20 Temmuz 2022 13:04
/
Güncelleme: 12:07

Sağlıkta şiddetin önüne geçmek için ne yapmalı?

Sağlıkta kamusal hizmetin ve koruyucu sağlık uygulamalarının önüne çekilen bütün setlere karşı topyekûn bir mücadele hattı oluşturmak gerekiyor.

Sağlıkta şiddetin önüne geçmek için ne yapmalı?

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Hakan SÖZEL

İzmir

Sağlıkta şiddet Dr. Ekrem Karakaya’nın bir hasta yakını tarafından öldürülmesiyle tekrardan gündemin en üst sıralarına yükseldi. Dr. Ekrem Karakaya’nın vahşice katledilmesini Çukurova Üniversitesinde acil servisin 50 kişilik bir grup tarafından basılması ve çeşitli illerde sağlık çalışanlarının “Seni Konya’daki hekimi öldürdükleri gibi öldürürüm” tehditleri alması takip etti. Bunun karşısında bu cinayeti lanetlemek ve AKP’nin sağlıkta yarattığı itibarsızlaştırmayı ve tepetaklak düzeni protesto etmek için on binlerce sağlıkçı greve çıktı. Hastane bahçelerinde, büyükşehirlerde il sağlık müdürlüklerin önünde geniş eylemler örgütlediler. Bayram tatilinin araya girmesi ve eylemlerin tam örgütlü niteliğe sahip olmaması ise kısa süreli bir sönümlenmeye neden olacak gibi duruyor.

MEVCUT SİSTEM HASTA İLE HEKİMİ KARŞI KARŞIYA GETİRİYOR

Sağlıkta şiddetin somut nedenlerini iyice anlamak istersek acil servislere bakabiliriz. İnanılmaz bir hasta yoğunluğunu idare etmeye çalışan hekimler, hemşireler, internler ve sağlık personelleri yüzlerce hasta başvurusu ve bir o kadar da hasta yakını ile karşı karşıyalar. Acil servislerde hastane polisi, çıkan husumetlerden dolayı bir gecede üç dört kere içeri gelip tarafları dışarı çıkarmak zorunda kalıyor. O kadar gergin bir ortam söz konusu ki yatak sayısının kırka yakın olduğu serviste hasta yakını, çalışan, hasta derken 150 kişinin bulunduğu bir kargaşa hâkim oluyor. Her hasta “Benim doktorum nerede?​”, “Bizle ilgilenilecek mi?​” diye bulduğu her sağlık çalışanına sitem ederken hekim, o hastaya ulaşmak için önceki on-on beş hastayı eritmeye çalışmakta. Sağlık çalışanı olmayan insanların gerçekten acil müdahale edilmesi gereken hastalıkları tam olarak ayırt etmesini beklemek gerçekçi olmayabilir fakat acil başvurularının yüzde yetmişini poliklinik hastaları oluşturuyor. Bunun başlıca nedenleriyse birçok insanın kendi sağlık sorunları için işten izin alamamaları ve poliklinik randevusu bulamamaları oluyor.

Türkiye’de her yıl nüfus başına hekim sayısı artıyor. Ama muayene yoğunluğunun üzerinden gelinemiyor. Bunun en büyük neden sağlık sisteminin kendisi. Sağlıkta aile hekimliği sistemine geçilmesi ve sevk sisteminin kaldırılması, basit ve yaygın olan hastalıkların da (diyare, nezle, grip, farenjit vb.) eğitim araştırma ve üniversite hastanelerinde muayene, tetkik ve müdahale edildiği bir düzene yol açtı. Bu gerçekten ikinci ve üçüncü basamakta tedavi edilmesi gereken hastaların yanına birinci basamakta tedavi edilmesi gerekenlerin eklenmesine yol açtı. Artan tıp fakültesi sayısı ve asistan kontenjanına rağmen beş dakikadan kısa süren muayeneler, günde yüz ila yüz yirmi hastanın geldiği poliklinik hizmeti ve poliklinik randevusu bulanamayan bir hastane düzeni mevcut. Bunların yanında geniş bir kesim hem çalışma saatleri hem izin alamama nedeniyle tedavi için akşam acil servislere akmakta. Bu yoğunluğun en büyük sorumlusu aslında Sağlıkta Dönüşüm Programı(SDP).

SDP DOKTORLAR ÜSTÜNDE BİR BASKI ARACI

Temel ücretlerin düşüklüğü SDP ile getirilen performans ödemesini önemli bir hale getirdi. Bu da aslında parça başı çalışma ile eş değer bir düzen. Hekimin baktığı hasta sayısına göre diğer hekimlerle karşılaştırılıp ana paradan oranlanarak bir ücret alması, sağlık hizmeti için hiç uygun olmayan, rekabetçi, kalitesiz bir süreci beraberinde getiriyor.

Sağlıkta dönüşüm yapısal değişimden ibaret değil, yanında propaganda içeren bir kısmı da var. “Hastaların hekime ulaşmasını kolaylaştırdık” diyerek övünen AKP, kışkırtılmış bir sağlık talebini uyandırmakta ve sağlık çalışanları dayanılmaz koşullarda çalışmak zorunda bırakmakta. Hastaya her hakkı olduğunu propaganda eden AKP, hastanın arkasında gibi görünerek sorunlardan sorumlu değilmiş gibi davranmakta. Bu koşullarda sorumlu, hekimler ve sağlık çalışanları haline gelmektedir. Sağlık çalışanları ve hekimler, aynı zamanda, medyada çıkan birçok haber aracılığıyla da hedef gösterilmektedirler. Bunun yanında, sağlıkta hizmet kalitesini arttırmak bahanesiyle kurulan kalite birimleri ve hasta hakları birimleri sağlık çalışanlarına yıpratıcı çalışma koşulları olarak yansıyor, getirileri ise hasta-hekim kavgaları ve çalışma hayatı dışında da hukuki olarak devam eden ve bedel ödenen bir cendereye girmek oluyor.

Bir bütün olarak bakıldığında SDP’yle getirilen düzen; yoğun ve yıpratıcı çalışma, düşük ücretler ve sağlıkta şiddet doğurmaktadır. Hekim ile hasta ilişkisi ticari bir ilişki olarak geliştikçe de hem nitelikli sağlık hizmeti hem de insanca çalışılabilir koşullar kaybedilmeye devam edecektir Birçok hekim ve sağlık çalışanı bu koşullar nedeniyle yurt dışına çıkacak ve birçok hastanede gerekli deneyim ve uzmanlık dallarında hekim kalmayacaktır. Hatta şimdiden bile bazı küçük ilçe hastanelerinde doktor bulunmadığı oluyor. İleri derece uzmanlaşma gerektiren birçok alanda sadece büyükşehirlerde doktor bulunuyor, onların birçoğu da özel hastanelerde çalışıyor. Aslında mevcut sağlık hizmeti adeta tepetaklak durumda. Yasal olarak kamusal sağlık hizmeti alabiliyorsunuz ama gerçekte böyle bir şeyin imkanları ortadan kalkıyor.

KALICI BİR ÇÖZÜM MÜCADELEDE YATIYOR

Bunun günahını sadece SDP olarak algılamak doğru değil, o yüzden çözüm de sadece SDP’nin kaldırılması değil. Ama ilk ve en önemli adım SDP’nin kaldırılması ve yerine getirilecek düzenlemeler olacaktır. SDP, aslında, sağlıkta özelleştirme programının ve profesyonel meslekleri ucuz iş gücüne çevirme hedeflerinin bir parçasıdır. IMF gibi uluslararası emperyalist yapılanmaların, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan sosyalizm deneyimleri sonrası şimdi emanet gibi duran sağlıktaki kamusal hakları ortadan kaldırılması planının bir parçasıdır. Dolayısıyla sağlıkta kamusal hizmetin ve koruyucu sağlık uygulamalarının önüne çekilen bütün setlere karşı bir mücadele olmadan tutarlı bir mücadele söz konusu olamaz. Sağlıkta özelleştirmelerin sonlanması, şehir hastanelerinin ve özel hastanelerin kamu hastanelerine döndürülmesi, devlet ve üniversite hastanelerinin yönetiminde sendika ve meslek örgütlerinin kendilerine yer bularak söz ve inisiyatif sahibi olmaları gereklidir. Sağlık çalışanlarının insanca yaşanacak bir ücrete ve çalışma koşullarına sahip olması ve halkın sağlık hakkının korunması, bu mücadelenin en önemli getirileri olacaktır.

Evrensel'i Takip Et