Zamlara karşı mücadele edilebilir mi?
Eğitim, talep eden herkese eşit mesafede ve parasız olmalıdır fikrinin tam olarak hangi kısmı, ekonomik kriz koşullarında kendisinden tavizler verilmeye açık hale getiriliyor?
Görsel: Pixabay
Deniz SOLDURMAZ
İstanbul
Ülkenin içinden geçtiği ekonomik krizin yükünün bütünüyle işçi ve emekçi halk kesimlerinin sırtına yıkılmış durumda olduğu, dergimizin sayfalarında son birkaç yıldır çok kez okuduğumuz, tartıştığımız bir olgu. Kapitalizmin krizinin gençlik kesimleri için de ağırlığının, tek adam iktidarının ajandasına bağlı ekonomi politikalarıyla daha da katmerleştiği malum. Dergimizin belki de uzun zamandır ana gündemini oluşturan ekonomik sorunları her gün, yaşamın her alanında deneyimliyoruz. TÜİK’e göre dahi artık %80’lere dayanmış olan enflasyon, Türkiye gençliği için temel ihtiyaçların bile karşılanamaz seviyeye geldiği -yine dergimizin sayfalarında son dönemde tartıştığımız gibi- eğitim hakkının fiilen gasp edildiği bir gerçeklik yaratıyor. Özellikle üniversite gençliği için kelimenin en doğrudan anlamıyla okula gidebilmek barınma, beslenme, ulaşım gibi en temel ihtiyaçların karşılanmasıyla mümkünken bu üç alanda özellikle son 1-2 yıldaki zamlar, bu ihtiyaçları karşılanamaz noktaya getiriyor.
ÜCRETLERE, BURSLARA YAPILAN ZAM ERİYOR
Özellikle büyükşehirlerde ev kiraları son 1 yılda birkaç katına çıkmışken, devlet yurtlarının kapasitelerinin yetersizliği ciddi bir barınma sorunu yaratıyor. Durum buyken, var olan ihtiyacı karşılamak ve sorunu çözmek için yeni yurtlar yapma, yurtların kalitesini artırma ve bu hizmeti ekonomik kriz şartlarında en ucuza -hatta bizce bedavaya- vermesi gereken devlet ne yapıyor? KYK yurt ücretlerine, enflasyon oranında, %80 yapıyor. Böylece yurt ücretleri 800 liraya kadar çıkarken, KYK burs ve kredilerinin ise 850 TL olduğunu hatırlatmaya gerek yok. Üniversite yurtları da farksız değil. Yurt ücretlerine %70 oranında zam yapan ODTÜ, üniversitelerin de yeni dönemde takınacağı tutumu gösteriyor. Devlet kurumu TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranına göre gelen ücret zamları karşısında devlet yurtlarına yapılan zamlar bu zammı zaten eritiyor, gençler enflasyona karşı ezdiriliyor. Yani gençlik kesimlerinin yaşamından alırken kepçeyi bol tutan iktidarın vermek konusunda ise gönlü bol değil.
Şimdi şöyle bir soruyu ortaya koymak ve hep birlikte cevaplamak gerekir. Eğitim, talep eden herkese eşit mesafede ve parasız olmalıdır fikrinin tam olarak hangi kısmı, ekonomik kriz koşullarında kendisinden tavizler verilmeye açık hale getiriliyor? Birçok açıdan para ödenmeden erişilemeyen bu hak, bir de üzerine krizin tüm yükünün boca edilebildiği kadar açık ve savunmasız hale nasıl getirilebiliyor? Ve hatta Erdoğan’ın son açıklamasıyla birlikte, aynı muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı iktidarına ötelediği vaat gibi, ihtiyacı olan herkese verilmediğinden geri ödemeli bir kredi olan paranın yalnızca faizini silmek, bir yeter adım olarak gösteriliyor?
TALEPLER MÜCADELESİ EN GERÇEKÇİ YOLDUR
Bu sorulara daha pek çok başlık eklenebilir. Ama esas olarak, kriz, zamlar ve gençliğin temel hakları, ihtiyaçları bakımından ortaya konulabilecek ilişkinin açığa çıkarılması adına bu soruların bizi bir çözüme, mücadele formülüne götürmesi gerekir. Bu formülün en temel denklemi ise, Türkiye gençliğine tutulan adisyondaki hemen hiçbir giderin bize ait olmadığı, ancak bu kabarık hesabın Türkiye’nin yerli ve yabancı kapitalist şirketleri tarafından yazıldığıdır. Hal böyle olunca, Türkiye gençliğine kazandığı hiçbir hakkın kolaylıkla elinde tutamayacağı, ancak bu borcun ödenmesi adına elindekileri birer birer rehin dükkanlarına vermek zorunda kalacağıdır. Evet biraz anımsadınız, nakit bir miktar para karşılığında eşyalarınızı rehin tutan ve geri alabilmek için misliyle para ödemek zorunda kaldığınız şu meşhur filmlerdeki rehin dükkanlarında olduğu gibi. Zira gençliğe ait ne kadar hak varsa, daha fazlasını rehin tutmak, kapitalistlerin yükünü hafifletiyor, ellerinde birikenler, yoktan var olanlar değil, bizim sahip olduklarımız ile oluşuyor. Bunu yapabilmek adına hem hükümet hem muhalefet partileri yoluyla elimizdekileri fazla göstermekten ya da çarpıtılmış yollarla daha azında, birkaçında yetinmeyi kanıksatmaktan da geri durulmuyor.
Öyleyse var olanla yetinmenin var olandan da vazgeçmek demek olduğu bir çağdan geçtiğimizin en görünür olduğu kriz koşullarında, daha ilerisini talep etmenin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Nitekim, üniversitelerde yemekhane ücretleri iki-iç katlara çıkarken de muhalif belediyelerin ulaşım zamlarında da, KYK ve üniversite yurt zamlarında da “Kriz var, enflasyon ortada, yapacak bir şey yok” diyenlere rağmen, hayır yapacak bir şey var. Tekeller kar rekorları kırarken, krizin yükünün bizim sırtımıza yıkılmasını reddetmek, çok bilmişlerin iddialarının aksine, akıl dışı olan yol değildir. Her geri adım attığında mevcut durumuna şükreyleyen, en makul olanın onu korumak olduğunu söyleyenlerin gerçekçi önerileri Türkiye gençliğini çıkmaza sürükleyen yoldur. En gerçekçi yolun çıkmaz olduğu bir yol olabilir mi? Hayır, krizin faturasını reddetmek ve sadece dünkü yaşamımız için değil, ondan da ilerisi için mücadele etmek gerçekçi olan tek kurtuluş yoludur. Nitekim bugün en acil taleplerimiz etrafında en geniş birliktelikleri kurmak ve en acil, belki en yerel taleplerimiz için verdiğimiz mücadeleyi bir adım ilerisi için bir dayanak haline getirmek için çabalamak ve buna kendi sınıfında, sırasında, atölyesindeki arkadaşıyla başlamaktan daha somut ve gerçekçi bir yol yoktur.