04 Temmuz 2022 04:12

3600 ek gösterge, emekçilerin talepleri ve iş bırakma kararlarımız

"Temmuz 2018’de en düşük memur maaşı 3 bin 387 lira, yani 702 dolar iken bugün 7 bin 500 lira ve bu 432 dolara gerilemiş durumda.”

Fotoğraf: Ramis Sağlam/Evrensel

Paylaş

Mustafa GÜVEN
BES İzmir Şube Başkanı

Krizleri yönetmede epey ustalaşan tek adam rejiminin, 2022 bütçesinin belirlendiği aralık 2021 döneminden itibaren başta emekçilerin yaşaması için zorunlu her maddede fahiş artışlara karşı ortaya çıkan toplumsal-muhalif tepkileri bertaraf edebildiği bir dönemi geride bıraktık.

Tabii ki tüm bu sürecin faturası her zaman olduğu gibi işçiler, emekçiler ve ezilenlere çıkarıldı. Emekçiler yoksullaştı, kamu emekçilerinin toplu sözleşmesi tamamen geçersiz hale geldi. Bu dönemde hükümetin söz konusu krizi yönetmede iki büyük enstrümanı cesaretle kullandığını gördük. Bunlardan birincisi dolara endeksli mevduat garantisi, ikincisi ise vergi diliminde yaptığı düzenlemedir ki bu konu başta sendikamız olmak üzere son yıllarda emekçileri birleştiren ortak talep olarak kamuoyunun gündemine soktuğumuz, hatta DİSK ve KESK’in mitinglerinde ana talep olarak ortaya çıkan bütçedeki adaletsizliği çarpıcı bir şekilde ortaya koyan halkın acil taleplerindendir.

Sonuçları itibariyle emekçilerin yoksullaşmasına bir önlem olmasa da piyasayı ikna eden bu uygulamaların toplumsal tepkinin tansiyonunu önemli ölçüde düşürdüğü bir gerçek. Öte yandan bütçe sürecinde emek cephesinin müdahalesi nasıldı? Gerçekten sendikal hareketin aldığı almadığı kararlara bakarsak eylem ve kampanyaların, sürece müdahalelerinin protesto niteliğini aşmadığının, üretilen politikaların emekçiler nezdinde karşılık bulmadığının cesaretle öz eleştirisini yapmalıyız. Emekçilerin homurtularının en zirvede olduğu asgari ücretin belirlenmesi, döviz krizi, bütçe süreçlerine bakarsak sendikal hareketin emekçilerin bütünü yerine kendine özgü kararlar alarak süreci hükümet için kolay yönetilebilir hale getirdiğini söyleyebiliriz. Bütçe sürecinde sendikalardan çok muhalefet partilerinin argümanlarının hakim olması bunun en somut göstergesi.

POPÜLİST SİYASETE YEDEKLENMEK

Sendikal aklın ülkedeki kutuplaşma siyasetinin bir tezahürü olarak 2023 veya erken bir seçimle iktidarın değişebileceği beklentisiyle muhalif partilerin taktik ve stratejilerinin etkisi altında kalarak, sınıfın bugünkü acil talepleri için mücadeleyi erteleyen bir tutumu benimsediğini ya da benimsemeye zorlandığını söyleyebiliriz. Çünkü bir genel grev konusu olan talepler için DİSK’in ayrı mitingler KESK’in de ayrı mitingler örgütlemesinin kendi gündemleri ve programlarıyla hareket etmeyi tercih etmelerinin başkaca bir açıklaması yoktur. Maalesef üretimden gelen güce dayanmayan, işçi ve emekçilerin bu iktidarı değiştirebileceğine inanmayan ya da bu şekilde bir iktidar değişikliğini kendi çıkarlarına görmeyenler, başta ana muhalefet partisinin seçime endeksli stratejisi olmak üzere genel siyasal ortam içerisinde popülist siyasete yedeklenmekten başka bir rol üstlenmemektedir. Bu tutum sadece işçi ve emekçiler adına değil, ezilen tüm kesimler ve demokrasi cephesi açısından iktidar ile mücadeleyi sığlaştıran, mücadele olanaklarını ve seçeneklerini daraltan bir duruma işaret etmektedir. Tek adam rejiminin krizleri yönetmedeki başarısının temel dayanağı işçi sınıfı hareketini yasaklarla, baskılarla, kimi aldatıcı politikalarla baskılamanın yanı sıra ondan daha etkili olan sendikal hareketin bölünmüşlüğü, emekçilerden kopmuş olan sendikal bürokrasinin üstenci, günü kurtaran, seçime endeskli tutumu, aslında dolaylı ya da dolaysız olarak muhalefete yedeklenmesi olarak özetlemek mümkün.

Oysaki sınıflar mücadelesi tarihi, hiçbir burjuva iktidar değişiminin emekçilere kendiliğinden hak sağlamadığını, sözde sandık demokrasisinden ne demokrasinin ne işçi sınıfının kazanımla çıktığını, tam aksine kayıpların olabildiğini göstermektedir.

Bu anlamda sendikal-siyasal mücadelenin olası iktidar değişikliğine endekslenmesi, emekçileri kendi talepleri için mücadeleden uzak tutmakta, bekle gör politikası ile emekçilerin öfkesi dizginlenmektedir. Emekçilerin gözünde sendikal hareketin hızla itibar yitirmesindeki en temel konunun bu olduğuna dikkat çekmek gerekir.

