Bir ilk kitap: Sahaftaki Ucubeler
Tacim Çiçek yazdı: Her öykünün ortak konusu, mutsuz evlilikler, anlaşılmamalar, anlaşılamamalar, ortak bir yaşam kuramamalar gibi kadın-erkek arasındaki her türlü ikili ilişkilerdir.
"Sahaftaki ucubeler" kitap kapağı
Tacim ÇİÇEK
Edebiyatımıza, yeni yayınevlerinin, yazarların ve kitapların girmesi en azından benim için bir zenginlik kaynağı olarak heyecan vericidir. Birçok dergi ve gazetede çeşitli konularda yazıları yayımlanmış, seramik okumuş, tiyatro, felsefe, oyun, öykü ve şiir alanında çalışma yapmış olan Havva Ağral ve Şeykitap da bu yenilerden.
Sanki aceleye getirilmiş gibi ve yazarın da son okuma ile gözden geçirmeyi yapmamışlığından kaynaklı yazınsal, dilsel ve de tekniksel birçok hata var; ilk kitabın hatırına görmezden gelmenin de çok ötesindeler. ‘Sahaftaki Ucubeler’de 15 öykü yer alıyor. Birkaçı hariç, geridekilerin tümü, isimlerinin başka başka olması da bir ‘kadın’ın anlatısı olduğu gerçeğini örtmeyecek kadar küçük çaplı bir anlatının/novelin bölümleri gibi. Her öykünün ortak konusu, mutsuz evlilikler, anlaşılmamalar, anlaşılamamalar, ortak bir yaşam kuramamalar gibi kadın-erkek arasındaki her türlü ikili ilişkilerdir. Aynı dili kullandığı, neredeyse aynı sorunları dillendirdiği öyküleri okurken, birbirinin devamı olan ve yazarın yarım kalanı diğerinde tamamladığı bir izlekten ilerlemiş hissine kapıldım. Yani ayrı ayrı ama birbirini bütünleyen öykülerden oluşuyor bu ilk kitabı yazarın.
Hep ‘kadın’a çıkıyor tüm yollar, adı, zamanı, mekanı farklı olsa da… ‘Kadının üzerinden kendini bulmanın, yaşamla kurduğu/kuracağı bağın, sorgulamaların, çıkarımların yolları daha ziyade… Kararlı-kararsız olmaların, kendisiyle de hesaplaşmanın, yaşamla küsüp barışmaların, içindeki gelgitlerin, o anların, o anlardaki duyguların peşinden gitmelerin öyküleridir de aynı zamanda. ‘Kadını görünür yapmaya çalışırken kendini de görünür yapabilmenin kaygısını da taşıyorlar… Bunu; günümüz romanlarını bırakalım bir kenara, öykülerinde olmayan/olmaması gereken ama yazarın anlatıcıyı devre dışı bırakıp araya girmesinden ve okura kendini anlatmasından, biliyoruz. Bu yüzden daha çok kendisinin okuyacağı öyküler toplamı izlenimini de çağrıştırdı bana.
Tabii ki Havva Ağral’ın kimi öykülerinde anlattıkları yalnızca ülkemizde değil, kadına, çocuğa ve hatta erkeğe de şiddetin, tacizin, tecavüzün yapıldığı bütün ülkelerde karşılaştığımız, karşılaşacağımız; gazetelerin üçüncü sayfa haberi olarak okuyacağımız ve de görsel medyada görebileceğimiz gerçeklerdir. Hüzünlü ama asla şaşırtıcı olmayan… Öykü kişilerinin yaşadığı mekan hep kasaba ve salaş dükkan da olsa; isimlerin yabancı olması da dediğimlerimi değiştirmiyor.
Ağral’ın öykülerindeki ‘kadın’lar, bir bakıma Sartre’nin (L’enfer c’est les autres) ‘Cehennem başkalarıdır’ sözüne çok uyan bir yaşama mahkum kölelerdir. En yakın başkaları ise başta aile bireyleridir. Sonra kocalar, sevgililer, akrabalar, mahalleliler ve diğerleri… Çünkü o ‘cehennem’in içinde iradeleri ve istekleri dışında yaşamak zorundadır ‘kadın’lar. Yazarın, kadın bakışıyla kendinden de yola çıkarak oluşturduğu öyküleri okuyacak olan; anlatageldiğim gerçeklerin yanında aşk, ölüm, intihar, sevgi, nefret, ilişki, cinsellik, varoluş, kendisi olma kendisi kalabilme gibi binlerce yıldır üzerine ve üstüne düşünülen, yazılan, konuşulan ama maalesef reçetesi netleştirilemeyenlerin de kolajı olduğuna tanık olacak... Ayrıca kendi hayatına dair bildiklerini, duyumsadıklarını, yaşayıp yaşattıklarını da sorgulayacak... Kendine öz eleştirel ve çevrelerine karşı da eleştirel gözle bakabilmesinde farklı bir pencere açmasına yardımcı olacaktır. Dediğimi test etmenin yolu kitabı edinmekten geçiyor bence.