12 Temmuz 2022 12:13

Tutuklu gazeteciler: Hakikati topluma ulaştırmaktan vazgeçmeyiz

Tutuklanan DFG Eş Başkanı Serdar Altan ve gazeteci Ömer Çelik, bedeli ne olursa olsun hakikati topluma ulaştırmaktan vazgeçmeyeceklerini dile getirdi.

Serdar Altan ve Ömer Çelik Fotoğraf: MA

Paylaş

DFG Eş Başkanı Serdar Altan, birlikte tutuklandığı Zeynel Abidin Bulut'a verdiği röportajda, "Bu kervan durmaz. Biz gazeteciyiz ve bu suç değil. Bedeli ne olursa olsun hakikati topluma ulaştırmaktan vazgeçmeyiz" dedi. Tutuklanan 16 gazeteciden Ömer Çelik'in meslektaşı Mehmet Güleş’e 28 Haziran’da yazdığı mektuba Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi “sakıncalı” diyerek el koymuştu. Çelik mektubunda, iktidarın baskılarına karşı gazetecilerin amasız, fakatsız ortaklaşarak direnmesinin önemine dikkat çekti.

Diyarbakır'da gazetecilik faaliyetlerinden kaynaklı 16 Haziran’da tutuklanan Xwebûn gazetesi editörlerinden Zeynel Abidin Bulut, birlikte tutuklandığı 15 meslektaşından biri olan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı Serdar Altan ile Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde röportaj yaptı. Bulut'un Xwebûn gazetesinde yayımlanan röportajında, gazeteciler yönelik operasyonun amaçları ve Kürt gazetecilerin karşılaştığı baskılar irdelendi.

ALTAN: AMAÇLANAN GERÇEKLEŞMEDİ

AKP-MHP'nin seçimlere daha rahat gitmek için bütün demokratik kurum ve sivil toplum örgütleri üzerindeki baskısını arttırdığına dikkat çeken Altan, "Toplumu tecrit altına almak ve susturmak istiyor. Bu planın temel esası ise basının susturulmasıdır" dedi. Bu plan çerçevesinde özgür basına karşı "darbe" yapılmak istendiğini söyleyen Altan, "Bu operasyonla basının büyük bölümünü tasfiye etmek ve susturmak istediler. Operasyonun kapsamına bakıldığında bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Tutuklanan arkadaşlar genelde görsel alanda ve farklı farklı kurumlarda çalışıyordu. Sadece tutuklamalar olmadı aynı zamanda çalıştıkları yerlerdeki ekipmanlara da el konuldu. AKP, tüm bunlarla toplumun da gözünü korkutmak istedi. Ancak amaçlanan gerçekleşmedi." 
 
AKP'nin özellikle özgür basından çok korktuğunu belirten Altan, "Çünkü bütün kötülükleri özgür basın tarafından teşhir ediliyor. Bundan kaynaklı gözü kara bir şekilde saldırıyor. Son yıllarda muhalif gazeteciler etkisizleştirilmişti. Sadece Kürt ve bazı sol gelenekten gelen basın kamuoyunun sesi oluyordu. Bu sesi de kısmak istediler" dedi.

"BU GÜNLER GEÇİCİ"

Kürt basın çalışanlarının 1990'lı yılardan bu yana baskı ve şiddete maruz kaldığını ifade eden Altan, "Arkadaşlarımız, sokak ortasında yaşanan katliamlara rağmen geri adım atmadılar. Bu baskılara karşı durdular ve her geçen gün daha da büyüdüler. 2011'de 'KCK' adı altında gazetecilere yönelik büyük bir operasyon yapıldı. 2016'da FETÖ gerekçesiyle ilan edilen OHAL'de onlarca Kürt basın kurumu kapatıldı. Bir tane açık yer bırakmadılar. Ancak yine de yeni yerler açarak yoluna devam etti. Dışarıdaki arkadaşlarımız da bu zulmün devam edeceğini düşünmemeli. Herkes kurumlarına sahip çıkmalı. En başta da gazetecilik değerlerine sahip çıksınlar. Bu zulme en büyük cevap olacaktır. Bu sahiplenme olursa bu zorlu günler de kolaylıkla atlatılır" şeklinde konuştu.

GAZETECİ ÖRGÜTLERİNE ÇAĞRI

Daha önce hakkında birçok soruşturma açıldığını ancak ilk defa tutuklandığını ifade eden Altan, "Ancak çok garipsemedim. Çünkü bu işi yapanlar her zaman böylesi bir durumla karşı karşıya kalabileceğini bilir. Yine de çalışmalardan koparılmak zor bir durum" diye kaydetti. Altan, kendilerine destek veren tüm meslektaşları ve çevrelere teşekkür ederek, şunları söyledi:

"Bugün tutuklu olabiliriz ancak bu devran böyle gitmeyecek. Dışarıdaki arkadaşlarımızın gönüllerinin bizimle olduğunu biliyoruz. Bunu yaptıkları eylem ve açıklamalarla gösterdiler. Bundan sonra işlerinin başlarına geçip, çalışmalarını daha da ilerletmeliler. İktidarın, çalışmalarından çok korktuğunu bilmeliler. Biz tutukluyuz ancak gençlerin bizim kalemimizi yerde bırakmayacaklarını biliyoruz. Bu kerwan durmaz. Apê Musa, Cengiz, Hafiz ve Ferhatların bıraktığı miras gençler tarafından sürdürülecek. Biz gazeteciyiz ve bu suç değil. Bedeli ne olursa olsun hakikati topluma ulaştırmaktan vazgeçmeyiz. Bütün basın kuruluşlarına bu hukuksuzluk karşısında daha fazla ses çıkarmaya çağırıyoruz."

GAZETECİ ÇELİK: YABANCISI OLMADIĞIMIZ EL DEVREYE GİRMİŞTİ

Diyarbakır'da Kürt gazetecilere dönük operasyonda 16 Haziran tarihinde tutuklanan 16 gazeteciden Ömer Çelik'in meslektaşı Mehmet Güleş’e 28 Haziran’da yazdığı mektuba Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi “sakıncalı” diyerek el koymuştu. Çelik mektubunda, iktidarın baskılarına karşı gazetecilerin amasız, fakatsız ortaklaşarak direnmesinin önemine dikkat çekti.

Ömer Çelik

Gazeteci Ömer Çelik'in el konulan ve "sakıncalı" bulunan mektubu şöyle:

"Tek başına bir selamdan çok ötesine yüklediğim, yüklemek istediğim sözcüklerle herkese merhaba. Farklı zaman ve mekanlarda kavrayabildiğim kadarıyla her şeyden öte yoldaşlık, sıcak bir merhabadır. Bir kez daha her ne kadar dışarının çok farklı bir yanı kalmasa da içeriden, duvarların, demir kapıların ardından iyi, doğru ve güzel olanın düşünü kurup, bunun için yola düşenlere selam olsun.

"YARGI SEYYAR GİYOTİN’E DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ"

Malumunuz 20 yıldır yönettikleri ülkeyi, izledikleri politikalarla yangın yerine çeviren, uçuruma sürükleyen AKP iktidarının kontrolündeki kolluk ve tanımlamanın birazdan aktaracaklarımla tam anlamıyla örtüşeceği gibi Seyyar Giyotin'e dönüştürülmüş bir yargı pratiği-klasiği ile gazetecilere yönelik saldırının son örneği olduk. Halka, topluma karşı olan sorumlulukla eşik bekçiliğini kabul etmeyen, her koşulda gerçeğin, hakikatin izinde yürümüş, duyurmuş Kürt gazeteciler, özgür basın mensupları olarak bugüne dek hedef olduğumuz saldırılar tarihte yer aldığı gibi çokça. Fakat bir örneği görülen Gülen Cemaati eliyle ‘KCK’ adı altında yapılan operasyona benzer şekilde maruz kaldığımız emniyet-yargı adalet mekanizmasının geldiği nokta itibariyle; üzerinde durulması, anlaşılması gereken özellikler taşımakta hepimiz açısından.

Bizler, polis marifetiyle baskın yapılan evlerimizden alınıp emniyete götürülürken ve soruşturmanın 'Gizli' olduğu söylenerek ne biz ne de avukatlarımız hangi gerekçe ile gözaltına alındığımızı bilemezken, havuz medyasına el atından kimi yalanların 'bilgi' diye servis edildiğini öğrendik. Sözde iktidarın izlediği politikalar konusunda toplumda karşıt algı oluşturmakla suçlanıyorduk. Ama diğer yandan bizlere ilişkin algı oluşturmak maksadıyla yabancısı olmadığımız el devreye girmişti bile.

SOKAKTAKİ YURTTAŞ KUMPASA DÂHİL EDİLDİ

 

Peki, farklı kentlerde yapılan operasyonlarla gözaltına alınan, davet edilmemiz halinde emniyete, savcılığa gitmekten kaçmayacak bizler mimlendik? Dışarıya yansıyan ve bizlere dair belgeleri tam olarak bilmek zor. Fakat, soruşturmayı takip eden meslektaşlarımızın gözünden kaçmadıysa şayet; biz 22 kişi arasında algı oluşturmakla suçlananlardan birisi de prodüksiyon şirketinde iki ay süre ile yemek yapmış bir ablamız ile sokakta duruma dair düşüncülerini, tepki ve eleştirilerini dile getirmiş bir genç. Yemek yapan ablayı Kocaeli'nden getiren polislerin, gurbette, Isparta'da da babası olan İhsan neden gözaltına alındığını bilmeden geçirdiği dört günün ardından gözaltı süremizin ikişer kez uzatılması için götürüldüğümüz adliyedeki savcılık katında tanışmış olduk böylece. Sokaktaki yurttaşın ta kendisi olan İhsan, dile getirdiği tepkileri devlet tarafından tehditkar görülmüş olacak ki kurulan kumpasa dahil edilmiş.

SAVCININ TUTUMU

Gözaltında tutulduğumuzun 8'inci gününde savcılığa sevk edildiğimizde, bizlere kurulan kumpastan dönüleceğine dair inanç, hiç birimizde yoktu. Nedeni de soruşturmayı yürütmekle görevlendirilen savcının dosyaya ilişkin avukatlarımızla bilgi paylaşmaya kaçınmasıydı. Bismil Cumhuriyet Savcısı iken geçici olarak Diyarbakır Adliyesi'nde görevlendirilmesi ve dosyamızın kendisine verilmesi ise işin asıl önemli kısmıydı. Özel bir görevlendirme yapıldığını anlamak zor değildi. Nitekim odasına girdiğimizde, karşılaştığımız tablo duvarındaki ve masasındaki objelerde ağırlığı artırılmak istenmiş; beyaz bluzu, kırmızı renkli ceketi ve ay yıldızlı kolyesi ile kadın cumhuriyet savcısının düşmanca bakışlarıydı. Ve o bakışların gerisinde adaleti bulmak mümkün değildi.

KARŞILAŞTIKLARIMIZIN TRAJİKOMİK BİR DİĞER YÖNÜ

Bize yöneltilen suçlamalara verdiğimiz tüm yanıtların beyhude bir çaba olduğunu anlamak ise pek uzun sürmeyecekti. Yaklaşık 24 saati bulan sorgu işlemleri sırasında savcının evinde gözaltına alınan kameraman bir arkadaşımızı, Cizre'den Diyarbakır'a dönerken, kent girişinde gözaltına almalarına rağmen; kaçarken yakalandıklarını öne sürdüğü diğer iki arkadaşımızdan biriyle karıştırması ve avukatları o olduğu konusunda ikna etmeye çalışması ise karşılaştıklarımızın trajikomik bir diğer yönüydü. Sorgusu tamamlanan her birimizin ardından savcının odasına girip çıkan polis amirinin telkinleri sonucunda adli kontrol talep edilen bir arkadaşımız dışında yemek yapan abla ve İhsan dahil diğer 21 kişi tutuklanmamız talebiyle mahkemeye sevk edildik.

GAZETECİLER DUVARIN ARKASINA KONULDU

Mahkeme salonundaki durum çok farksız değildi. O gün nöbeti olmamasına rağmen ne tesadüfse! dosyamıza bakan hakimin kararıyla 16 gazeteci, sunucu, kameraman, prodüksiyon şirketi yöneticileri tutuklanıp, duvarların arkasına konuldu. Emniyet ve adliyede maruz kaldığımız kötü muamele; tüm sorgu işlemleri boyunca adliye otoparkında çevik kuvvet polis otobüsü içerisinde savcılık talimatıyla tutulmak istenmemiz; bu durumun Diyarbakır Barosu'ndan Başsavcılık nezdinde görüşmeleri sonucu geri çekilmesi vb. Hukuksuz yaklaşımlar ise perdenin gerisinde kalanlar.

MESLEĞİN ONURUNA SAHİP ÇIKMAK…

Tüm bu hukuksuzluklar sarmalı içerisinde kolluk ve yargıya kanunları, yasaları, sözleşmeleri, adaletin kendisini bizlerle birlikte anlatmaya çalışan avukatlarımız ile birlikte Diyarbakır Barosu, ÖHD, İHD, TİHV'li avukatlara, onların yanı sıra bizler şahsında gazeteciliğe, hakikate sahip çıkan, destek veren, sesimiz olan tüm meslektaşlarımıza sonsuz teşekkür ediyoruz her birimiz. Bilinmesinden, duyulmasından, yayılmasından korkulan hakikatleri yeni ‘sansür yasası’ ile giyotine yatırmaya çalışan bir iktidar karşısında bir arada olmak, mesleğin onuruna sahip çıkmaz hepimiz için artık elzem. Dünden bugüne yaşananlar, yaşadıklarımız, yaşayacaklarımız karşısında ırk, dil, din, kimlik tuzaklarına, komplolara alet olmadan cesaret gösterip, ne kadar güçlü ses çıkarabilirsek; hakikatin ışığına o kadar yaklaşıp bunu toplumun kendisiyle ülkenin dört yanına yayabiliriz ancak. Bunu başarabilmenin mümkün olduğu ve çok uzak olmadığı inancıyla hoşça kalın."

Gazeteci Ömer Çelik, tutuklu bulunduğu Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde geçtiğimiz hafta, Diyarbakır 2 No'lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi'ne sevk edilmişti. (MA)

ÖNCEKİ HABER

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde hukuksuz atama

SONRAKİ HABER

Fındık bahçesinde ot biçerken elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa