Sendika yasak, sömürü serbest!
“İşsizlerin umudu” propagandasıyla devlet teşvikiyle kurulan Ağrı’daki Yeşim Tekstil, kötü çalışma koşulları ve düşük ücretlerle işçilerin kabusu haline geldi.
Arşiv | Fotoğraf: DHA
Hilal TOK
İstanbul
Tekstil patronları için 2008’de hazırlanan “Tekstil, Hazır Giyim ve Deri Sektörü Stratejik Eylem Planı”nın ardından devlet teşvikiyle tekstil fabrikaları açılmaya başlandı. Malatya, Adıyaman, Urfa, Van, Diyarbakır, Ağrı gibi neredeyse bölgedeki her ilde büyük tekstil kentleri kuruldu. Bölgesel yatırım teşvikiyle kurulan ve ünlü markalara üretim yapan firmaların açılışları da bürokratların, bakanların, siyasilerin katılımıyla “halka istihdam müjdesi” olarak şaşaalı şekilde yapıldı. Tarım ve hayvancılığın bitirilip, “işsize iş”, “bölgeye istihdam ve kalkınma” propagandasıyla açılan fabrikalar patronların işine yaradı. Üretimi batıdan doğuya kaydıran patronlar, düşük ücretlerle, kötü koşullarla binlerce örgütsüz işçiyi çalıştırmaya başladı. İşçilerin mücadele deneyimi ve birikiminin bölgede daha az olması patronların işine yaradı. Ancak örgütsüz işçiyi görüp el ovuşturan patronların düşük ücrete uzun saatler çalıştırdığı işçiler bu koşullara karşı yine de örgütlenme arayışlarına girdi. 80 bini aşkın tekstil işçisinin yer aldığı bu ucuz emek merkezlerinde yakın zamanda; Urfa, Antep, Ağrı gibi kentlerde sendikalaşma ve mücadele deneyimi yaşandı. Kimi işyerlerinde işçiler işten atma ve fabrika kapatma girişimleri ile yıldırılmaya çalışıldı, kiminde patron geri adım atmak zorunda kaldı.
‘İŞSİZLERİN UMUDU’ İŞÇİNİN KABUSU!
Bölgede teşvikle tekstil fabrikalarına ev sahipliği yapan illerden biri de Ağrı. Türkiye’de tek çatı altında en fazla kadın çalışan istihdam eden firmalardan biri olduğunu ifade eden ve dünya markalarına hazır giyim, ev tekstili üretimi gerçekleştiren Yeşim Tekstil, Bursa’da faaliyet gösteren üretiminin bir kısmını da 2018 yılında Ağrı’ya taşıdı. Ağrı Valiliğinin Ağrı merkezde “Ağrı Tekstil Kent Projesi” kapsamında tahsis ettiği arsa üzerine 44 bin metrekarelik hazır giyim tesisi kuruldu. Temel atma törenlerine İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ağrı Valisi ve Belediye Başkan Savcı Sayan gibi isimler de katıldı. Hedef 3 yılda istihdamı 5 bine çıkarmaktı. “İşsizlerin umudu” olarak pazarlanan Yeşim Tekstil’de şu anda 1527 kişi çalışıyor. Nike, Matheis, Schlafgut, Under Armour, Zara, Pull&Bear, Bershka, Tommy Hilfiger, Tommy Jeans, Lacoste, Polo Ralph Lauren, Guess, Mudo, Aldi, Horizonte, Tchibo ve Kappa gibi dünyaca ünlü markalara üretim yapıyor.
Yeşim Tekstil’in Bursa’daki fabrikasında 40 yıldır örgütlü olan TEKSİF, geçen aylarda Ağrı’da da örgütlenme çalışması başlattı. Ancak TEKSİF’in söylemine göre Ağrı’daki sendikalaşma çalışmaları, kent bürokrasisi tarafından istenmedi. Ağrı’da Yeşim Tekstil işçileri sendikalaşmaya başlayınca patron, fabrikayı kapatacağını duyurdu. Belediyenin duyurusuyla, “Yeşim Tekstil CEO’su ikna edildi” ve fabrikanın kapatılmasından vazgeçildi. Ardından sendikalaşan 150 işçi işten çıkarıldı. TEKSİF’ten Ersin Çelik, sendikalaşma karşısındaki engellemelere karşın çoğunluğu sağladıklarını ve yetki sürecinde olduklarını söylerken işten çıkarılan işçiler içinse, “İnsanlar suçsuz bir şekilde işten çıkarıldı. Ağrı gibi işsizliğin yoğun olduğu bir yerde ekmeğinden ettiler işçileri” dedi.
"İŞÇİDEN SU ESİRGENİR Mİ?"
İşten atılan işçilerden bir kadın ise işten atılma gerekçesi olarak hedefi 5 bin istihdam olan fabrikanın “Küçülmeye gideceği” olduğunu söyledi. Yaşlı anne babasına tek başına baktığını ve Ağrı’da başka iş bulma ihtimalinin olmadığını söyleyen işçi kadın fabrikada sendikalaşmaya başlandıktan sonra işten atmaların gerçekleştiğini söyledi. Çalışma koşullarını “olağanüstü ağır” olarak ifade eden kadın işçi, “İşten atılan 150 kişi olağanüstü zor koşullarda çalışıyordu. Çay saatimizi aldılar. Günde 9 saat çalışıyoruz, yarım saat mola veriyorlar. Yarım saat molanın 20 dakikası yemek sırasında geçiyor. Yemekler çok kötüydü, affedersiniz hayvanın önüne koysan yemez. Kötü muamele üslup ve tarz vardı. Ben hayatım boyunca böyle kötü muameleye maruz kalmadım. Bağırmalar, ‘çabuk çabuk’ baskıları, kadın olarak gururumuzu bırak insan olmaktan utandık. Ben bir makineye bakmam gerekirken üç makineye bakıyordum. Yoruldum, yetiştiremiyorum deyince ‘Önlüğünü çıkar çık git’ diyorlardı. Kadınım lavabo ihtiyacım var, usta bağırıyordu ‘Ne yapacaksın lavaboda’ diye. Bir kadına sorulur mu bu? Başımızda bekliyorlardı sürekli. Ya işçiden su esirgenir mi? Su vermiyorlar. Neymiş, pahalıymış! Ben senin işçinim! Bardak yok. Çayımızı da kaldırdılar. Çay için yemek için ekim ayında protesto yaptık, iki üç gün düzelttiler, sonra yine aldılar. Biz orada aç susuz çalıştık resmen” diyor.
Tüm bu koşullara rağmen büyük bir eforla çalıştıklarını söyleyen kadın işçi sendikalaşmayla birlikte kapı önüne konduklarını söylüyor: “Fırtınalar koptu. Öz İplik-İş’te örgütlenmemizi istiyordu patron. Öz İplik-İş’e üye olanlar kaldı, TEKSİF’te örgütlenen işçiler işten atıldı. Kendi adamlarını bıraktılar içeride. Güya küçülmeye gidiyorlar… Biz ağır koşullara karşı sendikanın gelmesini istedik. Ücretler asgari ücretti, ben orada 10 ay çalıştım ama bir kere bile tam ücretim geçmedi elime. Bütün arkadaşlarımız için geçerli bunlar. Birçok insan ailecek orada çalışıyordu. Mesela işten atılanlardan 3’ü bir aileden. Ne yapacak şimdi onlar? Benim yaşlı anne babam var, onlara bakmak için çalıştım. Ağrı gibi bir yerde nasıl iş bulacağım?”
"BÖLGE İŞÇİLERİ KÖLE DEĞİL"
TEKSİF’ten Ersin Çelik, “Tamam burası bir istihdam alanı ama işçiler de köle değil” diyerek onaylıyor kadın işçinin anlattığı çalışma koşullarını: “İşçiler anayasal hakkını kullanıp sendikalı olmak istiyor. Bugün batıda sendika varsa doğuda neden olmasın? İnsanların hakkı; sendikalı olmak, yaşanabilecek ücretlerle çalışmak. İşçilerin ücretleri kesintilerle asgari ücretin altına düşüyor hep. Bugün 4 yıldır çalışan işçi, kesintiler yüzünden eline hiçbir zaman tam asgari ücretin bile geçmediğini söylüyor. İnsan kaynaklarına gidip kesintileri soruyor işçi, cevap dahi alamıyor.”
Çelik, Bursa’da örgütlü oldukları Yeşim Tekstil’deki işçilerin ücretlerinin ise 7 bin liradan başladığını da belirtiyor. Çelik ayrıca, “İnsanlar köylerine dönsün, doğudan batıya göç olmasın deniyor. Teşvik bölgelerine dönüşler de var batıdan ama buradaki insanları bu koşullarda çalıştırmak insani değil. Patronlar burada yıllardır devletten teşvik alıp bedavaya çalıştırıyor işçileri. Köle gibi çalıştırıp, 6 ay sonra başka grubu alıyor teşvikle. Bunun adına ‘istihdam’ diyorlar” diyor.
PATRONLAR ASGARİ ÜCRETİ BİLE LÜKS GÖRÜYOR
Türkiye kendi iş gücü piyasası içerisinde emeğin daha ucuz olduğu bölgelere doğru üretimi kaydırmayı sürdürüyor. Kapitalist sistemde emeğin üretiminin ucuz olduğu yerlere kaydırılması yönteminin dünyanın her yerinde yaygın bir yöntem olduğuna dikkat çeken Birleşik Tekstil, Deri ve Dokuma İşçileri Sendikasının (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen, özellikle emek yoğunluklu tekstil gibi sektörlerde bu yönteme daha çok başvurulduğunu söylüyor. Türkiye’deki sermaye sınıfının da üretimi ve yatırımlarını her zaman daha örgütsüz ve daha ucuza çalıştırabileceği, işsizliğin çok daha fazla olduğu ve ucuz iş gücünün olduğu yerlere kaydırdığını belirten Türkmen, “Özellikle bölgede iş gücünün bu kadar ucuz olmasının sebebi 40 yıldır devam eden çatışmalı süreç. Bu sorun yüzünden bölgede 10 yıllardır boşaltılmış köyler, faili meçhuller, çatışma ortamından kaynaklı bölge halkının yaşadığı durum, cumhuriyetin neredeyse başından beri sürekli kamusal yatırımlarda ayrılan bütçe ve kaynaklar bakımından ikinci planda kalması halkı yoksullaştırdı. Bölge zaten pek çok ekonomik araştırmada Türkiye’nin en yoksul illerinin en üst sıralarında. Bölgedeki yoksulluk, işsizlik, ülkenin batısına oranla çok daha fazla derin. Dolayısıyla batıya oranla bölgede asgari ücret, asgari ücretin bile altında ücretlere çalışmaya muhtaç çok daha fazla işsiz insan var” diyor.
Türkiye’de AKP iktidarının da iş birliğiyle bu ucuz emek sömürüsünün gerçekleştiğini söyleyen Türkmen, “Bölgedeki milyonlarca işçi, işsiz insanların bu yoksulluğunu ucuz iş gücü olarak değerlendirmek için istismar ediyorlar. Bölgenin sermaye için ucuz iş gücü cenneti haline gelmesi için devlet özellikle bunu teşvik ediyor. Bu bölgeye yatırım yapan firmalara bedava yer tahsisinden tutalım da pek çok vergi indirimine, sigorta prim desteğine kadar pek çok destek veriliyor. Ama bu destekleri aldıkları yetmiyormuş gibi bütün bu desteklere rağmen bir de bölgedeki işçiyi çok daha ucuza ve kölelik koşullarında çalıştırıyor patronlar” diyor.
Özellikle son dönemde artan işten atmalara ilişkin ise hemen bir yeni örnek anlatıyor Türkmen. Üyelerinin olduğu Malatya’daki bir fabrikada işten atmaların başladığı bilgisini paylaşıyor: “Şu anda bir tekstil fabrikasında işten atmalar başlamış durumda. Asgari ücrete devede kulak bir artış yapılmışken amaç işçileri zamsız bir şekilde çalıştırmaya mahkum etmek. Diğer işçilere gözdağı vermek. Batman’da Adıyaman’da, Diyarbakır’da, Van’da pek çok fabrikada sigortalı işçilerin asgari ücretin altında çalıştığını, üstelik hesaplarına asgari ücret yatırıldığını ama aldığı ücretin bir kısmını elden getirip tekrar patrona verdiği işyerleri olduğunu biliyoruz. Böyle örnekler çok yaygın bölgede.”
"İŞÇİLERİN MÜCADELEDEN BAŞKA ŞANSI YOK"
Bölgede asgari ücretin bile patronlar tarafından bir lüks olarak görüldüğünü söyleyen Türkmen, bu tablonun sonuçlarından birinin de sendikal örgütlenme girişimleri karşısında işten atmalar olduğunu belirtiyor: “Bölgedeki işçileşme ile beraber işçi mücadelesi de doğal olarak yeni. Buradaki işçiler batıdaki birikimden yoksun bu yüzden. Ama buna rağmen özellikle son yıllarda bölgede pek çok ilde işçilerinin sendikalaşma, örgütlenme girişimleri deneyimleri oldu. Urfa, Malatya, Batman gibi iller başta olmak üzere pek çok fabrikada son yıllarda işçiler, sendikalaşma mücadelesi verdiler. Elbette işçiler bu deneyimlerden öğrenerek daha iyi, daha büyük, daha kararlı mücadeleleri için bir deneyim biriktiriyor. Ama bölgede hâlâ hakim olan şey işten atılma korkusu, çünkü bölge illerinde iş bulma imkanı çok daha düşük. Sendikalaşma sebebiyle işten atılan işçilerin bir daha iş bulamaması korkusu çok yaygın işçiler içinde. Ama bu da artık kırılmaya başlandı. Bölge işçilerinin yapması gereken şey işten atılınca iş bulamama korkusunun hiçbir şeyi çözemeyeceğini anlayıp kararlı bir şekilde birlik olmak, sendikalı olmak ve örgütlü bir şekilde mücadele etmek. Şu an bölgenin pek çok ilinde işten atmalar var. Sırf asgari ücret zammı bahanesiyle ya da herhangi bir durgunluktan dolayı sadece Antep’te son 2 ayda 10 bine yakın işçi işten atıldı. Bu işçilerin çoğu işten atılmadan önce işten atılırım korkusuyla mücadeleden geri duruyordu ama bu işçiler de işten atıldı. Hiç kimsenin yarın işten atılmayacağının hiçbir garantisi, hiçbir güvencesi yok. Kaldı ki çalıştıkları halde bile bölgede aldığı ücretle geçinebilen tek bir işçi yok. Artık bölgede işçilerin sadece daha iyi koşullar, daha iyi ücret, sosyal haklar için değil aynı zamanda işini korumak, hayatını sürdürebilmek için bile örgütlenmekten, sendikalaşmaktan ve tekrar tekrar bunu denemekten, bunun için ısrar etmekten başka bir şansı yok.”