BİR GENEL GREV TALEBİ OLARAK 3600 EK GÖSTERGE GERÇEĞİ

Bunun iz düşümü olarak, sendikal harekette emekçilerin özellikle son iki yıldır gündeminde olan ve hükümetin yıllardır suistimal ettiği 3600 ek gösterge balonu gerçekliğine karşı bir mücadele hattı da oluşturulamamıştır. 3600 ek gösterge sözü verilen 2018 cumhurbaşkanlığı seçiminde kamu emekçilerinin alım gücü neydi bugün ne oldu? Temmuz 2018’de en düşük memur maaşı 3 bin 387 lira, yani 702 dolar iken bugün 7 bin 500 lira ve bu 432 dolara gerilemiş durumda. 2018 yılındaki memur maaşını bugüne güncellerseniz en düşük memur maaşının 12 bin 200 lira olması, ortalama memur maaşının da alım gücü olarak 17-18 bin lira seviyesinde olması gerekmektedir.

Emekçileri, sendikal hareketi, 3600 ek gösterge tartışmalarına boğanlar emekçiye ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışmaktadırlar. Emekçinin bu kadar yoksullaştığı koşullarda 3600 ek göstergenin bir kazanımmış gibi gösterilmesi tam bir paradoks oluşturmaktadır. Çünkü 3600 ek gösterge, 2008’in ekim ayından sonra işe giren ve 5510 sayılı SSGSS Yasası’na tabi olan yaklaşık 1 milyon 700 bin memuru ve 565 bin sözleşmeli personeli kapsamıyor. 2008 ekim ayı öncesi girenlerden 600 ek gösterge (net 117 lira) verilen Genel İdari Hizmetler Sınıfı bunu bir kazanım olarak saymıyor.

3600 ek gösterge verilen polis, öğretmen, sağlık emekçisi ve imamlardan 1. derecenin altında olanlar ile 2008 ekim ayı sonrası girenler faydalanamıyor.

Özetlersek Cumhurbaşkanının iddia ettiğinin aksine 5.5 milyon memurun yaklaşık 3.5 milyonunu kapsamayan bir düzenlemeye karşı sendikal hareketin gerçekten yoksulluk sınırını aşan bir temel ücret mücadelesinde genel grevler örgütlemeye çalışmak yerine hükümetin 3600 balonuna takılması gerçekten ciddi bir handikap oluşturmaktadır.

Sendikal hareketin emekçilerdeki hoşnutsuzluğu okuyamaması, genel grev örgütlenebilecek taleplerle ilgi mücadele hattı oluşturamaması sürecin hükümetin ve yandaş sendikaların inisiyatifinde devam etmesine ve emekçilerin kayıplarının artmasına neden olmaktadır.

23 Haziran’da BES Genel Merkezinin 3600 ek gösterge ile ilgili basın açıklaması çağrısına ilişkin, defalarca işyeri önünde eylem yaptığımız bir konu olmasından kaynaklı işyeri temsilcilerimiz alınan kararı yetersiz bularak iş bırakma önerisinde bulundu. Bunun arka planında yukarıda bahsettiğimiz sürecin olduğunu anlamak gerekiyor. Emekçiler değişim istiyor, ama yarın değil bugün istiyor... Aynı konuyla ilgili birçok yerde yaprak kımıldamaz gibiyken BES İzmir Şube olarak iş bırakma kararı almak zorunda kaldığımızda aslında emekçilerin zemininde bir genel grev talebi olduğunu görüyorsunuz. Bu açıkça ifade edilmese de emekçilerin her günkü tartışmalarından, arayışlarından sendikalara tepkilerinden bunu anlamak mümkün. Sorun sendikal hareketin bunu görmek istememesinde.

İzmir’de özellikle Maliye, SGK, İŞKUR emekçileri büyük komplekslerde iş bırakmayı yoğun bir katılımla uyguladılar ve temsilcilerimizin tüm çalışması gayet meşru karşılandı. Çünkü eylemin ana hattı 3600 ek gösterge taslağındaki ayrımcılıkları teşhir ederek, 2008 ekim sonrası işe giren memurları da kapsayan adil bir ek gösterge sistemi, yoksulluk sınırını aşan bir temel ücret ama bunlardan daha önemlisi tüm sendikaların genel grev çağrısı yapmayı hedefine koymasıydı. Çünkü emekçiler biliyor ki genel grev olmadan kazanım elde edemezler. Sözde kazanımların ise içi boş olur, aynı 3600 ek gösterge meselesi gibi. İşyerlerinde yürüyen tartışmalarla sendika merkezlerinin gündeminin örtüşmediği bugünlerde temsilcilerimizle örgütlenen bu iş bırakma, sürecin bir genel grev zemini olduğunu bizlere göstermiştir. İşte bu iş bırakma kararı, Konak’ta iş bırakma basın açıklamasında patlatılan 3600 ek gösterge balonu aynı zamanda sendikal bürokrasiye karşı emekçinin tepkisini de ifade etmiştir. İşte bu nedenle 1 Temmuz Cuma Günü TBMM’de 3600 ek gösterge görüşülürken samimi olmasa da Memur-Sen’in de iş bırakma çağrısına yönelik olarak işyerlerinde üyelerimiz emekçilerin birliği anlayışıyla şube olarak iş bırakma kararı almamızı önermişlerdir. Görünen o ki emekçiler kendi yollarını mutlaka bulacaklar.

ÖNCEKİ HABER

Hendek işçi katliamının ikinci yılında aileler "Adalet mücadelemiz devam edecek" dedi

SONRAKİ HABER

Emekliler insanca yaşanacak ücret talep ediyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa