç işsizlik oranının %30’lara dayandığı, üniversiteden mezun olanların bu işsizlik kervanına katıldığı bir durumda görünüyor. Ayrıca üniversitelerin yüz yüze eğitime geçişiyle birlikte öğrencilerin barınma sorunu da bugün artan fiyatlar karşısında daha da büyük bir problem halini aldı, yurtların yetersizliği ve fahiş kira artışlarıyla birlikte önümüzdeki dönem bu talep daha yakıcı bir biçime de dönüşecek.
SARAYLARDA YAŞAYANLAR VE BAŞINI SOKACAK YER BULAMAYANLAR
Peki gençlik tüm bunları yaşarken ne oldu? Türkiye ekonomisinin yılın ilk çeyreğinde 7,3 oranında büyüdüğü açıklandı. Peki bu büyümede sermaye sahiplerinin payına ne düşüyor, işçilerin, emekçilerin, gençlerin payına ne düşüyor? Mayıs ayı değerlerine göre açlık sınırının 6000 TL yoksulluk sınırının 19.600 TL olduğu ülkede bugün asgari ücret 4253 TL, devlet bursu ise 850 TL. Gençliğin rahat rahat sinema veya tiyatroya gidemediği, dışarıdan kolay kolay yemek yiyemediği, tatil yapma fikrini aklına bile getiremediği bir durum varken bugün TÜSİAD üyeleri gibi Türkiye’nin tekelleri hızla yükselen kâr oranlarını açıklıyorlar. Bizden çalınanlarla birlikte, tüm kaynaklarımızdan sermayedarlara servet aktarımı yapılıyor. Türkiye, AKP eliyle Avrupa’nın ucuz iş gücü cennetine çevrilmek isteniyor.
Haftada ortalama 50 saat patronların kasasını doldurmak için mi çalışıyoruz? Avrupa’ya gitmek için mi doktor oluyoruz? Tek adam iktidarının politikalarının tam olarak yaptıkları bunlardır. Bu politikaların sonuçlarında ise her gün işsizlik ve ekonomik problemler yüzünden intihar eden gençlerin haberlerini okuyor, rahat rahat sosyal yaşamın bir parçası olamıyoruz. Bir tarafta saraylarda yaşayanlar diğer tarafta başını sokacak yer bulamayan milyonlar… Çelişki olduğu kadar bugünün kapitalist Türkiye’sinin gerçeği bu. Öte taraftan ise bu kadar sıkışmışlığa rağmen sadece seçim sandığını gösteren ve sabırlı olmamızı bekleyen Millet İttifakı ikinci bir seçenek olarak kendisini gençliğe sunuyor. Kazanılmış haklarımıza yönelik saldırılar bir gün dahi durmaksızın devam ederken bizlere sabırlı olmamızı söyleyip seçim sandığını gösteren millet ittifakı… Çelişkinin hasını burada yaşıyoruz. Ancak bu çelişkilerin bizleri sarıp sarmalamasına izin vermediğimiz sürece bu cendereden kurtulabiliriz. Bugün gençliğin politik ve örgütlü bir güç, değiştirici bir özne olması ve kendi geleceğini kendi eline alması gerekirken iki ittifak için sadece bir oy deposu olarak kalması hedefleniyor.
MÜCADELE DERSLERİNİ BÜTE BIRAKMAYALIM!
Ocak ayından itibaren insanca yaşam koşulları ve ek ücret talepleriyle greve çıkan Yemeksepeti kuryelerinden, Antep’te dokuma işçilerine kadar yüzlerce fabrikada ve iş yerinde gerçekleşen eylemlerde genç işçiler en ön safta yer aldı. Hacettepe ve ODTÜ’de yemekhane fiyatlarına ve koşullarına karşı binlerce öğrencinin katıldığı eylemler örgütlendi. İTÜ’den Çukurova’ya birçok kampüs ve şehirde öğrenciler “geçinemiyoruz” diyerek hükümeti istifaya çağırdı. Örnekler çoğaltılabilecek düzeyde. O yüzden umutsuzluk “hakkımızı” artık pas geçme zamanlarındayız. Taleplerimizi formüle edip adımlarımızı sağlamlaştırmak önümüzdeki ilk görev olmalı. İnsanca bir yaşam için ücretsiz eğitim ve barınma hakkımızın sağlanması, her öğrenciye sosyal yaşamın sürekli bir öznesi olmasını sağlayacak miktarda burs sağlanması taleplerimizi üniversite ve lise sıralarımızda biriktireceğiz. Çalışma koşullarımızın iyileştirilmesi, çalışma saatlerimizin düşürülmesi ve ücretlerin yoksulluk sınırının yukarısına çekilmesini ise atölyelerimizde, tezgahlarımızda biriktireceğiz. Artan fiyatlar ve hayat pahalılığına, baskı ve sömürü düzenine karşı gençliğin iş, eğitim, özgürlük gibi taleplerini gençliğin bulunduğu her alanda yükselteceğiz. Bugün sorunları bireysel çözmeye çalışmanın ötesinde aslında bireysel kurtuluşumuzun toplumsal kurtuluştan geçtiğini görmemiz ve bunun için en geniş gençlik kitleleriyle beraber hareket ettiğimiz bir pozisyon almamız gerekiyor.