Ücret mücadelesi sisteme karşı bir mücadeleye dönüşmeli
"Aldığım ücret bana yetiyor olsaydı tabii ki fazla mesai yapmak istemezdim. Manisa’da hemen her işyerinde durum böyle. Çünkü fazla mesai yapmadan geçinmek mümkün değil.”
Fotoğraf: DHA
Manisa OSB’den bir işçi
Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nde 15 yılı aşkın süredir çalışan bir işçiyim. Son 1 yıldır işyerimizde bütün çay molalarında, istirahatlerde doğal gaz, elektrik, market, akaryakıt zamları konuşuluyor. Emeğiyle geçinenlerden kimsenin de bu vaziyetten memnun olduğunu düşünmüyorum. Zamlarla mücadele ediyoruz görüntüsü vermek için KDV’yi düşürdüler, fiyatlar düşmedi, arttı.
Biz de öncelikle kıyafetlerden kısmaya başladık. Önceliğimiz temel ihtiyaçlarımızı gidermek oldu. Şimdi onları bile zor karşılıyoruz. Zaten başkaca ihtiyaçlarımızı çoktan unutmuşuz. Mesela ben kaç senedir işçiyim, henüz ailemle bir yere tatile gitmişliğim yok. Kayıplarımızı gidermek için her hafta fazla mesai yapmamız gerekiyor. “Fazla mesai yapmam lazım, paraya ihtiyacım var” dediğin zaman da öyle hemen yaptırmıyorlar. Üretim müdürüyle, “Fazla mesai yapmam lazım, geçinemiyorum” diye konuştum. “Herkesi aynı anda fazla mesaiye bırakamayız” diyor. Aldığım ücret bana yetiyor olsaydı tabii ki fazla mesai yapmak istemezdim. Zaten 8 saatlik vardiyada bile zamanının en az 10 saatini işe ayırmak zorundasın. Fazla mesai yaptığım zaman bu 14 saati geçiyor. Manisa’da hemen her işyerinde durum böyle. Çünkü fazla mesai yapmadan geçinmek mümkün değil.
Cumhurbaşkanı, “Ben ekonomistim”, “Hedef 2023” dedi, bizi ’99 krizine geri götürdü. Şu an ’99 krizindeki enflasyonun daha şiddetlisini yaşıyoruz. Paranın değeri kalmadı. Hükümet, halkın tepkisini ölçmek için şubat ayından beri asgari ücreti spekülasyon malzemesi yaptı. Art arda birbirinin zıttı açıklamalarla bunu yapıyorlar. Ben, TÜİK’in enflasyon rakamlarının biraz üstünde zam yapabilirler diye düşünüyorum. Ama akaryakıta, market fiyatlarına, faturalara yapılan zamların sonu gelmedikten sonra ne değişir... Asgari ücrete yıl başında yüzde 50 zam yaptılar, bir ay içinde eridi gitti. Enflasyonun böyle olacağını biliyorlardı belki de...
Bence ücretin miktarından ziyade geçinebileceğimiz bir ücret olması önemli. Şu an yoksulluk sınırı 20 bin civarında. Asgari ücretin yoksulluk sınırının üstünde olması lazım. Ben çalışmaya başladığımda aldığımız ücretlerle bugünkü ücretler arasında çok büyük fark var. Geçinebileceğimiz bir ücret istemek bizim en doğal hakkımız. İşverenler, koca holdingler milyar dolarlarla oynuyor ama işçisini 4 bin 250 liraya mahkum ediyor. Onlarca fabrikası olan patronların da ücret politikası bu.
Bir de asgari ücret için mücadele ederken bu ekonomi politikalarına karşı mücadeleyi de unutmamak lazım. Çünkü bizi buralara getiren bu politikalardı. Bakan Nebati bir ay önce açıklama yaptı. “Bizim modelimizde sadece işçiler, sabit maaşlılar ezildi” diye. Tüm şirketler rekor büyümelerden bahsediyor ama işçinin ücretine gelince “Yandık, bittik” diyorlar. Geçinebileceğin bir ücret istediğin zaman sermaye düşmanı oluyorsun. Bu ekonomi politikaları işçilerden kısıyor. İşverenlerin gelirlerinden kısmak lazım. Türkiye’de ekonomi işçinin alacağı maaştan değil, işverenin açgözlülüğünden zarar görüyor. Devletin vergi politikasının değişmesi lazım. Emekçiler vergi dilimine giriyor. İşveren bütün giderlerini vergiden düşebiliyor. Vergi, çok kazanandan alınmalı.
Ücretleri bu seviyeye çekebilmek için bütün konfederasyonların bir genel grev örgütlemesi lazım. Ancak o zaman ücretlerimiz insanca yaşayabilecek bir seviyeye çekilebilir. Ama bu sendikalarla zor. En büyük konfederasyonlar hükümetin kuyruğu olmuş durumda. Türk-İş Başkanı Cumhurbaşkanı ile görüşürken rakam telaffuz etmekten bile çekiniyor. Grev kararı alındığı zaman, “milli güvenliğe aykırı” olduğu gerekçesiyle yasaklanıyor ya da her hak arama talebi gibi hainlikle yaftalanmaya çalışılıyor. Emeğin karşılığını talep etmek neden milli güvenlik sorunu olsun. Asıl güvenlik sorunu patronların doymak bilmeyen hırsıdır.
Yani asgari ücret için mücadele ederken, hayat pahalılığı, vergi adaletsizliği, bozuk sendika düzeni ve işverenlerin doymak bilmeyen hırsıyla mücadeleyi de elden bırakmamak lazım. Haklarımızı kazanmamız ancak bu şekilde mümkün.