Menekşe kokusu
İşte o menekşelerden biri 14 yaşındaki Menekşe Kaya’ydı. On iki yaşındaki kardeşi Koray’la birlikte 2 Temmuz 1993 günü Madımak cehenneminde son kokusunu verdi.
Sivas'ta, 2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nin yakılması sonucu yaşamlarını yitirenler, katliamın 14. yıldönümünde anıldı. | Fotoğraf: İsa Sansar/AA
"Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya,
Bu hep böyle böyle gider mi?”
Ahmet Kaya
Kadim zamanların çiçeğidir menekşe. Hatta kalu bela daha dün gibidir rengârenk çiçeklerinin güneşe ilk göz kırptığı zamana kıyasla. Bu topraklardan köken alan söylencelerden bize kalmış hüzünlü bir mirastır menekşe.
Menekşe kimi zaman ana tanrıça Kibele’nin sevdiceği Attis’in toprağa damlayan kanı olarak çıkar karşımıza, kimi zaman İsa’nın alçakgönüllülüğünün ve yarasının simgesi olarak, kimi zamanda Napolyon’un Josephine aşkının bir nişanesi olarak.
En çok mor yakışır menekşeye ama kimi zaman sarıdır, kimi zaman pembe, kimi zaman beyaz, kimi zaman da hercaidir menekşe. Hercaidir çünkü hangi renk açacağına karar veremediğinden farklı büyüklüklerdeki kadifemsi taç yaprakları renk renktir.
Bir tek rengi mi hercaidir menekşenin? Hayır, menekşenin kokusu da hercaidir. Menekşenin kokusu tatlı, kuru ve pudramsı olarak tanımlanmaktadır. Belki bu yüzden tatlılarda, şekerlemelerde ve hatta likörlerde kullanılır menekşe.
Menekşeye kokusunu veren iyononlardır. İyononlar bir kez koku reseptörlerimize bağlandı mı; tatlı, kuru ve pudramsı koku zihnimizin kıvrımlarını büyüler. Hem de öyle metaforik olarak büyülemez. İyononlar kısa bir süre sonra, adeta zihnimize abrakadabra demişçesine koku algımızı durdurur. Yani menekşe kokusunu belirli süreliğine alamamaya başlarız. O belirli sürenin sonunda sanki menekşeyi ilk defa kokluyormuşçasına büyü yeniden başlar. İşte bu nedenle menekşenin rengi gibi kokusu da hercaidir.
Keşke her menekşenin kokusu yok olduktan sonra yeniden var olup bizi büyüleyebilse. Oysa bazı menekşelerin kokusu bir kez kayboldu mu bir daha asla geri gelmiyor. İşte o menekşelerden biri 14 yaşındaki Menekşe Kaya’ydı. On iki yaşındaki kardeşi Koray’la birlikte 2 Temmuz 1993 günü Madımak cehenneminde son kokusunu verdi. Birlikte diyorum çünkü Menekşe’nin ve Koray’ın küçücük bedenleri birbirine sarılmış, kokuları birbirine karışmış şekilde bulundu.
Anneleri Hüsne Kaya birbirine sarılarak ölüme giden yavrularının ardından şu cümleleri kurdu: “Her evde vardır; çocuklar birbirini kıskanır; çocukça nedenlerle didişirler. Menekşe ile Koray da öyleydi. En çok aynı odada yatmamak için kavga ederlerdi. Menekşe, ‘Koray erkek çocuk, başka odada yatsın’ derdi. İki göz odamız vardı, nerede yatacak ise... Menekşem kızardı, ama soğuk kış gecelerinde Koray’ı yatağına alıp, sarıp sarmalayıp, ısıtarak uyuturdu. Anne derdi, ‘Koray ile yattığımda ben de hiç üşümüyorum.’ Ölüme de üşümemek için birbirlerine sarılıp gittiler.”
Menekşe ve Koray’ın birlikte kalmaktan başka çarelerinin olmadığı iki göz o gecekondu 1988 yılının Eylül ayında bir gecede korkuyu harç ederek eş, dost ve akraba imecesiyle kondurulmuştur. O korkuyla karılmış kerpiç harcın kokusu Menekşe ve Koray’ın da minik ellerine de sinmiştir.
Hüsne Hanım ve İsmail Bey Sivas Katliamı’ndan sonra tekrar çocuk sahibi olmak ister. “Tek çaremiz oydu. Başka çaremiz yoktu” derler. “En azından bize can olur; az da olsa yavrularımızın acısını kapatır” diye düşünürler. 3 Ekim 1994 günü doğar kızları. Adını Menekşe Can koyarlar. Hüsne Hanım; “Menekşe kızımın adıydı. Can’ı ölen canlar için koyduk” der.
Aradan yıllar geçmiştir ne adalet gelmiştir ne de Menekşe ile Koray’ın kokusu; üstüne İsmail Bey de gitmiştir. Hüsne Hanım ve Menekşe Can baş başa, can cana kalmıştır.
Menekşe Can her büyüdüğünde Sivas’a gitmek ister ama annesinin acısı her defasında bir set gibi engeller Menekşe Can’ı. Menekşe Can Cumhuriyet Üniversitesini kazanınca set yıkılır ve annesi Hüsne Hanım ile birlikte Sivas ellerine giderler. Evet, aradan yıllar geçmiştir ama o acı Hüsne Hanım’ın deyimi ile ruhuna kazınmış bir dövme gibi durmaktadır.
Hüsne Hanım’ın acısı dile gelir ve “Hiç öyle sakinleştirici sözler söylemeyeceğim kimseye; o gün Madımak Oteli önünde, maksadı ne olursa olsun bulunan herkes, 14 yaşındaki Menekşe’m ile 12 yaşındaki Koray’ımın ölümünden sorumludurlar. Benim yüreğim yanıyor, umarım onların da vicdanı sızlıyordur” der ama ötesini getiremez. Çünkü kendi çektiği acıyı başka anaların çekmesine gönlü el vermez ve cümlelerini şöyle sürdürür; “Ama hiçbirinin evlatlarını kaybetmesini istemem yine de evlat acısı başka..." Tıpkı Hasret Gültekin’in eşi Yeter Gültekin ve annesi Hacıhanım Gültekin’in başka anaların evlat acısı çekmesine gönülleri elvermediği için idam cezasına karşı çıktıkları gibi.
Hüsne Hanım “Bana hayatta ne istersin? Diye sorsalar. İki şey isterim” diyor. “Biri kızım Menekşe Can’ın mutlu olması; diğeri ise Menekşe’m ile Koray’ımı rüyamda görmek”.
Evet, Hüsne Hanım 2 Temmuz 1993 gününden beri Menekşe ile Koray’ı rüyasında göremiyor. Hatta kızı Menekşe Can’ı hiç tanımadığı abi ve ablasını rüyasında gördüğü için kıskanıyor.
Siz sadece Menekşe ile Koray’ın kokusunu değil annelerinin rüyalarını da çaldınız…
Meraklısına not: Soner Yalçın’ın 29 Haziran 2008 tarihli “İki evladını yitirmiş bir annenin hazin öyküsü” yazısını buradan okuyabilirsiniz. Yönetmenliğini Soner Yalçın’ın yaptığı Sivas katliamını ablası Menekşe’yi ve abisi Koray’ı hiç görmemiş olan Menekşe Can’ın gözünden anlatan “Menekşe’den Önce” filmini de izlemenizi öneririm.
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20