Metin Altıok şiiri: 29 yıldır “kiracıyız bir acıya”
Metin Altıok, adım başına alabildiğine keder düşen bu toprakların bütün gerçekliğini en yalın haliyle yansıttığı gibi “umudun işlek kenar süsü olma”yı da öğütler şiirlerinde.
Fotoğraf: Dariusz Sankowski/Pixabay
Bilge Su YILDIRIM
İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü
Madımak Katliamı’nın üstünden 29 yıl geçti. 2 Temmuz 1993’te bir sonraki gün gerçekleşecek Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Madımak Oteli’nde konaklayan çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür, aydın; otelin radikal İslamcı bir grup tarafından ateşe verilmesiyle yanarak, ya da dumandan zehirlenerek, hayatını kaybetti. İçlerinden biri de otelden ağır yaralı olarak kurtulacak ancak komadan çıkamayarak beş gün sonra, 9 Temmuz’da, hayatını kaybedecek Şair Metin Altıok’tu.
Geçen 29 yılda Türkiye, yangından kalan derin karanlığın içinden aydınlığa ne ölçüde çıktı, veyahut çıkabildi mi, önemli bir tartışma konusu. Bizim payımıza ise “yangın yerinde yaşamayı görev bilmek”, yitirdiklerimizi anılarıyla mücadelemizde yaşatmak düşüyor bugün. Bu sebepten Madımak’ın bu yıldönümünde Metin Altıok’un şiirini taşımak istedik dergimizin sayfalarına.
KUYTU GÖVDEYE BİR YER ARANAN SÜRGÜN BİR ÖMÜR
Metin Altıok yaşam yolculuğuna gözlerini Bergama’da açar. Otoriter bir anne figürünün gölgesinde sevgiden yoksun bir çocukluk geçirir. Orta öğretimini tamamlayıncaya dek kalacağı İzmir’le yolları Ankara Üniversitesi Felsefe Bölümünü kazandığında ayrılır. Üniversiteyi bitirdikten sonraysa Bingöl’de felsefe öğretmenliği yapmaya başlayacak ve “ömrünün on yılını geçirdiği doğu illerinde ne kimliksiz ölüler görecektir.”
Erişemediği şefkate doyumsuz açlığı ve bitmeyen arayışı, şiirine de sirayet eder. Sevilenden beklediği biçare tamamlanma arzusunu bütün yalınlığıyla ifade ettiği Sarıl Bana şiirinde “Bu yaşa geldim içimde bir çocuk hala/ Sevgiler bekliyor sürekli senden,/ İnsanın bir yanı nedense hep eksik/Ve o eksiği tamamlayayım derken,/Var olan aşınıyor azar azar zamanla.” diyerek başlar ve sevilene telkin eder: “Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.”
Bütün ömrü boyunca aradığı şefkati, bitirip tüketen tamamlanma arzusuyla birlikte yalnızca yolunun kesiştiklerinde değil yolun kendisinde de arar. Bu sebepten bir imge olarak sürgün, elem dolu bir sıla hasretinden çok “bu dünyada kuytu gövdesinden başka bir yer bulamama”nın hüznüyle bitmeyen bir arayıştır şiirinde. Ancak bu arayışın bitmemesinin sebebi sonu gelmez harlı bir ızdıraptan öte hiçbir zaman vazgeçmediği biricik umududur. “Benim bu dünyada bir yerim olmadı,/Kuytu gövdemi saymazsak eğer” diyerek başladığı İzin Verin De adlı şiirine “Ama yüreğim hiç olmadı” diye devam etmesi bundandır.
SONE GELENEĞİNE YENİ BİR PENCERE
Şüphesiz şiir, gerek yazar gerekse okur açısından en biricik edebi türdür. Şaire içkin öznellik, en az şair kadar söz konusudur okur için de. Değerini, belki de ana gövdesini, büyük ölçüde şahsa münhasırlığından edinen bir sanat yaratımında özgünlük, kuşkusuz, vazgeçilmez bir unsurdur. Ancak Metin Altıok şiiri, hem yazdığı dönemdeki şiir akımlarından ayrılan hem de yerleşmiş edebiyat geleneklerinden dışarı taşan biçimsel özgünlükler barındırır.
Sone, 14 satırdan oluşan, sevilene duyulan doyumsuz aşkın verdiği ızdarabı işleyen bir şiir geleneğidir. Genelde İtalyan Şair Francesco Petrarca ile birlikte anılır. Petrarca tarzı sone ilk sekiz dizesinde mevcut durumu aktararak okuyucuda bir çatışma yaratan “octave” ve devamında volta (dönüm dizesi) ile başlayıp probleme ilişkin bir çözüm önerisi sunan altı satırlık “sestet”ten oluşur. Petrarca’dan üç yüzyıl sonra Shakespeare, 14 satırı, 3 dörtlük ve 2 beyit şeklinde doldurarak kendi sone biçimini oluşturur.
