Kadir Aydemir: Şairin bir ipek böceği gibi çalıştığı şiir türüdür haiku
Kadir Aydemir "Otların Kalbi" isimli yeni şiir kitabını anlattı.
Kadir Aydemir | Fotoğraf: Ertuğrul Söyler
İsmail AFACAN
İstanbul
Otların Kalbi, Kadir Aydemir’in yeni şiir kitabı… Haikulardan oluşan kitap Yitik Ülke Yayınları’nın 400’üncü eseri olarak okurla buluştu. Yeni kitabını anlatan Aydemir “Şairin bir ipek böceği gibi çalıştığı şiir türüdür haiku” diyor.
“Haiku” için “Solucanın şiiri” diyorsunuz… “Haiku” neden solucanın şiiridir?
Haiku bir doğa şiiri, bir evren şiiri yani. Doğanın küçük ayrıntılarını, karşılaşmaları, bizim yaşamımızla şaşırtıcı benzerlikleri gözler önüne seren nahif bir sanat disiplini. Bu şiirin temel özelliği, bana göre, insanı ve insanın acılarını-sevinçlerini dışarıda bırakması. Geleneksel haikudan bahsediyorum. Yeryüzü insanın egosundan, insanın kininden, insanın açgözlülüğünden ve hırsından yeterince zehirlendi. Edebiyat da payını aldı bu çürümeden. Haikunun narin yapısı ve zengin söyleyiş özelliği onu bir mirko-şiire dönüştürüyor. Az kelimeyle çok şey anlatabilmek. İşte bütün mesele bu.
"HAİKUNUN RUHU VE ANLATTIKLARI BENİ ÇOK ETKİLEDİ"
Şiirimizde çok tercih edilmeyen bir biçimde şiirler yazıyorsunuz. Haikuyu tercih etme nedenlerinizi nasıl açıklarsınız?
Haikunun ruhu ve anlattıkları, eksik bıraktıkları, boşlukları, bir fotoğraf karesi gibi canlı, kısacası ona dair her şey beni çok etkiledi. Doğanın bir parçası bu şiir. Kadıköy’de, bu şiiri sevgili dostlarım Mustafa Köz ve Gökçenur Ç. sayesinde keşfettiğim yıllardan beri onunla ilgili pek çok kaynağa ulaştım ve ne olup olmadığını araştırıp teknik olarak şiirimin içinde erittim. Aslında yaptığım şey, bu şiir kültürünü öğrenmek ve unutmak oldu. Rağbet görüp görmemesi tercih meselesi, fakat onu bilen, seven nitelikli bir okur var. Özellikle sinemasal, edebi yapısıyla dünyaca ünlü yönetmenlerin bile ilgisini çeken özel bir dil alanı haiku. Ülkemizde haikuya emek veren, gönül veren pek çok isim var. Oruç Aruoba, Sina Akyol, Turgay Kantürk, Coşkun Yerli, Mustafa Köz, Gökçenur Ç, Hakan Cem… Ben de bir haiku işçisi olarak elimden geldiğince üretmeye, düşlemeye çabalıyorum. Zamanla daha çok sevilecek ve yayılacaktır bu şiir. Sanat bir ülkenin kültürel gelişmişlik seviyesini ölçen bir araç. Bu zor günler gelip geçecek elbette. Gelecek güzel günlerde bambaşka insanlar devralacak görevi. Haiku da daha çok sevilip yayılacak.
Yeni kitabınız Otların Kalbi’ne gelirsek… Nasıl atıyor otların kalbi...
Otların Kalbi, yeni haikularımın yer aldığı bir kitap. Benim sekizinci kitabım; kurucusu olduğum Yitik Ülke Yayınları’nın da 400’üncü kitabı. Kitaptaki şiirlere Savaş Çekiç üstadımızın çizimleri ve tasarımı eşlik ediyor. Şiir özel bir alan; şiir okuru geniş zamanlıdır. Bir kitap doğduysa artık yoldadır ve okuruna bir gün bir yerde ulaşır. Haiku bu sanatın en az bilinen dallarından biri. Umarım şiir denizinde bir damla olabilir Otların Kalbi.
"HEPİMİZE KALAN BİR PARÇA DOĞA VAR ARTIK"
İstanbul betonlaşmanın çok yoğun olduğu bir kent… Sizse böğürtlenler, ağustos böcekleri ve tarla kuşlarının şiirini yazıyorsunuz. İstanbul’da yaşarken doğaya odaklanmak ve onun şiirlerini yazmak zor değil mi?
İstanbul, evet betondan bir kente dönüştürüldü. Yeşil alanlarımız gittikçe azalıyor. Deniz gün geçtikçe kirleniyor. İnsanların eğitim seviyesi düştükçe doğa da zarar görüyor. Haiku bir şiir tekniğidir, şiirin sonsuz olanakları arasında bir tercihtir. Bir hücrede yoğurt kabında bir çiçek yetiştirerek, o çiçekle konuşarak da yazılabilir bu şiir, bir gökdelende de, bir dağ evinde de. Şiirin nerede-nasıl bir ortamda yazıldığı şiirden bağımsız bir durumdur. Elbette doğanın kalbinde üretmek, kelebekleri görmek, denizi, kuş seslerini dinlemek bambaşka bir tat. Ben, sanırım İstanbul’da bir gecekondu mahallesinde (Gülsuyu), doğanın içinde, ağaçların, tavukların, böceklerin bol olduğu bir yerde yetiştiğim için şanslıyım. İnsan yapıp ettiği her şeyde çocukluğunun izini sürer ömür boyu. Şiirde de denklem bu. Haiku, yazılması çok kolay görünen, ama üretim aşamasında yazarını zorlayan bir şiirdir. Hepimize kalan bir parça doğa var artık… Değerini bilmeli…
Şiirlerinizde mevsimler ve onun yarattığı atmosfer çok belirgin… Doğa ve mevsim ilişkisinin sizde yarattığı çağrışımları nasıl anlatırsınız?
Haikuda mevsimin belli olması ana kurallardan biridir. Bunu birçok şekilde yapabilirsiniz. Aslında normal bir şiir haiku. Bu şiirin ana izleği doğa ve doğa olayları. İnsan kendini yalıtarak yeni bir dil geliştirmeli haikuda. Her mevsimin kendine özgü kelimeleri-izleği var. Yaz başka bir imgedir, kışın kelimeleri ve renkleri farklıdır. Kar bende ölümü ve ayrılığı çağrıştırır hep, yeşilse yaşamın güzelliğini. Doğanın büyüleyici dünyası bu şiirde rahatça yer bulabiliyor. Bir sümüklü böceğin yolu aşkın izine dönüşebiliyor ya da ölü bir kelebek bizi başka bir boyuta taşıyabiliyor. Her detayı özenle işlenen, şairin bir ipek böceği gibi çalıştığı şiir türüdür haiku. Görmeyi ve anlamayı öğreten şiirdir.
"ŞİİR BİRAZ DA NE ANLATMADIĞIYLA ŞİİRDİR"
Haikularınızda insandan doğaya aktarımı baskın buldum. Ne kadar kuşlardan ve ağaçlardan bahsetseniz de imgesel göndermelerin insana yönelik olduğunu düşünüyorum. Bu konuda neler söylersiniz?
Elbette, şiirin görevi bu. İnsanı ve acılarını, umutlarını, özlemlerini anlatır şiir. Haiku, bunu sezdirerek ve boşluklar bırakarak yapan özel bir şiir formu. Her kelime yer bulamıyor geleneksel haikuda. Alt alta sıralanan her üç dizelik şiir de haiku olmuyor. Doğadan topladıklarımızı kendi dünyamıza katıp şiire dünüştürüyoruz. Şiir biraz da ne anlatmadığıyla şiirdir. Bir karganın yavrusu ağaçtan düştü geçen gün ve biz hiçbir şey yapamadık… Yardıma gittik ama kargalar sardı dört yanımızı. Sonra, anne karga günlerce ağzıyla besledi yavrusunu. Yavru kuş bir kuytuda saklandı, kedilere direndi ve ailesinin desteği sayesinde güçlenip uçmayı öğrendi. Kadıköy’de geçen hafta birisi scooterdan düştü, arkasında da küçük bir çocuk vardı. Baba, omzunu ve kolunu kırdı, çocuğunsa ön dişi kırıldı. Saniyelik bir olaydı. Hemen koştuk yardımlarına. İçimiz parçalandı. Yarım saat ambulansın gelmesini bekledik; kalabalıktan birkaç kişinin ciddi çabası vardı, sağ olsunlar. Aynı çaresizlik hissi sardı içimi orada da. Acılarla dolu bu dünyada, bir şeyi “Güzel anlatmak”, hatta “Anlatmak” o kadar zor ki… Şiir tüm bu karşılaşmaların ve yaşam tanıklıklarının bir bileşkesi. Kaba gerçekliği sıyırıp dilin anlatım olanaklarını zorluyor şair. Acıyı kırılan bir dala, özlemi düşen yaprağa yüklüyor ve şiir böyle doğuyor işte…
"AYDIN İLERİ, MÜCADELEMİZDE YAŞAYACAK"
Kitabı geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Kütüphaneci-Yazar Aydın İleri’ye ithaf ettiniz… Neler söylemek istersiniz İleri hakkında?
Aydın İleri benim çocukluk arkadaşımdı. Yitik Ülke’yi kurduğum günden bugüne en büyük destekçilerimden biriydi canım Aydın. Beraber büyüdük, birlikte okuduk, sosyal projeler yaptık, kütüphaneler kurduk, kitap okuma kültürünü yayıp yaşatmak için yıllarca çalışıp çabaladık. Gülsuyu Mahallesi’nden Kadıköy’e uzanan yolculuğumuzda hep yan yanaydık. Onun kadar çalışkan birini tanımadım. Çok erken bir kayıp bizim için; edebiyat için, kitap dünyası ve kütüphaneci dostlar için… Yeri doldurulamayacak bir emekçi kardeşimizdi Aydın. Onu çok özlüyoruz… Otların Kalbi’ni onun o güzel dostluğuna, kardeşliğine ithaf ettim. Aydın İleri, mücadelemizde yaşayacak… Ruhu şad olsun…