‘İşçilerin gerçek örgütlülüğü kurdukları komitelerden geçiyor’
EMEP İzmir İl Başkanı Emine Uyar, “Bugüne kadar yaşanan tecrübe ve deneyimler göstermiştir ki, işçilerin gerçek örgütlülüğü işyerlerinde kurdukları komitelerden geçmektedir” diyor.
Fotoğraf: Evrensel
Hazırlayan: Evrensel İzmir Büro
İzmir’de son 1.5 yıldır farklı iş kollarında çalışan işçiler birçok fabrikada sendika hakları için mücadele ediyor. İçinde bulundukları koşulların işçileri sendikalaşmaya ittiğini dile getiren Emek Partisi (EMEP) İzmir İl Başkanı Emine Uyar, “Bugüne kadar yaşanan tecrübe ve deneyimler göstermiştir ki, işçilerin gerçek örgütlülüğü işyerlerinde kurdukları komitelerden geçmektedir” diyor.
Ekonomik kriz, pandeminin yükü ve 20 yıllık AKP iktidarının uyguladığı politikalar sonucunda artan enflasyona bağlı olarak işçi ve emekçilerin hızla yoksullaştığını söyleyen Emine Uyar, “Bunun yanı sıra pandemide ‘Çarklar dönsün’ denilerek ölüm riski altında çalıştırılan işçilerin pek çok hakları kısıtlandı, esnek çalışma dayatıldı. Bunların bazıları kalıcı hale getirildi” dedi. Aralık ayında asgari ücrete yapılan yüzde 50’lik artışın işçinin cebine girmeden eridiğini, kamuda çalışanlara ise yüzde 12 oranında zammın reva görüldüğünü ifade eden Uyar, “Ülkede bağımsız araştırmalara göre yıllık enflasyon yüzde 175, TÜİK enflasyonu ise yüzde 78. Gelinen noktada açlık sınırı 6 bini, yoksulluk sınırı 20 bin lirayı aşmışken temmuzda yapılan zam ile asgari ücret 5 bin 500 lira oldu” diye konuştu.
"KOŞULLAR İŞÇİLERİ SENDİKALAŞMAYA İTTİ"
Ücretleri geçinmeye yetmeyen işçilerin, fazla mesailerle ya da ikinci, üçüncü işlerde çalışarak yaşamını sürdürmeye çalıştığını hatırlatan Uyar, “Gün yüzü görmeden, sadece geçinebilmek için haftada 100 saati aşkın mesailerle çalışan işçiler var. Öte yandan işçilerden her koşulda üretmesi istenirken, kârlarından feragat etmek istemeyen patronların almadığı önlemler, temin etmediği koruyucu ekipman ya da uzun çalışma sürelerinden kaynaklı yorgunluk ve dikkatsizlik sonucu iş cinayetlerinde, 2022’nin ilk altı ayında 842 işçi yaşamını yitirdi” diye konuştu.
Uyar, işçi ve emekçilerin kanı-canı pahasına yarattıkları kaynakların kur korumalı mevduat hesabı, gelir endeksli borç senedi gibi uygulamalara ve geçilmeyen yol, köprülere, kullanılmayan havaalanlarına aktarılarak hazinenin yağmalandığını ifade etti. Uyar, “İşte tüm bu koşullar, işçileri sendikalaşmaya iten sebeplerin başında geliyor. İzmir’de irili ufaklı 40 dolayında işyerinde bu sürecin bedelini ödemek istemeyen işçiler, daha iyi bir yaşam ve daha iyi çalışma koşulları için hak ettiklerini alabilmek için sendikalaşma mücadelesi veriyor. Birkaç işyerinde işten atmalara karşı belli sürelerle fabrika önü direnişleri ile kamuoyuna yansıyan bu mücadelelerin önemli bir kısmı ise kamuoyuna yansımıyor, sessiz ve derinden ilerleyen bir süreç var” dedi.
"MÜCADELE ADLİYE KORİDORLARINA HAPSEDİLMİŞ DURUMDA"
İş kolu barajları, antidemokratik sendika yasaları gibi nedenlerle işçinin sendika ile buluşmasının engellendiğini söyleyen Uyar, “İşçi anayasal hakkı olan örgütlenme, sendikalı çalışma ve TİS hakkı için işten atılmayı göze almak zorunda. Atılmayan işçiler ise baskı, mobbing ve çeşitli tehditlerle yıldırılmaya çalışılıyor, istifaya zorlanıyor. Maalesef bazı durumlarda işçiler sendika üyesi olduktan sonra içeride uğradıkları çeşitli baskı ve mobbinglere karşı kendisini yalnız hissediyor. Sendikayı yanında hissedemiyor. Bu süreçlere müdahalesini göremiyor hatta sendikacılara ulaşamıyor, süreç hakkında bilgi sahibi olamıyor” diye konuştu.
Sendikaların tutumunu eleştiren Uyar, şöyle devam etti: “İşyerinde çoğunluk sağlandığı halde, patronun itirazı ve çeşitli yasal boşluklarla 5-6 yıldır süren yetki davaları mevcut. Birkaç istisna hariç sendikalara hakim olan bürokratik yapı, örgütlenme mücadelesini adliye koridorlarına, mahkeme salonlarına hapsetmiş durumda. Yasalarda patronlar lehine boşluklar varken, ülkedeki yargının durumu ortada iken daha önemlisi sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket eden tek adam, tek parti iktidarı hüküm sürerken işçilerin güçlü ve birleşik mücadelesini örgütlemeyen sendikalar, uzun yıllara yayılan yetki süreçleri ile işçilerin hak kaybına uğramasına ve yılgınlığa düşmesine yol açmaktadır. ‘Sendikalı olduktan sonra hiçbir kazanımım olmadı’ diyen işçi sayısı az değil. Atılan işçiler olduğunda ‘Avukat bulalım’dan öteye geçmeyen tutumlar sergileniyor. İşçiler 10 günde örgütlenme için yeterli sayıya ulaşırken yetkinin gelmesi 9 ay sürüyor.”
"SENDİKALARDA DÖNÜŞÜMÜ HEDEFLEMEK ÖNEMLİ"
Bu yılın ilk iki ayında farklı sektörlerden ve büyük çoğunluğu sendikasız işçilerin hayata geçirdiği grevler ve grev niteliğindeki eylemlerle TPI işçilerinin eylemine vurgu yapan Uyar, “Bu hareketler yürünecek yolu gösteriyor. Bir işyerinde sendikal örgütlenme mücadelesi veren sendika o işyerinde üyesi olan işçilerle birlikte, sendikasına üye diğer bütün işçilerin de desteği ile mücadeleyi yürütebilmelidir. Sendikalar arasında rekabet değil, dayanışma ön plana çıkarılmalıdır. Sendikalara üye olmak gereklidir ama sendikalarda bir dönüşümü de hedeflemek gerekmektedir. Sendika içi demokrasinin hayata geçirilmesi, delegelerin, temsilcilerin seçimle belirlenmesi gibi… Bugüne kadar yaşanan tecrübe ve deneyimler göstermiştir ki, işçilerin gerçek örgütlülüğü işyerlerinde kurdukları komitelerden geçmektedir” dedi.
"DEĞİŞİM VERİLECEK MÜCADELEYE BAĞLI"
Son bir yıldır farklı iş kollarından çok sayıda işyerinde mevcut koşulları kabullenmeyen, daha iyi yaşam ve çalışma koşulları ile iş güvencesi isteyen işçilerin örgütlenmeye yöneldiğini söyleyen Uyar, “İşçilerin bu mücadelesine omuz vermek, başarıya ulaşmasını sağlamak başta tüm sendikalar olmak üzere İzmir’deki emek ve meslek örgütlerinin, demokratik kamuoyunun görevi ve sorumluluğudur. İçinde bulunduğumuz süreç dünyada da Türkiye’de de kapitalist-emperyalist sistemin krizinden kaynaklı olarak yeni değişim ve dönüşümlere gebe. Bunun işçi ve emekçiler lehine olması verilecek mücadeleye bağlı” diye konuştu.
“Emek Partisi olarak gerek asgari ücretle çalışan gerekse yoksulluk sınırının altında ücret alanlar olsun, sendikalı sendikasız tüm işçi ve emekçilere her yerde hep birlikte tüm ücretlerin yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşayacak bir düzeye çekilmesi için mücadele edelim çağrısında bulunuyoruz” diyen Uyar sözlerini şöyle sürdürdü: “Başta enerji, temel tüketim maddeleri ve konut kirası olmak üzere zamların durdurulması yapılan zamların geri alınması, işten atmaların yasaklanması, çalışma sürelerinin günde 7 saat, haftada 5 gün olması, zorunlu mesailerin kaldırılması, haftada 2 gün yılda 30 gün tatil hakkının tanınması, işçilerin, emekçilerin temel ve ucuz gıdaya erişiminin sağlanması için birleşelim, mücadele edelim. Talepler etrafında bir araya gelinerek ancak bu süreçten çıkılabilir.”
"HAK TALEP ETMEMİZİ İSTEMİYORLAR"
Öz Gıda-İş’te örgütlenen ve işten atılan Lezita işçilerinin fabrika önünde başlattıkları direniş devam ediyor. İşçiler ücretlerin düşüklüğü ve kötü çalışma koşullarına karşı örgütlendiklerini söylüyor.
İşten atılan işçilerden Yusuf Yel, 30 yaşında 6 aylık bir kızı var. 2.5 yıldır Lezita’da çalışıyordu. Yel, “Bir buçuk senedir evliyim, kredi borçları falan var. Zor durumdayım. Asgari ücret alıyordum. Soğuk havada çalıştığım için bir soğuk hava farkı alıyordum. Babamın evinde kalıyoruz. Kira derdim yok ama elektrik su borçlar... Böyle bir zamanda bizi işsiz bıraktılar” dedi.
Sendikalı olduktan sonra baskıların arttığını anlatan Yel, “Abalıoğlu emeğimizin karşılığını vermiyor. İşçiye köle muamelesi yapıyor. Hak talep edemezsin, kölelik sistemini uyguluyorlar burada. Fabrikanın etrafına tel örgüler çektiler. Yarı açık cezaevine benzettiler, bir ay önce böyle değildi. Ama rahatları bozuldu, doğruları söylüyoruz diye” şeklinde konuştu.
"SENDİKALAR İSTESİN BİZ HER EYLEME DESTEK OLURUZ"
“Koskoca bir fabrika, kâr üstüne kâr yapıyor, ekonomik kriz var ama işçiyi vuran bir kriz. İşçiler ve hükümet bu duruma çözüm bulmalı. İşçiler birlik olursa çözüm bulur. İşçinin işçiden başka dostu yok” diyen Yel şöyle devam etti: “Bütün sendikalar, emek derneklerinin birleşmesiyle bölgede büyük bir eylem yapılabilir. Miting gibi bir şey işçilere moral olur, güven tazeler.”
44 yaşındaki Barış Kavak ise 3 yıl Lezita’da ileri işlem paketlemede atık sorumlusu olarak çalışmış. Kavak, “Asgari ücretle başladım, hâlâ aynı düzeyde. Ev kira, çocuk 4 yaşında, elektrik, doğal gaz, gıda… Geçinemiyoruz. Kardeşlerimden destek almasam ayakta duramam. Patronlar zenginleşiyor, işçilere gelince maaşlar düşüyor. Seçim geliyor gerekeni yapacağız” dedi. Burada sendikanın görevini yaptığını ifade eden Kavak, içerdeki işçilerin biraz gayret göstermesi gerektiğini düşünüyor. Daha insani koşullarda çalışmak ve iyi ücretler almak için sendikaların birbirlerine destek olması gerektiğini söyleyen Kavak, “Nerde eylem varsa biz oraya gideriz, sendikalar desin yeter ki. Sadece sendikalaşmak için değil tüm alanlarda birlik olmak lazım” diye konuştu.
"İÇERİDEKİ ARKADAŞLARIMIZ İÇİN EYLEM YAPIYORUZ"
Burçak Gürpınar, nişanlısı ve babasıyla birlikte işten atılanlardan biri. Evlenmesine 20 gün kala işten atıldı. Gürpınar, düşük ücretler ve yaşadıkları haksızlıklar yüzünden sendikalaşmaya gittiklerini, daha önce sendikal deneyimi olan işçi arkadaşlarının bu sürece önayak olduğunu söyleyerek, “Ben ilk zamanlar koktuğum için hemen üye olmadım. Ama daha ileride üye oldum. İçeride ciddi bir baskı ve ayrımcılık var. Sendika sürekli işvereni uyarıyor, ‘İşçiyi rahat bırak, anayasal hakkını kullanmasını engelleme’ diye. Biz içerideki arkadaşlarımızı korumak için eylem yapıyoruz. Açıkçası sendika elinden geleni yapıyor” dedi.
"ÖRGÜTLÜ OLSAYDIK SESİMİZİ DAHA GÜÇLÜ ÇIKARABİLİRDİK"
Yemeksepeti işçileri de geçtiğimiz şubat ayında çalışma koşullarının iyileştirilmesi için ve düşük ücrete karşı eylem yapan işçilerden. Hem sendikalaşma sürecini hem de çalışma koşullarını konuştuğumuz Yemeksepeti işçisi, “İlk olarak ücret düşüklüğü nedeniyle direnişe başlamak istemiştim. İş düzeni bozuktu, damacana gibi ağır yükler vardı. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi için de istedik” diye konuştu.
Eylem öncesi TÜMTİS’in geldiğini ancak şirket yetkililerinin sendikaya karşı “Ne gerek var” dediği için kendilerinin de sendikayı önemsemediğini belirten işçi, “Açıkçası bize de çok güven vermemişlerdi” diye ekledi.
“Ama eylemde de örgütlü olursak eğer, sesimizin daha güçlü çıkacağını düşündük. Sendika çok başarılı da olmadı. Üyelikler arttı. 1 haftadan fazla da direndik, ancak sonra bazı depolarda çalışanlar da oldu” diyen işçi, haklarında çok fazla değişimin olmadığını belirtti. Asgari ücret ve prim ücretlerinin değişmediğini belirten işçi, “Üstüne işler daha da zorlaştı. Esnaf kurye modeliyle çalışmak istiyorlar muhtemelen. Onların gözünde daha da değersizleştik. Yaklaşık 1 senedir maaşlı personel almadıklarını duydum. Bu da demek oluyor ki maaşlı kurye istemiyorlar” dedi.
İşçi sayısında yarı yarıya azalma olduğunu kaydeden işçi, “Artık insanların burada çalışmasının bir anlamı kalmadı. Çoğu işi bıraktı. Sıcağı ayrı, soğuğu ayrı, durmak yok. Ankara’daki selde, fırtınada gördük en son. Yemeksepeti kuryelerini gördünüz. O havada paket servisi açık tutan yerel yönetim de hatalı zaten. Bile bile neden engellemiyorlar? Çünkü bu firmalar büyük firmalar. Her şey para için” diye konuştu.
-BİTTİ-