Metin Altıok Shakespearean sone düzeninde 25 eser vermiştir. Her ne kadar sevda üzerine yazdığı örnekler varsa da Altıok’un sonelerinin ana gövdesini ölüm, sürgünlük ve arayış temaları oluşturur. Avrupalı şairlerin yüreklerine sevilenden ötürü binen sancılar, Altıok’un “kuytu gövdesi”ne coğrafyadaki acılardan doğru yüklenir.
“Engel tanımaz saraylara bile girer acı;
Solgun bir oteldir yine de meskeni.
Üreyip zenginleşmektir çünkü onun amacı,
Çatlak aynalardan alır kendine gerekeni
Özümler titizlikle aşkı da sevgiyi de
Göz göz odalarıyla acının otel peteği.
Ürpertiyle geçen o pıhtı gecelerinde,
Konuk etmiştir kim bilir kaç kırık yüreği.
Otel ki, ebruli bir gurbet kamaştırır,
Sürme çeker yalnızlığın şehla gözlerine.İnsanı seçsin diye ölümlerle tanıştırır,
Uyuşuk bir zamanın seğiren derisinde.
Ey otel; ülkemin ta kendisisin sen benim!
Bazen seni küçültmek için otellere giderim.”
21.YÜZYILA GİRERKEN GAZEL YAZAN BİR ŞAİR
Altıok’un eser verdiği şiir türlerinden biri de Fars ve Arap Edebiyatlarının bir geleneği olan gazeldir. Gazellerinde işlediği konular yelpazesi ise tıpkı sonelerindeki gibi hayli geniştir. Doğuya, kana, kalana, azalan ömre gazel yazmıştır. Zor Zamanda Gazel’inde “Sık dişini, yılma sakın, vazgeçme bu umuttan/ Elbet bir gün insanlar hasretle kenetlenir/ Gör işte o zaman devranını şu küskün dünyanın/ Bilinmedik cemrelerle bak nasıl çiçeklenir” diyerek umutsuzluğu yatıştırırken Kuşlu Gazel’inde “koyup zarfın içine, üstünü acıyla pullayarak bir sevinçlik menevişli kuş” yollar okuyucuya. Ve ekler: “Son kuşlarımdı bunlar, dedim telef olmasın/ Geçti artık göğsümde kuş barınmaz anladım”
Metin Altıok, hem Batı hem de Doğu edebiyatından çeşitli şiir biçimlerinde eserler vermiş, eserlerinin çoğunda da bu geleneklerin toplam kurallarının yer yer dışına çıkarak deyim yerindeyse kendi türünü oluşturmuştur. Kendinden doğru biricikliğiyle yeni bir soluk yaratması bir yana, gazel ve soneyle de sınırlı olmayacak şekilde, bu denli farklı geleneklerde eser vermesi de şiirinin önemli yanlarından biridir. Zira yakın zamanda yitirdiğimiz Ahmet Say’ın da hakkında yazdığı gibi: “21’inci yüzyıla girerken ‘gazel’ formunda şiir yazan başka hangi şairimiz vardı?”
“BİRİMİZE BİR ŞEY OLURSA NE YAPARIZ?”
Metin Altıok’u bundan 29 yıl önce, Madımak Katliamı’nda yitirdik. Geriye adım başına alabildiğine keder düşen bu toprakların bütün gerçekliğini en çıplak haliyle yansıtırken “umudun işlek kenar süsü olma”yı öğütlemeyi bir an olsun bırakmadığı dizeleri kaldı. “Sürdürdüğü şu pıtraklı zor ömrü” hep dizelere, şiirlere yazdı. Bitmeyen arayışına, sonu gelmeyen sürgününe, hep eksik olan yanına daima şiiri bastırdı.
Öyle bir yere koyuyordu şiiri. Alev alev yanıyordu Madımak Oteli. İçeridekiler biraz şaşkın, biraz tedirgin. Anlam veremiyorlardı belki olana bitene. “Birimize bir şey olursa ne yaparız?” diye soruyordu birileri. “Kalanlar ölenler için şiir yazar.” diyordu Metin Altıok. “Kalanlar, ölenler için şiir yazar.”
Madımak’ta yitirdiklerimizin anısına saygıyla.
*Tırnak içinde yer alınan bütün ifadeler, Metin Altıok’un şiirlerinden alınmıştır.