Gerçekten yönetemiyorlar mı?
İşçileri, öğrencileri müdahale eden varlık yerine sadece “oy” deposu olarak gören muhalefetler de müdahale eden insanı ortadan kaldırmayı vaaz etmektedirler.
Fotoğraf: pch.vector/freepik
Niğde’den bir öğrenci
Tarihsel sürecine baktığımızda, burjuvazinin, kapitalizmin iç çelişkilerini ve eşitsizliklerini gizleme noktasında birçok yönteme başvurduğunu ve başvuracağını biliyoruz. Bunlar zaman zaman kolluk güçlerinin şiddeti olabileceği gibi muhalefet partilerinin “Yönetemiyorsunuz!” söylemiyle de olabiliyor. Peki artan sömürü, işsizlik, öğrencilerin yaşadığı zorluklar, gelecek kaygısı ve nice sorunlar “yönetememek”ten mi kaynaklanıyor? Geçenlerde, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, sınıfsal içeriği net olan bir itirafta bulundu. Bakan, “Enflasyonu düşürmek için sert tedbirler almak yerine büyümeyi tercih ettik. Dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kar ediyorlar. Çarklar dönüyor” dedi. Bundan daha açık bir açıklama bekleyemeyiz. Çünkü “yönetemiyorlar” değil, kendi sınıf çıkarlarına dayanarak “değer imparatorluğu” kuruyorlar. Emeğin tarihsel olarak en ucuz, çalışma saatlerinin en fazla olduğu, sermayenin ise kar oranlarını en çok arttırdığı dönemlerden birinden geçiyoruz. Ama karşıt kampa baktığımızda yeterli beslenemeyen 14 milyon yurttaş, rant uğruna yerlerinden edilen mahalle halkı, barınamıyoruz diyen öğrenciler, binlerce kiracı, evsiz yurtsuzlar gerçeği yadsınamaz biçimde önümüzde durmaktadır. Sermaye ve onun temsilcileri karşılarında güçlü bir emek hareketi bulamadığı için toplumsal hayatımızın her alanına saldırmaya güç buluyorlar. Çünkü kapitalist toplumda, insanın yabancılaşmasının önemli bir örneği de insanların kendi hayatlarına müdahale edememesidir. Bu duruma Kafka’nın örümceğini örnek verebiliriz. Kapıya gelen patron, ailenin ve kız kardeşin tutumu, hepsi kapitalizm toplumundan izler taşır.
“BU BÖYLE GİDECEK DEĞİLDİR ELBET”
Bugün işçileri, öğrencileri müdahale eden varlık yerine sadece “oy” deposu olarak gören muhalefetler de müdahale eden insanı ortadan kaldırmayı vaaz etmektedirler. Kapitalist krizlerin, paylaşım savaşlarının, ekolojik yıkımın ortasındaki “yaşamda kalma” mücadelemizde bu vaazların ne kadar etkili olabileceğini bilemeyiz. Ama Zekai Özger’in deyimi ile “Bu böyle gidecek değildir elbet.” Köşeye sıkışan bir kedinin son anında hırçınlaşması misali, işçi ve öğrenci gençliğin düzen dışı siyaseti, yeni dünyanın bilimsel olabilirliğini gündemlerine getirmeleri gerekir. Son sözü işçi sınıfının büyük teorisyeni Karl Marx’a bırakıyorum: “İnsan tarihin öznesidir. Değişir ve değiştirir.”