Melih Yıldız: Her yaşam deneyimi sanatçının yaratıcılığını etkiler
Melih Yıldız “Aklın Uçurumunda-Psikoloji Dünyasından İzler” isimli kitabını anlattı.

Fotoğraf: Kadir İncesu
Kadir İNCESU
Melih Yıldız, Parma Kitap tarafından yayımlanan, “Aklın Uçurumunda-Psikoloji Dünyasından İzler” adlı kitabında edebiyatımıza iz bırakmış isimlerin yaşam öykülerinin pek de bilinmeyen yönlerine ışık tutuyor. Mazhar Osman ile Neyzen Tevfik’in karşılaşması, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bahçesindeki o meşhur heykelin yapılış hikayesi sizin de ilginizi çekecektir mutlaka… Kahramanlarından birinin Ara Güler olduğu, “Akıl Hastanesine Düşen Akıllılar” başlıklı yazı da ilginç. “Aklın Uçurumunda”, Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet, Şükûfe Nihal, Ahmet Haşim, Fahri Celal, Fikret Mualla, Peyami Safa ve Sunay Akın üzerine belki de ilk kez bir arada bulacağınız bilgiler yer alıyor. “Tren Öyküleri” adlı bir derlemesi ile “Konuşan Oyuncaklar” adlı bir de çocuk kitabı olan, KE dergisi ve KE çocuk dergisi yazı işleri müdürlüğü de yapan Psikolog Melih Yıldız ile konuştuk.
"KİTAP OKUDUĞUM BÖLÜME BİR SAYGI DURUŞUDUR"
Anlattığın isimlerin yaşamlarının sendeki etkisi ne oldu?
Üniversitede psikoloji bölümünde eğitim aldım; yüksek lisansımı da bu alanda yaptım. Bölümümü isteyerek tercih ettim. Çok sevdiğim mesleğimin yazarlığıma da katkısı olduğunu söyleyebilirim. Çünkü psikoloji okuyan bir kişi insan davranışlarını detaylıca gözlemleyebilir. Yazarlar da psikologlar gibi detaycıdır. İyi betimleme yapabilmek için iyi bir gözlemci; farklı konulara eğilebilmek için de detaycı olmak gerekir. Akademik eğitimim bu özelliklerimi besledi. “Aklın Uçurumunda”da, yolu bir şekilde psikoloji dünyasından geçen isimlerin hikayelerini anlatıyorum. Bundan sonraki kitaplarım da belli bir tema üzerine olacak. Daha önce yazdığım bir çocuk kitabım var ama bu alanda yazdığım ilk kitabım olan “Aklın Uçurumunda”nın psikoloji teması üzerine çıkması aslında okuduğum bölüme bir selam gönderme, saygı duruşudur. Bu temada yazılmış pek bir şeyin olmadığını görerek bu hikayelerin peşine düştüm.
Seni bu yazıları yazmaya yönelten düşünce neydi?
Tabii ki uzun bir araştırma sonucunda kaleme aldığım hikayelerin oluşum sürecinde heyecanlandığım bir hikaye başka bir hikayeye sürükledi beni. Çok heyecanlandım, merak ettim. Bu duygular “Aklın Uçurumunda”yı yazmaya itti beni. Her hikayeden etkilendim desem yeridir. Çünkü beni etkilemeyen, sırf psikolojide yeri var diye hiçbir hikayeyi kaleme almadım. Ancak mesleğimin üstatlarından çok etkilendim tabii ki! Keşke onların yerinde ben olsaydım dedim. Özellikle Mazhar Osman’ın bu ülkeye kattıkları görmezden gelinemez. Efsane bir isim olmasının altındaki mücadeleden çok etkilendim. Hiçbir başarının kolay elde edilmediğini gördüm.
"BENİ ETKİLEYEN HİKAYELERİ KALEME ALDIM"
Nasıl bir araştırma süreci yaşadın?
Uzun bir araştırma süreci oldu. Birçok efemera geçti elime, onlarca kitap okudum, kütüphaneler gezdim, fotoğraflar taradım... Bir hikaye başka bir hikayeyi doğurdu. Tabii ki okuduğum birçok kitapta aradığım bilginin hiçbir izine rastlamadığım da oldu. Ancak araştırmaya devam ettim. Bu süreçte psikoloji dünyasında geçen hikayelerin dışında bambaşka hikayelerin de izini sürdüm. Böylece yeni yazacağım kitapların temaları da zihnimde şekillendi. “Aklın Uçurumunda”da beni etkileyen hikayeleri kaleme aldım. Bilinen hikayelerin dışındaki olayları, kişileri anlatmak istedim.
Bence de yazılarının odak noktası, bilinmeyenleri anlatman… Birkaç örnek verir misin, “Bilinen hikayelerin dışındaki olayları, kişileri anlatmak istedim,” cümleni destekleyecek?
Mesela Rodin’in Düşünen Adam heykelinin hikayesini herkes bilir; ülkemizdeki heykelinin de hikayesini birçok kişi bilir ama ben heykele model olmuş kişinin hikayesini kaleme aldım. Kitaptaki hikayelerden çok bahsetmek istemiyorum ama bunun gibi Neyzen Tevfik’in, Nâzım Hikmet’in, Osman Fahri’nin, Fikret Mualla’nın, Ara Güler’in, Sabahattin Ali’nin, Sunay Akın’ın ve diğerlerinin pek bilinmediğine inandığım hikayelerini araştırdım. Kitapta geçen isimlerin biyografi kitaplarını, röportajlarını, şiirlerini, varsa gazete haberlerini okudum. Daha sonra topladığım bilgileri zihnimde harmanlayarak hikayelerini kurguladım. Ve on üç hikayeyle “Aklın Uçurumunda”yı okuruna teslim ettim.
CENAP ŞAHABBETİN’İN FOTOĞRAFI VE MAZHAR OSMAN’IN REÇETESİ
Kitabın görsel açıdan da zengin… C. Şahabettin’in fotoğrafı, Mazhar Osman’ın reçetesi… Kitabında yer vermediğin başka belgeler var mı?
Cenap Şahabbetin’in fotoğrafını ve Mazhar Osman’ın reçetesini bulduğumda çok heyecanlandım. “Fotoğraf acaba Cenap Şahabettin’in eline geçmiş miydi?” “Kimin albümünden çıktı da benim koleksiyonumda yerini aldı?” Bu soruları düşündüm hep ve geçmişe doğru bir yolculuk yaptım. Koleksiyonumdaki en önem verdiğim efemera ise kuşkusuz Mazhar Osman’ın reçetesi oldu. Düşünsenize bir hastasına yazdığı ilaçlar, neler yapması gerektiği bu reçetenin üzerinde yazıyordu. Kendimi bir an Mazhar Osman’ın asistanı sandım; yıllar sonra onun yazdığı ve dokunduğu reçeteyi elime aldım. Müthiş bir duyguydu... Müzayededen reçeteyi alabilmek için gece gündüz uyumadım. Sürekli takip ettim... Bu reçete benim olmalıydı, çünkü bu kitaba çok yakışacaktı. Sonunda da bu isteğimi gerçekleştirdim ve okurlarıma sunabildim.
"ÇOĞU İNSANIN EN MUTLU OLDUĞU DÖNEMİ ÇOCUKLUĞUDUR"
J. Amado’nun “Çocukluğum ana yurdumdur,” sözünü, kitabınızdaki yazılarınız ışığında nasıl yorumlarsın?
Toplumda herkes memleketine dönme arzusu içindedir. Bu aslında memleketine dönmek istemelerinden değil, çocukluklarına dönmek istemelerindendir. Çünkü çoğu insanın en mutlu olduğu dönemi çocukluğudur. Çocukluk insanın masum dönemidir. Bu dönemde dünyaya güzel bakmışızdır. Kişisel hırslarımız, anlamsız yarışlarımız, makam mevkii meraklarımız, mal mülk edinme heveslerimiz yoktur bu dönemde. O yüzden hep çocukluğumuza gidip, mutlu olmak isteriz. İnsan ana yurdunda mutludur...
Kahramanlarının özellikle çocukluk travmalarına dikkat çekiyorsun, yazılarında… Genel olarak, çocukluk travmaları kişinin geleceğini nasıl etkiler?
Gelişim, spermin ana rahmine ulaşmasıyla başlar. Annenin hamilelik sürecinde yaşamış olduğu mutluluk, sevinç, öfke, hüzün gibi duygularla çeşitli stresörler bebeğin tüm yaşantısını etkileyecektir. Sevgi ortamında büyümüş bir çocuk insanları sevmesini bilecektir, mutsuz ve sevgisiz bir ortamda yetiştirilmiş bir çocuksa mutluluğu nasıl yakalayacağını bilemeyecektir. Belki de mutluluğu yakalayabilmek için istenmeyen, kendine zarar verecek yollara sapacaktır. Tabii ki çocukların anne ve babadan ayrılıp, okula başlamalarıyla birlikte aileden aldıkları öz güvenle birlikte yaşadıkları olaylara karşı direnç gösterebileceklerdir. Çocukların yaşadıkları olaylara karşı gösterdikleri tutum belki de ileriki yaşantılarını derinden etkileyecektir. Aklın Uçurumunda’yı okuyanlar Neyzen Tevfik’in ya da Fikret Mualla’nın hikayesini okuduklarında ne demek istediğimi anlayacaklardır.
Çocukluk travmaları ile yaratıcı sanat arasında nasıl bir bağ olduğunu düşünüyorsun?
Bebeklik ve çocukluk dönemleri insanoğlu için son derece önemli. Gelecek yaşantımızı inşa ettiğimiz dönemlerimiz. Bu dönemlerimizde yaşadığımız acı tatlı yaşam deneyimlerimiz her şeyimizi olduğu gibi sanatsal yönümüzü de etkiliyor. Toplumda travmatik olaylar yaşamış olan kişilerin başarılı bir sanatçı olacağı görüşü hakim. Bu son derece yanlış bir tutum. Mutlu bir aile yaşantısı olan, hayatına etki edecek travmatik bir olay yaşamamış, doğru yönlendirilmiş kişiler de başarılı sanatçı olabilirler. Her yaşam deneyimi sanatçının yaratıcılığını etkiler ve bunun etkilerini de eserlerine yansıtır.
Evrensel'i Takip Et