20 Temmuz 2022 12:18

Bir olay: “Gırtlağımızı sıkmasınlar” dileği | Bir Kavram: İşçi aristokrasisi

İşçi sınıfı içinde burjuva sınıfının çıkarlarıyla kendininkileri ortaklaştıran imtiyazlı grupların oluşumunun işlevi, emperyalist egemenliğin sürdürülmesidir.

Fotoğraf: Türk-İş

Paylaş
Bir Olay: Erdoğan’ın “Gırtlağımızı sıkmasınlar” dileği

2022’ye girilirken gerçek enflasyon oranının altındaki zammı “görülmemiş zam” diye propaganda konusuna çeviren iktidar, %150’yi geçen enflasyonun ardından yükselen seslerle birlikte temmuz ayında tekrar zam yapmaya mecbur kaldı. Yine TÜİK’in manipüle edilmiş istatistikleri üzerinden dönen “pazarlıklarda” zam oranı yüzde otuz ile sınırlı kaldı.

Türk-İş, haziran ayında açıkladığı 6 bin 391 TL’lik açlık sınırının altındaki ücreti kabul ederken protokol esnasında Erdoğan “Hayırlı olsun cumhurbaşkanım” diyen Türk-İş Başkanı Atalay’a “Gırtlağımızı sıkmasınlar” telkininde bulunurken Atalay, “Olur mu Cumhurbaşkanım” diye yanıt verdi. Hayat pahalılığının ve yoksullaşmanın vurduğu emekçi kitlelerini temsilen masada oturan Atalay’ın Erdoğan’a karşı takındığı bu tavır tartışma konusu oldu. Biz de bu sayımızın kuram sayfasında, sendikal bürokrasi ve onu sınıf temeli olan işçi aristokrasisi kavramını ele alıyoruz.

Bir Kavram: İşçi aristokrasisi

Egemen sınıflar tarih boyunca ezdikleri sınıfın belirli üyelerini, onlara sağladıkları bireysel ayrıcalıklar karşılığında sınıflarına karşı kullanmışlardır. Egemen sınıf, hakimiyetini sürdürebilmek için sınıf çıkarlarını ve egemenliğini bütün toplumsal yaşamda meşrulaştırıp yasallaştırmak zorundadır. Bunu elde edebilmesinin koşulu ise esas kendi sınıf çıkarlarının ifadesi olan dünya görüşünü “toplumsal çıkar” görünümünde bütün toplumun üzerine çıkararak örgütlemesidir. Bunun organı ise devlet ve onun araçlarıdır.

Toplumsal düzenin çelişkilerinin keskinleşmesine bağlı olarak devlet, sınıf karakterinin sömürülen ve ezilen sınıflar içinde bilinir hale gelmesi ve ezilenlerle sömürülenler üzerindeki manevi etkinliğinin yıkılmasıyla birlikte doğan/doğabilecek başkaldırıyı bastırmak üzere konumlanır. Ancak bununla da yetinmez, sistemli olarak sömürülenlerin ve ezilenlerin hareketi içine sızmaya, çeşitli öğelerini satın almaya, ayrıcalıklı tabakalar yaratarak onları kendi ideolojik-politik platformuna yedeklemeye de yönelir. Bu durum, sınıf egemenliğinin burjuvaziye ait olduğu kapitalist toplum için de geçerlidir. Kapitalist sömürgeciliğin güçlendiği, kapitalizmin “ön tekel” döneminde burjuvazi ve burjuva devlet, bir yandan işçi hareketini bastırmaya çalışırken öte yandan işçi sınıfı kitleleri içinde azınlık teşkil eden ayrıcalıklı bir tabaka yaratmaya yönelmiştir.

Burjuvazi, sömürgecilik sayesinde, sömürgelerde elde ettiği kârların kırıntılarıyla kendi ülkesinin proletaryasının “üst tabakaları”nı satın alacak imkânları elde etti. Kapitalizmin emperyalizme doğru yol almasıyla elde ettiği koşullar ve proletarya saflarında yarattığı “yeni”, yaşamı ve ilişkileriyle “burjuvalaşmış” tabakanın, işçi sınıfı hareketi içinde işçi sınıfına yabancı bir ideolojik ve siyasal eğilim yaratması kaçınılmazdı. Dolayısıyla işçi sınıfı içinde burjuva sınıfının çıkarlarıyla kendi çıkarlarını ortaklaştıran imtiyazlı grupların oluşumu, emperyalist egemenliğin sürdürülmesinin araçlarından biri olarak işlev görür.

Kapitalizmin tekelci evreye yükselmesiyle birlikte bütün ileri ülkelerde tekelci burjuvazi, emperyalist sömürünün “kırıntıları”yla proletaryanın üst tabakalarını satın alma ve burjuvalaştırma olanaklarını elde etti. Yaşamları ve yaşam koşullarıyla “burjuvalaştırılan” bu tabakalar, proletaryanın sosyalist ve Marksist hareketi içinde çürümenin, oportünizmin ve burjuvazinin ideolojisi ve siyasetiyle proletarya saflarına sızmasının iktisadi ve toplumsal temelini oluşturdular. Bu tabakalar, işçi sınıfının aristokrat, bürokrat küçük burjuva tabakalarıydı.

Lenin “Emperyalist ideoloji, işçi sınıfının içine sızmaktadır. Çünkü bu sınıfı öteki sınıflardan ayıran Çin Şeddi yoktur” der. Emperyalist ideolojinin işçi sınıfına sızdırılanı, maddi yaşamı ve iktisadi çıkarlarıyla emperyalizme bağlanmış işçi aristokrasisi ve bürokrasisidir.

İşçi aristokrasinin oluşumundaki egemen ideoloji, proletaryanın emperyalizme ve burjuvaziye karşı mücadelesinin yerine proletaryanın burjuvaziyle iş birliğinin örgütlenmesini, proletarya saflarındaki “oportünizm”i ifade eder. Ve bu oportünizmin iktisadi temeli emperyalizmin ve kapitalizmin işçi aristokrasisi ve bürokrasisine sağladığı kırıntılardır. Bu kırıntılarla beslenen aristokrat ve bürokrat tabakaları, kırıntıların sağladığı yaşam koşullarını korumak için iktisadi, toplumsal, ideolojik ve siyasal olarak burjuvaziyle iş birliğine girer ve proletaryaya her dönemeçte yeniden ihanet ederler. Artık onların çıkarları işçi sınıfının çıkarlarıyla bir değildir, burjuvaziyle girdiği ihanet ilişkisinin kendisine getirdiği imtiyazlar, onu, burjuva düzenin korunmasına ve sınıfın mücadelesi yerine sınıf uzlaşmacılığının savunuculuğunu yapmasına götürür.

İŞÇİ ARİSTOKRASİSİNİN SENDİKAL YANSIMALARI

Oportünizmin iktisadi temelinin sağladığı kırıntılardan beslenerek bu ihanetin gerçekleştirildiği bir diğer alan ise sendikalardır. “Sarı sendikacılık” diye bilinen ve işçilerin değil patronların çıkarlarını savunan sendikacılığın sınıf temeli, işçi aristokrasisidir. Egemenler tarafından kendilerine tanınan ayrıcalıklarla, ekonomik talepler mücadelesi de dahil olmak üzere, işçi sınıfının doğal çıkarlarını savunmak ve örgütlemekten uzaklaşırlar. İşçi sınıfının mücadele örgütleri olan sendikaları bir “diyalog ve uyum” temsilciliğine çeviren sarı sendikacılığın asli göreviyse, işçiler içinde hoşnutsuzluk kabarıp mücadele eğilimi ortaya çıktığında bu mücadeleyi engelleyici rol oynamaktır.

Ancak işçi sınıfının ekonomik ve siyasal taleplerinin örgütlenmesi, işçi aristokrasi ve sınıf dışı sendikacılık gibi oportünist fikri, ideolojik ve pratik tüm tutumları aşmasının koşulu, aşağıdan yukarıya gelişen demokratik karar alma mekanizmalarının sendikal alanda örgütlenmesi, sendikal mücadelenin yaygınlaştırılıp geliştirilmesi, her iş yerinde sendikaların ve temsilcilerinin orada çalışan işçiler tarafından belirlenmesi ve denetlenmesidir. Bunun yanında, sınıf partisinin işçi sınıfının çıkarlarına uygun olarak belirlenen platformunun örgütlenmesi, işçi sınıfı içinde burjuva egemen ideolojisi karşısında kesintisiz bir aydınlatma ve teşhir faaliyeti sürdürülmesi gereklidir. İşçi hareketi içinde ortaya çıkan bu tür eğilim ve sapmaların sınıf temeline karşı mücadele etmek, sınıf içinde her türlü bürokratik mekanizmaya karşı mücadele etmekle mümkündür.

ÖNCEKİ HABER

Yunanistan'da 4.5 büyüklüğünde deprem

SONRAKİ HABER

Doğanlar Apartmanı davasında gerekçeli karar: Kaliteli ve yeterli malzeme kullanılmadı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa