Cezaevlerinden hasta tutuklu mektupları: Adı konulmamış ölüm cezasının infazı
Gazetemize Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan gelen mektuplarda konu insan onuruna aykırı ‘hasta mahpusluk’ ve adalet arayışı için ölüm orucunda olan insanlar.
Fotoğraf: DHA (Arşiv)
Gazetemize neredeyse her gün cezaevlerinden, emekçilerden, kısaca sesini duyurmak isteyen herkesten mektuplar gelir. Geçtiğimiz günlerde 2 yeni mektup daha Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan geldi. Konu ise insan onuruna aykırı ‘hasta mahpusluk’ ve adalet arayışı için ölüm orucunda olan insanlar.
BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN
Gelen mektupların sahibi Silivri Kapalı İnfaz Kurumunda olan Avukat Barkın Timtik. Timtik, hasta mahpusluk hakkında daha önce binlerce kez basın açıklaması yapılmış olmasına rağmen sonuç alıcı faaliyetin hayata geçirilemediğine değindi. Daha öncesine Ali Osman Köse’nin sağlık durumu hakkında yazdığını ama bugün hastalığı Köse’den daha da ilerlemiş, kanser hastası Hasan için yazması gerektiğini anlatan Timtik; “Bir yıl içinde Hasan’a ne oldu, nasıl böyle bir hızla ilerledi hastalığı ve durum bilindiği halde hâlâ nasıl içeride tutulmaya devam edilebiliyor? Bunun cevabını hapishanelere ve halkın sorunlarına karşı sürekli halde seçimlere havale eden fakat sonuç alıcı bir mücadeleden uzak duran siyasi ve genel ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ kayıtsızlığıdır diye düşünüyorum” diyor.
‘SİBEL VE GÖKHAN ÖLÜM ORUCUNDA’
Bu suskunluk perdesini aralamaya çalışan 2 tutsağın, Sibel Bağlaç ve Gökhan Yıldırım’ın sağlıklı bedenlerini ölüm orucuna yatırdıklarını anlatan Timtik, “Sibel Bağlaç bugün itibariyle tam 213 gündür, Gökhan Yıldırım 207 gündür anayasal hak talepleriyle, yaşam, adalet, sağlık, işkence görmeme (tecrit) haklarımız için dört duvar arasında ölümün sarsıcılığıyla direniyorlar. Eylem sonuç alır mı almaz mı? Bu tali bir konu çünkü hapishanedeki insanların yapabilecekleri, seslerini duyurabilecekleri çok az imkan var” diye söylüyor. Bu durumların yok sayınca yok olmadığından bahseden Timtik, “Bu iktidarın ahlak ve sorumluluk anlayışına uygun olabilir. Ancak sol değerlere sahip, sosyalist, demokrat kimliği taşıyan hiçbir kişiye, kuruma, partiye, örgüte, derneğe bu yaklaşımı yakıştırabilmek mümkün değildir” diyor.
‘HASTA TUTSAKLIĞIN HER ANI İŞKENCE’
Mahpusluğun başlı başına insan bedenine ve ruhuna aykırı bir ceza olduğunu dile getiren Timtik, “Fakat hasta tutsaklık her anı işkence olan bir bela” diye betimliyor. Hapishanelerin bugün iktidara muhalif binlerce devrimci, demokrat ya da eleştirel beyanlarda bulunmuş insanlarla dolu olduğunu söyleyen Timtik, “Sağlığınız yerindeyse bile hapishanelerde bir süre sonra hasta olmamak işten değildir. Fakat hasta olduğu biline biline tutuklanmış Hasan Karapınar’ın, daha bir yıl geçmeden hastalığının dördüncü evreye varması, buna rağmen hâlâ tahliye edilmemesi ‘ipsiz idam’ ya da adı konulmamış bir ölüm cezasının infazı değilse nedir?” diye soruyor.
‘TALEPLERİNİN KARŞILANMASI ANAYASANIN VE MEVCUT YASALARIN UYGULANMASI DEMEK’
Mektubunun devamında, ölüm orucunda olan Sibel ve Gökhan’ı şöyle anlatıyor Timtik: “Sibel, zihinsel engelli çocukların öğretmeniyken bir sonraki KHK ile meslekten ihraç edilmeyi beklemeden istifa edip Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın süresiz açlık greviyle ölmemeleri için, onların özgürlükleri için mücadele etmeyi seçmiş bir kamu emekçisi. Gökhan ise uyuşturucu ve her türlü yozlaşma biçimleriyle tanışmış yoksul bir halk çocuğuyken devrimcileşmiş ve tüm halk çocukları için aydınlık ve temiz bir dünya için mücadeleyi seçmiş. Taleplerinin hemen karşılanması Anayasa’nın ve mevcut yasaların uygulanması demek sadece.”
‘KİMSENİN HUKUKİ GÜVENCESİ YOK’
Tutsak olduğu için elinden mektup yazmaktan daha fazla bir şeyin gelmediğini söyleyen Timtik; “Hapishaneler bugün, iktidara muhalif binlerce devrimci, demokrat ya da sadece eleştirel beyanlarda bulunmuş, mesleğini icra etmiş insanlarla dolu. Yaşları 90’ı bulan askerlerden, bağırsakları dışarda, yüzde 92 engelli ve yardım yataklık iddiasıyla tutsak edilmiş insanlara varana dek” diye anlatıyor. Artık hiçbir insanın hukuki güvenliği, güvencesi olmadığını dile getiren Timtik; “Geçmişte hukuki güvencemiz yoktu veya vardı denilse de bu şekilde keyfilik ve belirsizlikle ilerlemiyordu yargısal süreçler. Alışmamamız, kanıksamamız gereken bir durum; fakat o kadar çok tekrar ediyor ki, artık basitçe ‘Anayasa’nın, hukukun iktidarca yok sayıldığı’nı herkes yüksek sesle söylüyor” diye anlatıyor mektubunda. Mektubunu “Bu nedenle başta onurlu yaşam hakkı için, adalet için, kitap için, tecrit işkencesine karşı, hasta tutsakların öldürülmemesi için, Sibel ve Gökhan’ın hayatta kalması için adalet taleplerinin dillendirildiği her yerde onları ve yaşamaları gerektiğini söyleyin lütfen” diye talebini ekleyerek sonlandırıyor Timtik. (İstanbul/EVRENSEL)
‘HAKLI, İNSANİ VE KARŞILANABİLİR TALEPLERİ KARŞILANMIYOR’
Sık sık gündeme gelen ya da getirilmeye çalışılan ‘hasta mahpusluk’ cezaevlerindeki sorunların başında geliyor. Gazetemize cezaevlerinden gelen mektuplarda bu konulardan sıkça bahsediliyor. Sibel ve Gökhan hâlâ ölüm orucuna devam ederken cezaevlerinden mektuplar gelmeye devam ediyor. Edirne F Tipi Cezaevinden Evrensel’e mektup yazan Ümit Çobanoğlu ve Gökhan Gündüz yazdıkları mektuplarda Gökhan ve Sibel’in yanı sıra hapishanelerdeki diğer sorunlara da değinmiş.
‘İKİ İNSANIN DAHA KATLEDİLMESİNE SEYİRCİ Mİ KALINACAK?’
Hapishanelerdeki 1600’ün üzerinde ölümcül aşamada ağır hasta tutsak bulunduğunun altını çizen Çobanoğlu, “Hapishanelerdeki hukuksuz eylemlerin son bulması için direnen Sibel ve Gökhan bu hasta tutsakların tedavileri için tahliyelerini talep ediyorlar” diyor gönderdiği mektupta. Bunların yanı sıra Çobanoğlu, “Sibel ve Gökhan; hapishanelerde kitap ve yayın hakkının gasbına, sohbet ve tedavi hakkının gasbına son verilmesini talep ediyorlar. Tecriti ağırlaştıran uygulamaların kaldırılmasını istiyorlar. Bu derece haklı, insani ve karşılanabilir taleplerin karşılanmayarak, iki insanın daha katledilmesine seyirci mi kalınacak” diye soruyor.
‘İKTİDARIN ALIŞILDIK BASTIRMA YÖNTEMİ’
Mektubunda Sibel ve Gökhan’ın cezaevinde olma sebeplerini eleştiren Gündüz, “İkisinin de ‘affedilemez, büyük suç’ları aynı: Halk muhalefetinin içinde yer almak” diyor. Sibel ve Gökhan’ın genç ömürlerinin pervasızca çalınmasına karşı direndiklerini söyleyen Gündüz, “Onların suçu: KHK’lerle işlerinden atılan Yüksel’de direnen memurlarla dayanışma içinde olmak; yıkımlara, mafyaya karşı mahalle direnişini desteklemek. Başka herhangi bir eylemle suçlanmadıkları halde gizli tanık komplosuyla haklarında onlarca yıl hapis cezası verildi, ki bu iktidarın alışıldık bastırma yöntemlerinden biridir” diye anlatıyor. (İstanbul/EVRENSEL)