05 Temmuz 2022 04:45

Can Atalay: ‘İyiyiz’ dememizi sağlayan gösterilen dayanışma ve sahiplenmedir

Silivri’den haber var. 2 aydır hapis olan Can Atalay: “Sürekli kayıt altında olmak tatsız ama iyiyim, iyiyiz. Bu kadar net olarak iyiyiz dememi sağlayan da gösterilen dayanışma ve sahiplenmedir."

Fotoğraf: Mustafa Atalay

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul

Gezi davasında verilen mahkumiyet kararının üzerinden 2 ay geçti. Çok kısa ama çok uzun 2 ay. Silivri Cezaevinde bulunan Can Atalay geride kalan 2 ayı anlattı: “2 ay da ne kadar uzun bir süreymiş. Sürekli kayıt altında olmak, bunu bilerek yaşamak tatsız kuşkusuz ama iyiyim, iyiyiz. Bu kadar net olarak iyiyiz dememi sağlayanın tutuklanmamız karşısında yükselen itiraz, gösterilen dayanışma ve sahiplenme olduğunu özellikle vurgulamak isterim.”

"İKİ AY NE KADAR UZUN BİR SÜREYMİŞ…"

Gezi davasının 25 Mayıs’ta görülen karar duruşmasında İş İnsanı Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’ye ise 18’er yıl hapis cezası ile birlikte tutuklama kararı verildi.

Osman Kavala zaten 1 Kasım 2017’den beri tutukluydu, Slivri’de. Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Hakan Altınay da Silivri’ye; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden ise Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevine konuldu.

İki ayı geçti, tutuklular… Silivri’den Avukat Akçay Taşçı aracılığı ile sorularımızı yanıtlayan Can Atalay, “2 ay da ne kadar uzun bir süreymiş” diyor başlarken. Bu sürenin önemlice bir bölümünün avukat görüş kabininde geçtiğini söylüyor yanıtlarında ve ekliyor: “Avukat arkadaşlarımız bize çok iyi geldiler.”

"SÜREKLİ KAYIT ALTINDA OLMAK TATSIZ AMA…"

Peki nasıllar, nasıl geçiriyorlar günlerini? “Sürekli kayıt altında olmak, bunu bilerek yaşamak tatsız kuşkusuz ama iyiyim, iyiyiz. Üçümüzün beraber kalması, kolektif bir hayat sürme çabamız pek çok şeyi kolaylaştırıyor. Bir de bu kadar haksız bir biçimde buna muhatap olmak insanı öfkelendiriyor. Ama o sözü aklımdan çıkarmıyorum, ‘Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim’” diyor Atalay. Sonra da günlük rutinlerini anlatıyor: “Sabah 7.30 sularında kalkıyor, 8.00 gibi havalandırmanın açılması ile 30 metrekarelik bir havalandırmada, yürümeye spor yapmaya başlıyoruz. 9.30 gibi kahvaltı ediyoruz 10.00-10.30 arası avukat görüşleri başlıyor çoğu gün. Eksik kalmasın sabah en geç 8’de televizyon açılmış oluyor ve ses kısık olsa bile haberler kaçırılmıyor. Tabii gazeteler gelir gelmez okunmaya başlıyor falanca haber ile ilgili yorum filanca makale ile ilgili tartışma da günlük en önemli faaliyetlerimizden.

Saat 18.00’de ana haber bültenleri izlenmeye başlıyor 19.30-20.00 arası akşam yemeği yendikten sonra televizyonda izlenebilir bir film varsa ona bakılıyor bir süre. Sonra yine biraz kitap okuma ve uyku. Hakan ve ben daha erken uyuyoruz, Tayfun gece daha iyi çalışabilenlerden. Biraz uzun anlattım. Sanırım bu düzeni yazmak, konuşmak iyi geliyor. Kapalıyız ve bu koşullarda da hayatlarımız ile ilgili karar veriyor, yaşıyoruz.” Bolca öykü ve roman sığdırdıklarını da anlatıyor Atalay, ayrıca ceza ve anayasa hukuku çalışmalarının yanında yıllardır aklında olan üç işe girişmiş: “Matematik, satranç, Almanca.” Almanca’dan biraz umutsuz: “Almanca başarısızlıkla sonuçlanabilir, 24 saat beraber olduğun insanlara Almanca telaffuz çalışmanın işkence olacağına kanaat getiriyorum yavaş yavaş.” Bir de şiir, şiire vakit ayırıyorlar Cezaevinde.

Başlarken demişti ya Can Atalay, sahiden de öyle: “2 ay ne kadar uzunmuş…” 

"HUKUKİ BİR DAYANAK YAZILMAMASI AYIPTIR"

Gezi davasının ‘gerekçeli’ kararı geride bıraktığımız günlere açıklandı. Karar için “Gerekçeden yoksun gerekçesiz karar” diyor Atalay ve ekliyor: “Ben bunca toplumsal tepki sonrasında daha iyi bir işçilik ‘umuyordum’. ‘Umuyordum’ diyorum çünkü bu pervasızlık can sıkıcıdır. Gezi’nin karalanmasına Gezi direnişi karşısında bir mücadele sürdüremeyenlerin mahkeme kararı kisvesi altında hem yalan bir tarih tezini topluma yedirme, hem de gelecekte de yurttaşların elinden demokratik itiraz hakkını almak için tezvirat üretme çabasıdır. Ve bir kere daha bu çaba başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Son bir söz neden tutuklu olduğumuza ilişkin tek bir hukuki dayanak yazılmamış olması ise ayıptır.”

Gezi davasında tutuklamalara yapılan itirazın altında Akın Gürlek’in imzası var. Kendisi geride bıraktığımız ayda adalet bakan yardımcısı oldu. Ona göre Akın Gürlek’in adalet bakan yardımcısı olmasının iki mesajı var. Birincisi benzer durumdaki yargı bürokrasisi personeline: ‘Kaygılanmayın sahip çıkıyoruz.’ İkincisi varsa kararsızlık yaşayanlara: ‘Aklınızı başınıza devşirin.’

Ve ekliyor: “Akın Gürlek geçtiğimiz dönem yargısının simge ismi, hukukun alelade bir alet, örneğin bir ‘konserve açacağı’ gibi kullanılmasının cisimleşmiş örneği. Gezi davasında Akın Bey de sahne almasaydı önemli bir eksiklik olurdu diye düşünüyorum derler ya ‘Kambersiz düğün...”

"DİLEKÇELER ÖNEMLİ…"

Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Teşkilat İşleri Başkanı Sadullah Ergin, mahkemeye verdikleri dilekçede müşteki olarak bulundukları Gezi davasından isimlerinin çıkartılmasını talep etti. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da daha önce benzer bir dilekçe vermişti. Can Atalay’ın yıllar sonra da olsa “Birer dilekçe olarak ve adımızı silin diyerek dosyaya ulaştırmaları kuşkusuz önemlidir” diyor bu adım için ve devam ediyor:

“Bu tutum onlar açısından apaçık bir haksızlığa mevcut hukuk düzeni usulleri dairesinde de itiraz etmiş olma, haksızlığa ortak olmama çabasını gösterme erdemidir. Bu dilekçelerin altında imzası bulunanlar demokrasiden ve adaletten yana bir adım attılar, bu adımı getiren kuşkusuz onların iradesidir ancak gerek parlamenter siyasal muhalefetin, gerekse toplumsal sahiplenmenin tayin edici katkısını da hiç akıldan çıkarmamak gerekir.”

FETİHTEPE VE TOKATKÖY’E SELAM VAR

Okmeydanı Fetihtepe ve Beykoz Tokatköy’deki kentsel dönüşüm sürgünlerini ve verdikleri mücadeleyi de yakından takip ettiklerini anlatıyor Can Atalay: “Dün Sulukule, Başıbüyük, Tarlabaşı, Ayazma ne ise bugün Fetihtepe ve Tokatköy odur. Fetihtepe  ve Tokatköy halkını selamlıyoruz, şuncacık yerde onlarla ilgili haberleri izlerken ve okurken tüm benliğimizle onların yanında, onlarla omuz omuzayız” diyor.

 “99 depreminden bu yana geçen zamanı -bunun son 20 senesi tümü ile beton ve inşaat ile övünen bir iktidarla geçti- düşünürsek deprem güvenliğinin tümü ile piyasa koşullarına tesliminin sadece yanlış değil ‘cana kast’ olduğu açık. Tüm mahallenin bu kadar moralli olduğu bir dönemde, daha fazla gecikmeden tüm bu yıkımın, rantsal dönüşümün, AKP tipi kalkınmanın simgesi niteliğindeki 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’u nasıl aşacağımızı tartışmaya başlamak gerekmez mi? Hem yandığımız hem bu olduğumuz günlerde ekolojik kriz cenderesinde sadece parça(ları) değil ama bütünlükleri esas alan sosyal ekolojik karşı bir yasa teklifi hazırlamamız gerekir.”

"UMUTSUZLUĞU YATIŞTIR…"

Dışarıdaki dayanışmayı, itirazı da yakından takip ediyorlar: “Başta bu kadar net olarak iyiyiz dememi sağlayanın tutuklanmamız karşısında yükselen itiraz, gösterilen dayanışma ve sahiplenme olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Tüm demokrasi güçlerine teşekkür ederiz. Gezi, memleketin canlı bir organizma olduğunun kanıtı; eşitlik, özgürlük ve adaletin somut bir imkan olduğunun işaretidir.”

Ve son sözü demeyelim ama bitirirken ki mesajı da şöyle: “Hep bir dize var aklımda, ‘Umudu değil, umutsuzluğu yatıştır’. Herkese selam, iyi ki varsınız. İyi ki beraberiz.”

ÖNCEKİ HABER

Bakanın güvencesi İkizdere’yi bu hale getirdi, ya güvence vermesiydi!

SONRAKİ HABER

Halil Falyalı cinayeti iddianamesi hazırlandı: Söylemez kardeşler hakkında ağırlaştırılmış müebbet istendi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa