21 Temmuz 2022 08:40

Dünyanın tadı baharı

Baharat binlerce yıl günümüzdeki petrolün sahip olduğu ticari ve ekonomik güce sahipti. Tarihte bu ticaret yollarındaki kesintiler dünyanın eksenini değiştirebilecek şiddette sonuçlara neden olmuştu.

Fotoğraf: Pixabay

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Bazen bir süpermarketin ışıltılı koridorlarında elimizdeki listeyi tamamlamaya çalışırken raflara dizilmiş albenili cam kavanozların ya da janjanlı paketlerin içerisinde karşılaşırız. Bazen de dalgın dalgın sokaklarda yürürken kapısından dışarı yayılan egzotik kokularla bizi uzak diyarlara götüren bir ıtır satıcısının yani aktarın büyülü tereklerinde karşılaşırız.

Evet, baharatlardan bahsediyorum. Şu anda soframızdaki yeri tuzdan sonra gelen baharatlardan. Yaşamımızda çok da belirleyici bir rol oynamayan baharatlardan. Oysa baharatlar yıldız anason, sichuan biberi, karanfil, sinameki ve rezenenin oluşturduğu beşli ile Çin’in bilinmezliğine; zerdeçal, zencefil, kakule, demirhindi ve karabiber ile Hindistan’ın kaotik renkliliğine ya da karanfil, tarçın ve muskat yani namı diğer küçük hindistan cevizi ile Run, Maluku ve diğer Doğu Hint Adalarının egzotik tropikal esintisine ışık tutar. Baharatların ışık tuttuğu yerlere, yani tarihçesine baktığımızda aslında soframızdaki yeri tuzdan sonra gelen ve yaşamımıza koku ve tat katkısı sunan bu çeşnilerin sadece lezzet ve koku tarihimizi değil tüm dünyanın tarihini belirlediğini görürüz.       

Baharat kelimesinin bazı kaynaklarda Arapça bhr kökünden gelen bahar, yani koku sözcüğünün çoğulu olduğu ve kokular anlamına geldiği yazmaktadır. Oysa bhr kökünden gelen bahar kelimesi Arapçada güzel kokulu bir bitki olan buphthalmum salicifoliuma verilen bir isimdir. Papatyagillerden sarı çiçekli bu bitkinin Türkçe karşılığı da bahar bitkisidir. Baharat kelimesi kokular anlamına gelmiyorsa o zaman kökenini nereden almıştır? Aslında baharat kelimesi Hindistanlıların kendi ülkelerine verdikleri Bharat sözcüğünden köken almaktadır. Hintliler eski efsanevi krallarından birine atfen bu ismi ülkelerine vermişlerdir ve “Sevgiyle anılan” anlamına gelmektedir. Yani baharatın ana vatanı adını yaşamımıza tat katan bu baharlara da vermiştir.

Baharatın kullanımına dair ilk bilgiler binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Milattan önce (MÖ) 3500 yıllarında Mısır’da hardalın hem yemeğe çeşni veren bir madde, hem de koruyucu olarak kullanıldığı bildirilmektedir. Baharatların koruyuculuğu eski çağlarda sadece yiyeceklerde değil; insanın dirisini sağaltmakta yani tedavide ve insanın ölüsünü yani mumyalamada da önemli yer tutmaktaydı. Baharatların yiyecek ve insan bedenini korumasının yanı sıra öteki dünya ile koku aracılığıyla temas kurmayı sağladığının düşünülmesi nedeniyle büyüsel ve dinsel törenlerin de vazgeçilmez unsurları olduğu bilinmektedir.

Binlerce yıldır insanlık tarihine çentik atan bu bitkisel ürünler elbette ticaretin de bir nesnesi olmuşlardır. XV. yüzyıla kadar Çin’den başlayıp Avrupa’ya uzanan İpek Yolu ve Hindistan’dan başlayıp Avrupa’ya ulaşan Baharat Yolu’nun pahalı metalarıdır baharatlar.

Baharat ticareti, sadece Arap tüccarlardan ucuza aldıkları baharatları Avrupa pazarında binlerce kat kârla satan Cenevizlilerin ya da Venediklilerin değil Akdeniz’deki bütün büyük limanların zenginliğinin yaratıcısıydı. 

Ticaret yolları ile Avrupa’ya ilk taşınan baharat karabiber olmuştur. Karabiber Avrupa’ya sadece koklandığında hapşırtan kendine has kokusunu, boşluksuz dokusunu, hafif yağlı yapısını ve dilinizi iğneleyen tadını değil, bilinmezliği de taşıdığı için bir zenginlik göstergesi olmuştur. O nedenle de baharatlar oldukça pahalıdır. Orta Çağ’da karabiberin ederinin gümüşün değerine eşit olduğu, tarçının değerinin ise neredeyse altınla ölçüldüğü düşünüldüğünde nasıl bir zenginlik göstergesi olduğu anlaşılabilir.

Zenginliğin üreticisi ve göstergesi olan baharatın ticaretinde Anadolu toprakları önemli bir geçiş yoludur.  Hem Çin’den gelen İpek Yolu hem de Hindistan’dan gelen Baharat Yolu bu topraklarda nefeslenerek Avrupa’ya ulaşmaktaydı. Bu ticaret yolları aracılığı ile baharatın Avrupa’ya ulaşması iki kez kesintiye uğramıştır. İlk kesinti 1037 yılında Tuğrul Bey tarafından kurulan Büyük Selçuklu İmparatorluğunun genişleyerek Anadolu topraklarını kontrolü altına almasıyla ortaya çıkmıştır. Bu kesinti Avrupa’nın Anadolu ve Orta Doğu’daki Müslüman hâkimiyetindeki kutsal topraklar üzerinde askeri, siyasi ve ticari kontrolü sağlamak amacını güden Haçlı Seferlerini tetikler. Böylece 1096-1272 yılları arasında gerçekleşen dokuz Haçlı Seferi sonucunda milyonlarca insan ölür.

Ticaret yollarının Anadolu topraklarında ikinci kez kesintiye uğraması 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un fethedilmesi ile olur. Bu fetih sonrası ortaya çıkan ticari kesinti de Coğrafi Keşifler Döneminin başlangıcını oluşturur. Amaç elbette yeni coğrafyalar keşfederek dünya tarihine, bilim tarihine katkıda bulunmak değildi. Amaç Hindistan’a yani baharata ulaşmak için alternatif yollar keşfetmekti. Dolayısı ile baharata ulaşma arzusu Coğrafi Keşifler Dönemi ile Avrupa sömürgeciliğinin de başlangıcını oluşturmuştur.

Baharata ulaşma çabaları ilk meyvelerini Kristof Kolomb ile vermeye başlamıştır. Kolomb karabiber kaynaklarına ulaşabilmek için batı istikametinde yol alarak Doğu Hint Adalarına ulaşacak bir geçit bulmaya çalıştı. 1492 yılında yeni kıta Kuzey Amerika’ya ayak bastığında Doğu Hint Adalarına ulaştığını sandı aslında, hatta karşılaştığı yerlilere Indian yani Hintli dedi. Bu nedenle de Kuzey Amerika yerlilerine yani Kızılderililere halen Indian demekteyiz. Böylece karabiber arayışı Kuzey Amerika’nın keşfini sağlamış oldu. Aynı yıllarda doğu istikametinde yol alarak Hindistan’a ulaşmaya çalışan Vasco da Gama ilk alternatif yolu 1498 yılında Ümit Burnu’nu dolaşarak buldu. Ardından 1521 yılında da Ferdinand Macellan’ın Güney Amerika’yı dolanarak Doğu Hint Adalarına ulaşması sonucunda baharata ulaşmanın alternatif yolları keşfedilmiş oldu. Böylece Avrupa hem doğunun bilinmezliğini kısmen aydınlatarak kendine yeni sömürge alanları açtı hem de Hindistan’a deniz yolu ile ulaşarak binlerce yıllık Baharat Yolunun önemi ortadan kaldırdı. Bunun sonucunda o döneme kadar baharat ticaretinden zengin olan Venedik ve Ceneviz yerini yavaş yavaş Portekiz, Hollanda ve İspanya’ya bırakmaya başladı.

Baharat binlerce yıl günümüzdeki petrolün sahip olduğu ticari ve ekonomik güce sahipti. Doğudan batıya İpek Yolu ve Baharat Yolu aracılığı ile ulaşmaktaydı. Tarihte bu ticaret yollarındaki kesintiler dünyanın eksenini değiştirebilecek şiddette sonuçlara neden olmuştu. Ne ilginçtir ki günümüzde Rusya üzerinden Avrupa’ya ulaşan enerji hatları adeta İpek Yolunun bir uzantısı gibiyken, Orta Doğudan Avrupa’ya uzanan enerji hatları da Baharat Yolunun uzantısı gibidir. Tıpkı geçmişte baharatın doğudan batıya akışındaki kesinti gibi günümüzde de enerjinin doğudan batıya akışında bir kesinti olacak gibi durmaktadır. Bakalım bu kesinti dünyanın eksenini nasıl değiştirecektir…

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI