25 Haziran 2022 12:42

Yükselen kiralara karşı çözüm nerede?

Konutun barınma hakkı çerçevesinde tanımlandığı ve kar için alınıp satılmadığı bir geleceğe giden yol, bugün biz gençlerin ve emekçilerin acil talepleriyle döşeli.

Fotoğraf: Freepik

Paylaş

Murat DOĞU

İstanbul

 

Barınma sorunu bugün için sadece ev arayanların kaygısı olmaktan çıkıp yarın ev arayacak olanların da kaygısına dönüştü. İstanbul İstatistik Ajansı verilerine göre bu sene kira artış zamanlarında mülk sahibiyle sorun yaşayanların oranı %38.7 ve eğer zamlar bu şekilde devam ederse kirasını ödemekte zorlanacakların oranı %85’e çıkacak. Kiracıların %85’i demenin İstanbul’daki emekçiler ve öğrenciler anlamına geldiğini detaylandırmaya gerek yok. Bu yazıyla, kendiliğinden bitmeyecek olan bu krizin sebeplerine ve gidişatına dair bir tartışma açmaya çalışacağım.

TÜRKİYE’DE KONUTUN METAYA DÖNÜŞÜMÜNÜN KISA HİKAYESİ

Barınma ihtiyacımızın, sermayenin döngü sürecine dahil oluşu aslında Türkiye’de daha yeni bir olgu. 1965’te kanunlaşan kat mülkiyetiyle birlikte “barınmak için yapılmış ev” kavramından satılmak için olana dönüşümün hızlandığını görüyoruz. Tek parsel üstünde tek başına ev sahibi olma olanaklarının zayıfladığı bir ortamda kat mülkiyetiyle birlikte yap-satçılık şehir merkezlerinde apartman tipi konut üretimini geliştirmiştir*. 1980’lere gelindiğindeyse neoliberal politikalara geçişe uygun olacak şekilde sermayenin her alanı yağmalamasının önü hunharca açılmıştır. Konut alanında bunun örneğini 1984 yılında çıkan Toplu Konut Yasası’ndaki değişiklikte görüyoruz. Özel konut üreticilerinin kamu kaynaklarıyla oluşturulmuş Toplu Konut Fonu’ndan yararlanmalarının önü açılınca büyük sermaye grupları bu fonla daha da büyümüşlerdir. Daha yakın bir tarihe geldiğimizdeyse sıkça duyduğumuz imar barışını görüyoruz. O dönem için yapılan en yaygın tartışma “AKP paraya sıkıştı ve halktan para topluyor”du ancak imar barışı gibi uygulamaların diğer bir yanı da inşaat sektöründeki sermaye akışının azalan hızına tedbir amacıyla süreçleri hızlandırmaktı. İnşaat sektörü hızlı para kazandıran ve birçok yan sektörüyle tüm piyasaya canlılık veren bir seçenek olarak Türkiye’de ve dünyada bu yol haritasını izledi ve her sektör gibi tekellerin yönettiği bir biçim kazandı. Yani artık “başımızı sokacağımız bir çatı” gitti, IMF’nin çıkarlarına uygun politikalarla belirlenmiş ve GYO modelli tekeller tarafından üretilmiş betonlar yapılar geldi diyebiliriz.**

KİRALARIN ÖNÜ NEDEN KESİLEMİYOR?

Bu soru çoktan seçmeli bir sınavın konusu olsaydı şıklarda tahminen şunlar yer alırdı:

A)Gaddar ev sahipliği B)AKP C)COVİD-19 Pandemisi D)Hiçbiri

Bu sorunun cevabını arayalım. A şıkkı değil çünkü binlerce insanı aynı zaman diliminde aynı biçimde hareket etmesi bir sebep değil, ancak bir başka sebebin sonucudur. Cevap B şıkkı da değildir çünkü içinde bulunduğumuz kriz sanıldığı gibi AKP “parayı betona gömdü”yle açıklanamaz. Krizin sebebi kapitalizmin yanlış yönetilmesi olmadığı gibi çözüm de daha planlı kapitalizm değildir. Evet Türkiye’nin GSMH’sının %30’u inşaat sektörü ve bağlantılarındadır ve bu durum daha kırılgan bir ekonomi ortaya çıkmasına sebep olmuştur ama bunu sadece krizi hızlandıran bir etken olarak görebiliriz. C şıkkı da cevap olamaz çünkü bu tezle genel anlamda kastedilen “pandemi sonrasında çok fazla barınma talebi doğdu ancak bu talebi karşılayacak bir arz yoktu” şeklindedir. Bunu söylemek de yanlış çünkü İstanbul’da en az 400 bin konutun boş halde satılmayı beklediği haberlere yansımıştı. Evet, cevap hiçbiri. Bütün bu sorunların konut sorunundaki etkisini yadsıyamayız ancak temel ve değişmeyen sebebin bunlar olmadığını gördük. Doğru cevap için Marx’tan kopya çekelim. Marx’a göre kapitalizmin ayırt edici özelliği “birikim amaçlı birikimdir”. Bundan dolayı da krizlerin izini bu birikimden yola çıkarak bulmak gerekir.

BARINMA HAKKIMIZIN “KORUYUCU”LARI DÜZEN SİYASETÇİLERİ Mİ?

Başta paylaştığım oranlar, konut krizinin toplumun büyük çoğunluğunun ana sorunu haline geldiğini gösteriyor. Birçok siyasi parti de bu tepkiyi fark eden ve bir şey söyleme ihtiyacı duyan durumda. Düzen partileri ve onların ürettikleri politikalar için, kopan bir uzva yara bandı yapıştırma çabası benzetmesi yapsak yanlış olmaz. Bekir Bozdağ’ın açıkladığı tek maddelik geçici tedbirin alınması ancak geçtiğimiz hafta gerçekleşebildi. Alınan tedbir ev sahiplerinin kiralara %25’ten fazla zam yapamayacağını söylüyor ve bunun 1 sene için geçerli olduğunu ifade ediyor. Peki ne değişmiş oldu? Kira sözleşmelerinde aşina olduğumuz madde, zam oranının ÜFE ve TÜFE oranlarının ortalaması kadar olacağını söylüyordu. 2021 TÜFE oranı %40 iken İstanbul’da dün 1500 bandında olan kiraların bugün için 5000 TL bandına çıktığını görüyoruz. Peki zaten uygulanmayan bir zam artış oranı kuralı varken bu kuralı biraz daha geri çekerek yinelemek neyi değiştirecek?

Diğer partilerle benzeşen önerilere tam burada dikkat çekmek gerekiyor. Düzen partilerinin kendiliğinden bu sistemin temel bir dişlisini kırmasını bekleyemeyiz. Konutu bir meta olmaktan çıkartacak olan şey ancak devrimci bir dönüşümdür. Ancak önümüze çözümmüş gibi konulan tüm bu “maddeleri” tartıştırmamız da gerekiyor. Tartıştıkça görüyoruz ki kural koymanın, yasa çıkartmanın bugün için uygulanmasına dair yanları eksik bırakılıyorsa hayatlarımıza etkileri hep sınırlı oluyor.

Konutu bir meta olmaktan çıkartma vizyonuna sahip olmayan hiçbir program onu tekrarlanan bu krizler silsilesinin dışına çıkartamaz. Sosyal konut inşaatına fon ayırmak veya kooperatifçilik hayalleri, krizi ancak geciktirebilir. Almanya bunun en çarpıcı örneği olabilir. Geçtiğimiz sene Almanya’nın büyük kentlerinde yüz binlerce kişinin katıldığı eylemlerin sebebi vatandaşların konut fiyatlarını karşılayamamalarıydı.

BIRAKALIM KRİZDEN ONU YARATANLAR ÇIKMAYA ÇALIŞSIN!

Kapitalizmin krizlerinin onun birikim döngüsünün bir parçası olduğunu sadece Karl Marx görmedi. Sermayedarlar da bunun farkında ve sürekli olarak çıkış yolu aramakla, krizi fırsata çevirmekle meşguller. Aynı eforu bizim de sahiplenmemize gerek yok, krizi yaratan biz değiliz. Ya sadece öğrenciyiz ya da bir yerlerde emeğimizi satarak hayatta kalmaya çalışıyoruz. Kendi çıkarımıza yapabileceğimiz yegâne şey krizden çıkış koşullarını kendi lehimize belirlemek adına sınıfımızı, safımızı belirleyerek en ileri talepler etrafında mücadele etmek olacaktır. Nihayetinde konutun barınma hakkı çerçevesinde tanımlandığı ve kar için alınıp satılmadığı bir geleceğe giden yol, bugün biz gençlerin ve emekçilerin acil talepleriyle döşeli. Barınma hakkımızın gasp edilmediği, öğrencilerin kiralık daire bulmak ve bulduğunda da bedelini ödeyebilmek için çalışmak zorunda kalmadığı ücretsiz ve donanımlı yurtlara sahip olduğu bir yarın mümkün. Bizim mücadelemizle mümkün.

 

*Türkiye’de Konut Balonu, Sinan Araman, Mart 2022, sayfa 185-193

**Ekümünopolis: Ucu Olmayan Şehir, İmre Azem, 2011

ÖNCEKİ HABER

Sağlıkta şiddet ve yaşam hakkı

SONRAKİ HABER

Dengbêj Şakiro ölüm yıl dönümünde anıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa