10 Temmuz 2022 03:40

Alman ithalatçıların cebi ısınırken halkı soğuk kış bekliyor!

Almanya'da gaz ithalatçıları Rus gazını Polonya'ya satmakta sorun yaşamazken Almanya halkından ise enerji tasarrufu yapması isteniyor. İngiltere'de ise Johnson'ın istifası gündemde..

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Almanya’da halk soğuk geçecek bir sonbahar ve kışa hazırlanıyor. Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve liberallerden oluşan koalisyonun Yeşiller Partisinden Ekonomi Bakanı Robert Habeck, halkı enerji tasarrufuna çağırdı. Eski cumhurbaşkanlarından Gauck ise Ukrayna halkı ile dayanışmak için “donmanın erdemi”nden söz etti. Yeşiller, insan hakları ve çevre korunması konusunda vaatleriyle oylarını artırmıştı. Şimdi insan hakları ihlalleriyle ünlü Arap emirliklerinden, çevreye zararlı kaya gazı çıkaran ABD’den enerji satın alabilir durumdalar. Kapatılması planlanan nükleer santraller tekrar devreye sokulabilir, kömür madenleri ile doğa tahrip edilebilir görülüyor. Önemli olan Rusya’ya yaptırım uygulanması! Rusya’dan alınan ve depolanan gaz ise Polonya’ya satılıyor. Emperyalizm böyle bir şey: Sermayedarların kârı için her şey mübah ama halkın donması gerekiyor.

İngiltere Başbakanı Boris Johnson, bakanlar da dahil olmak üzere hükümetten 60’a yakın istifanın ardından sonunda kendisi de Muhafazakar Parti liderliğinden istifa etti. Ancak yeni lider belirlenene kadar başbakanlığı sürdürecek. Guardian gazetesi uyarıda bulunuluyor: “Johnson kaçınılmaza boyun eğip istifa etti ama cüretkarlığa ve Britanya için tehdit oluşturmaya devam ediyor. Önceki başbakanlar döneminde bu tür geçişler nispeten tartışmasızdı. Johnson için durum böyle değil ve bunun basit bir nedeni var. Ona güvenilemez.”

Fransa’da enflasyon artmaya devam ederken, Emmanuel Macron hükümeti ücretleri artırmayı reddediyor ve “çek”politikasını sürdürüyor. Perşembe günü yaptığı açıklamada, en yoksul ailelere ve öğrencilere artan gıda fiyatlarıyla başa çıkabilmeleri için tek seferlik 200 avroluk yardım dağıtacağını duyurdu.


FEDERAL HÜKÜMET HALKI ENERJİ YOKSULLUĞUNA HAZIRLIYOR, ANCAK ALMANYA POLONYA’YA OLDUKÇA FAZLA RUS GAZI İHRAÇ EDİYOR

Ralf WÜRZBACHER
Junge Welt

“Yardım edin, gazımız bitiyor!” Federal hükümet yetkilileri, insanları ısıtma ve soğuk su duşlarının azaldığı bir sonbahar ve kışa hazırlarken komşu Polonya’da kış endişesiz bekleniyor. Orada, gaz depolama tankları yüzde 97’nin üzerinde dolu ve bu, Avrupa Birliği içindeki en yüksek ikinci değer. Gaz Altyapısı Avrupa (GIE) birliğinden elde edilen güncel verilere göre, sadece Portekiz yüzde 100 sorunsuz bir şekilde önde, Danimarka ise neredeyse yüzde 80 ile önemli bir mesafede üçüncü sırada yer alıyor. Çok geride, yüzde 62’nin biraz üzerinde bir dolum seviyesi ile Almanya kasvetli orta alanda yer alırken, AB’nin toplam kapasitesi yüzde 59’u buluyor.

Ancak görünürde bir iyileşme yok, tam tersine: Federal Ekonomi Bakanı Robert Habeck (Birlik 90/Yeşiller), Rusya’dan zaten durgun olan akışın yakında tamamen duracağından korkuyor. Kuzey Akım 1 boru hattı üzerinden yapılan teslimatlar, Rusya karşıtı yaptırımların ardından Kanada’da sıkışmış olan bir Siemens türbininin getirilememesi nedeniyle şimdiden küçülmek zorunda kaldı. Ve 11 Temmuz’dan itibaren Baltık Denizi boru hattı üzerinden taşıma, başlayacak olan yıllık bakım nedeniyle tamamen duracak. Çalışma tamamlandıktan sonra akışın devam edip etmeyeceğini göreceğiz. Habeck, Kremlin Şefi Vladimir Putin’in Almanya’da fiyatları yüksek tutmak ve böylece “Ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” için uzun vadede muslukları kapalı tutabileceğini düşünüyor.

Peki aylardır Rus Gazprom grubundan doğal gaz satın almayan Polonya sınırsız kaynaklara sahip olabilirken, Federal Almanya Cumhuriyeti Putin’e atfedilen sinsi planlara neden bu kadar duyarlı? Bunun bir cevabı biraz rahatsız edici: Aslında Varşova, ihtiyaçlarını karşılamak için Rusya’dan büyük miktarlarda gaz almaya devam ediyor, ancak doğrudan değil, Almanya üzerinden. Enerji hizmet sağlayıcısı Gascade’in rakamlarına göre, yalnızca 2022’nin ilk yarısında, Yamal-Avrupa hattı üzerinden Almanya’dan Polonya’ya 20 terawatt saat (TWh) akış gerçekleşti. Bu bile tek başına Polonya’nın rezerv kapasitesinin yarısına ve 2021’in ilk altı ayında Batı Sibirya’dan Belarus üzerinden Mallnow’a, Brandenburg’a uzanan boru hattıyla taşınan toplam doğal gaz miktarının yüzde 13’ünden fazlasına tekabül ediyor.

Gascade Gastransport GmbH, Mallnow’da gazın Jagal boru hattı aracılığıyla yerel Alman şebekesine iletildiği bir kompresör istasyonu işletmekte. Ama sınırı geçmenin bir yolu da var çünkü Jamal her iki yönde de çalışıyor. Ancak son zamanlarda Mallnow, doğuya giden tek yönlü bir yolun başlangıç noktasıydı. Almanya’ya neredeyse hiç gaz akmadı, Polonya’ya ise çok aktı. İşler farklı gitseydi, yani normal olsaydı, Alman gaz depolama tesisleri yaklaşık yüzde sekiz daha dolu olurdu ve kıt emtia fiyatları şimdiki ve muhtemelen yakın gelecekte olduğu kadar astronomik olarak yüksek olmayacaktı.

Ana akım medya bu bağlantılar konusunda sessiz kalıyor. En son, nisan ayının sonunda Focus, “boru hattı paradoksu” hakkında bir haber yaptı: “Putin’in gazı şimdi Almanya üzerinden Polonya’ya akıyor.” Ancak makale olayları skandal olarak göstermekten çok uzaktı. Bu ülkenin vatandaşları yakında Ukrayna ile sözde dayanışma nedeniyle üşümek zorunda kalırken, Alman ithalatçılar, Polonya’ya aslında iç piyasaya yönelik gazı spot ve vadeli işlem piyasasında şişirilmiş fiyatlarla satarak bir servet kazanıyor.

Almanya’nın, Polonya hükümetinin Ukrayna savaşından önce formüle ettiği, doğudaki büyük komşusundan enerji politikası açısından bağımsızlık emellerini desteklediğini belirtmek gerekir. Gelecekte, Varşova, ihtiyaçlarının çoğunu, önümüzdeki ekim ayına kadar faaliyete geçmeyecek olan Norveç’te yeni inşa edilen Baltık Borusu aracılığıyla karşılamayı planlıyor. O zamana kadar ve geçen yıl Noel’den beri durum böyle, Alman depolama tesislerinden gelen Rus gazı kullanılacak. Habeck aynı amaç için kirli ABD kaya gazını ve Ortadoğu’daki despot şeyhlerden gelen petrolü kullanmayı tercih ediyor; sadece Rusya’dan daha fazla gaz alınmayacak. Alternatif olarak, Polonya’ya Jamal’i ek bir kaynak olarak normal operasyonlara döndürmesi için baskı yapabilir. Alman ihracatçılar bundan hoşlanmayacak, ancak bu ortalama tüketiciye yardımcı olacaktır. Yine de: “Özgürlük için donmak” (Joachim Gauck) belki bazıları için iç rahatlatıcıdır.

(Çeviren: Semra Çelik)


BORİS JOHNSON İSTİFA ETTİ AMA BRİTANYA İÇİN TEHDİT OLUŞTURMAYA DEVAM EDİYOR

Guardian
Başyazı

İyi haber şu ki, modern Britanya tarihinin en kötü başbakanı gidiyor. Kötü haber ise henüz gitmemiş olması. Boris Johnson, itibarı ve hükümeti yanı başında çökerken başbakanlıkta kalmak için sonuna kadar mücadele etti. Perşembe günü, 48 saatten az bir süre görevde olan bir bakan da dahil olmak üzere daha fazla bakan istifa edince, kaçınılmaz olana boyun eğerek Muhafazakar Parti liderliğinden istifa etti ve halefi seçilene kadar başbakan olarak kalacağını söyledi.

Johnson isteksiz ve nezaketsiz gitti. Başbakanlık binası önünde yaptığı konuşma hem neşeli hem de acıydı. Konuşmasında başbakan olarak yaptığı yanlışlardan dolayı pişmanlık duyduğuna dair herhangi bir şey ya da üç yıl önce kendisini bağrına basmak için acele eden bir partinin şimdi neden ondan kurtulmak için acele ettiğine dair bir farkındalık ibaresi yoktu. Partisine ve ülkeye zarar verme kapasitesi henüz sona ermedi.

Johnson, başbakanlıkta çalkantılı üç yıla önderlik etti. Bu çalkantıların bir kısmı, gazetecilik ve siyasetteki geçmiş davranışları nedeniyle tamamen öngörülebilirdi ve kendi hatasıydı. Bazılarına ise kendisi de dahil olmak üzere çok az kişinin öngördüğü sismik küresel olaylar neden oldu. 2019’daki seçim zaferine yardımcı olan karizmasının ticaretini yaptı, ancak Brexit örneğinde görüldüğü gibi, yönetime yaklaşımı asla ciddi ya da stratejik değildi. başbakan olarak sergilediği tutum beceriksiz, yozlaşmış ve utanç vericiydi. Aylar önce gitmesi gerekirdi.

Britanya halkını anladığını iddia etti ama son haftaların da gösterdiği üzere, onların ahlaki değerlerini asla paylaşmadı ya da anlamadı. Bir parlamento lideri gibi değil, bir başkan gibi davrandı. Kolektif müzakere ve icra yoluyla değil, kampanya yöntemiyle yönetti. Yandaşlarını ödüllendirerek ve bağışta bulunanlarla anlaşmalar yaparak makamını kötüye kullandı. Sonuna kadar, doğru bir soruya doğru bir cevap vermedi. Altı yıl içinde üç Muhafazakar Parti hükümetini yıktı ve Britanya’nın uluslararası itibarına büyük zarar verdi. Parti ve Britanya halkı nihayet ondan kurtuldu.

Perşembe günü Johnson, alçakgönüllülükten ya da kendisinden başka herhangi bir şeyle ilgilenmekten yoksun, meydan okuyan ve önemsiz bir konuşma yaparak ayrıldı. Bakanlarının Pincher olayı nedeniyle istifa etmesi için istifa öncesi yaptıkları taleplerini “eksantrik” diyerek bir kenara itti. Milletvekillerinin endişelerini küçümseyerek “sürü içgüdüsü” olarak değerlendirdi. Ve halefine “Sana elimden geldiğince destek vereceğim” şeklinde üstü kapalı bir tehdit savurdu. Muhafazakar milletvekilleri Johnson’ın kendileriyle ilgilenmediğini ya da kendilerine sadakat göstermediğini şimdiye kadar öğrenmedilerse, hiçbir şey öğrenemeyecekler demektir.

Bunun yerine Johnson kendisini ihanete uğramış bir lider gibi gösterdi, hatta Muhafazakarlardan sanki bir şekilde onun bir parçası değilmiş gibi “o parti” diye bahsetti. Hiçbir özür ifadesi, hiçbir bakana teşekkür kelimesi ve en ufak bir başarısızlık kabulü yoktu. Tüm bunlar, Johnson’ın 2019’da Muhafazakarlara verilen oyların parti için değil, tamamen kişisel bir yetki olduğunu iddia etme  girişimleriyle aynı doğrultuda. Bu hafta, görevden alınması halinde erken seçime gidileceği tehdidinde bulunmasının ardından da bu yanlış iddia yatıyordu. Bu tehlikeli, neredeyse Trumpvari bir söylem ve muhtemelen ne bu söylemin ne de kendisinin sonunu görmüş olacağız.

Bu hafta yaşananların Muhafazakar Partide yarattığı şok çok büyük olacak. Partinin nasıl ve hangi lider altında gelişeceği yakında netleşmeye başlayacaktır. Ancak bu süreç kolay olmayacak ve kolay olmaması da gerekiyor. Johnson, Brexit milliyetçiliği, aktif hükümet, yüksek borçlanma ve kendi kişiliğine dayanan kendine özgü bir muhafazakarlık yarattı. Çok az sayıda Muhafazakar milletvekili ve potansiyel adayların çok azı bu yaklaşımı paylaşıyor. Yeni lider aynı zamanda ülkenin genelinden daha beyaz, daha zengin, daha yaşlı ve daha güneyli olan Muhafazakar üyeler tarafından seçilecek. Bu parti için bir dönemeç noktası.

Johnson her zamanki gibi kendisi dışında pek çok şeye kayıtsız bir halde gidiyor. Ancak aslında bir anlamda Johnson henüz gitmedi. Bugün hâlâ başbakan. Perşembe sabahı tam da kendi istifasını hazırladığı sırada kabinesini yeniden kurdu. Muhtemelen ekim ayındaki Muhafazakar Parti konferansına kadar kalmayı planlıyor. Önceki başbakanlar döneminde bu tür geçişler nispeten tartışmasızdı. Johnson için durum böyle değil ve bunun basit bir nedeni var. Onlara güvenilebilirdi. Ona ise güvenilemez. İşçi Partisi, Johnson’ın kalmaya çalışması halinde güven oylaması tehdidinde bulunmakta haklı. Muhafazakar Partinin, Johnson’ı kesin olarak kovmak için hızlı ve acımasızca hareket etmesi gerekiyor.

(Çeviren: Dış Haberler Servisi)


SERMAYENİN KORUYUCULARI

L’Humanité
Başyazı

Fransa’da enflasyon hızlanmaya devam ediyor; haziran ayında yıllık enflasyon yüzde 5.8. Eylül ayında ise yüzde 6.8 olması bekleniyor ve bu duracak gibi görünmüyor. İşçi sınıfı ve emekçiler için savunulamaz bir durum. Hükümet sözde bir değişim sağlamak amacıyla, halkı fiyatlardaki patlamadan korumak için yaklaşık 25 milyar avro harcayacağını garanti ediyor. Bu meblağın, 2021 sonbaharından bu yana “enerji çekleri” ve diğer yakıt indirimleri yoluyla ödenen 25 milyara eklendiği söyleniyor.

Yani 50 milyardan fazla... Peki “Fransızların satın alma gücünü korumaya yönelik bu güçlü önlemlere kim karşı çıkabilir?​” diyor Başbakan Elisabeth Borne. Ve işte yürütme sözde somut eylemde bulunduğunda muhalifleri ideolojik “aşağılama” ile suçlayan eski taktikle karşı karşıyayız. Ve söz konusu olan, mecliste çoğunluğu elde etme konusundaki siyasi zorluktur. Ancak hükümet çekleri, ikramiyeleri, indirimleri ve muafiyetleri katlamaya hazır olsa da asgari ücretin, maaşların, emekli maaşlarının ve ödeneklerin artırılmasına kesinlikle karşıdır. Ve durumu değiştirecek olan, (on yıldır dondurulmuş olan) devlet memurlarının gösterge puanında yapılacak yüzde 3.5’lik artış (enflasyonun altında) değildir.

“Çek” politikası, sürdürülebilir olmaması ve ailelerin kendilerini geleceğe yansıtmalarına izin vermemesinin yanı sıra, bundan yararlananlara bir lütuf imajı yansıtma özelliği de taşımaktadır. Üstelik bu “iyilik”, işçiler, aileler ve emekliler için bütçe kemer sıkma politikalarını meşrulaştırmak üzere daha fazla borç geri ödeme şantajına yol açacaktır. Tersine, asgari ücretin 1500 avroya yükselmesi, aynı zamanda maaşlar, emekli maaşları ve sosyal asgari ücretlerdeki artış, insanlara düzgün bir şekilde yaşamanın yollarını vererek, insanların sosyal faydasını ve haysiyetini tanımayı mümkün kılıyor. Bu, sermaye kârlarını ve hissedar temettülerini korumaya yönelik baskın mantığın kırılması anlamına gelir.

Macron, ilk beş yıllık görev süresinin bir uzantısı olarak, toplumun geri kalanına ve gezegene maliyeti ne olursa olsun sermayeyi korumayı amaçlıyor.

(Çeviren: Diyar Çomak)

ÖNCEKİ HABER

Pervin Buldan'ın babası Halis Yüzer hayatını kaybetti

SONRAKİ HABER

Beşler mezarları başında anıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa