TÜİK sendikacılığı ile nereye kadar?
Sendika içi bu bölünmüşlük sendikalar arası rekabet ile birleşince, mücadele değil münazara örgütüne dönüşen sendikaları, tek adam yönetimi açısından çekip çevirmek daha da kolaylaşmaktadır.
Fotoğraf: Evrensel
İlhan KARAKURT
Antalya
Birleşik Kamu İş’in 9 Haziran’da TÜİK önünde basın açıklaması yapmasına polis müdahale ederek engellemişti. 1 Temmuz’da ise KESK’in yine TÜİK önünde basın açıklaması yapmak istemesine polis müdahale ederek izin vermedi!
Elbette, kamu emekçilerinin ücretlerine yapılacak zammın belirlenmesinde TÜİK’in enflasyon rakamlarının esas alınması, dolayısıyla da sendikaların TÜİK’i hedef göstermesi ve önünde açıklama yapmak istemesi anlaşılır bir durumdur. Baştan söyleyelim, sendikacılara yönelik yapılan engelleme ve polis müdahalesi kabul edilemez. Ancak, bu polis müdahalesine tepki, gölgesinde kalan acı gerçekliği görmemizi engellememelidir. Şöyle ki; işyerleri ve üyeleri ile bağları pamuk ipliği kadar zayıf olan her iki sendika yöneticilerinin 40-50 kişi ile TÜİK’e karşı “sefer düzenlemeleri” iki açıdan izaha muhtaçtır.
1- “Sendikal mücadeleden” ve buna bağlı olarak hükümetin sahte enflasyon rakamları yayımlama merkezi olan TÜİK’i “protesto” etmekten, sadece ve sadece sendika üst yöneticilerinin, o da bir kısmının “basın açıklaması” yapmalarının anlaşılmasıdır.
2- Her iki konfederasyonun aynı şeyi, ayrı ayrı yaparak farklı sonuçlar beklemesi mevcut sendikal anlayışın geldiği noktayı göstermesi açısından “ibretlik!” bir durumdur.
TÜİK, sadece ayda bir enflasyon rakamlarını açıklayan kurum değil, esas olarak da tek adam yönetiminin emekçileri hedef alarak kullandığı ekonomik ve politik bir silahıdır.
Dost acı söyler; siyasal açıdan en zor günlerini yaşayan tek adam yönetiminin sendikal açıdan (Memur-Sen ve Kamu-Sen yönetimi dahil) en rahat dönemini yaşıyor olması bizlerin yaman bir çelişkisi değil midir? Tek adam ve yandaş sendika yöneticilerinin böylesine bir rahatlık içerisinde olmalarında ne kadar payımız olduğunu sorgulamalıyız. Sahiden bu yaman çelişki içerisinde, her şey normalmiş gibi yaşamaya daha ne kadar, kimin vicdani el verecek?
Bu yaman çelişkinin olumsuz bir yansıması olarak sendikaların bünyesinde “aktif yönetici”, “pasif üye” profili oluştuğu söylenir.
Ancak, “aktif yönetici” kavramı kendi içinde bir iş, eylem, faaliyet üretmeyi ifade eder. “Pasif üye” kavramı ise son kertede üye olduğunu ve nereye ait olduğunu bilmeyi ifade eder.
Ancak KESK’te, bu profilin de gerisinde bir ilişki türü yaşanmaktadır; “eylemci yönetici”, “seyirci üye!”
Final; eylemci yöneticilerden seyirci üyeye mesaj; TÜİK önündeki eylemimizi Halk TV’den canlı izleyebilirsiniz! İyi seyirler...
Sendika içi bu bölünmüşlük sendikalar arası rekabet ile birleşince, mücadele değil münazara örgütüne dönüşen sendikaları, tek adam yönetimi açısından çekip çevirmek daha da kolaylaşmaktadır. Zaten, kapitalistleri iktidarda tutan sihir de işçiler emekçiler arasındaki malum bölünme değil midir?
Bu her sendikacı için büyük vebaldir! Bu “ayıplı” yükten hem kendinizi hem de sendikalarımızı kurtarmak için ihtiyacımız olan sihirli sözcük ise demokrasi, hak, hukuk ve adalet için işyerinde, iş kolunda ve ülke sathındaki tüm emekçilerin birleşmesidir!
Sınıflar mücadelesi tarihi de şimdiye kadar bundan başka bir kanun yazmamıştır!
Milyonlarca emekçinin ekonomik, sosyal ve siyasal ihtiyaçları, bu kanundan yararlanmak için başta KESK ve Birleşik Kamu-İş üye ve yöneticileri olmak üzere tüm kamu emekçilerine acil çağrıda bulunuyor; ey emekçiler, ey sendikacılar birleşiniz yoksa mahvolacak dünya!