Prof. Dr. Alp Ergör: Gemi söküm işçileri asbest tehlikesiyle sürekli karşılaşıyor
Gemi söküm sürecinde yaşanan tehlikeleri Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı İş Sağlığı Araştırma ve Uygulama Merkezi’nden Prof. Dr. Alp Ergör ile konuştuk.
Gemi söküm tesisi fotoğrafı: Özer Akdemir | Alp Ergör fotoğrafı: Kişisel arşiv
Ramis SAĞLAM
İzmir
Brezilya donanmasına ait NAe São Paulo Gemisi’nin sökülmek üzere İzmir Aliağa’ya doğru yola çıkmasıyla “tehlikeli atıklar” ve “asbest” kamuoyunun gündemine oturdu. Oysa gemi söküm bunun yanı sıra yapım ve tamir işlerini de içeriyor.
Sadece Aliağa’da son 5 yılda 714 geminin söküldüğü ve bunun sonucunda yaklaşık 250 tonu asbest olmak üzere, 74 bin 325 ton tehlikeli atığın bertaraf edildiği gerçeği çoğu zaman gözlerden kaçırılıyor. Binlerce işçi başta asbest olmak üzere tehlikeli maddelere maruz kalıyor.
Gemi söküm sürecinde yaşanan tehlikeleri Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı İş Sağlığı Araştırma ve Uygulama Merkezi’nden (İSAMER) Prof. Dr. Alp Ergör ile konuştuk.
"ASBEST İNSANLARDA KANSERE NEDEN OLUYOR"
Asbest sorununun yalnızca gemi söküm süreçleri ile sınırlı olmadığını belirten Prof. Dr. Alp Ergör, başta kentsel dönüşüm olmak üzere iktidar ve yerel yönetimlerin doğru ve etkin araçlarla yönetmesi gereken bir toplum sağlığı sorunu olduğunu söyledi.
Asbestin insan, toplum ve çevre sağlığı açısından zararlarının pek çok uzman ve yetkili kurum tarafından dile getirildiğini hatırlatan Ergör, şunları vurguladı: “Gemi söküm işindeki emekçiler asbest tehlikesi ile sürekli karşı karşıya gelirler. São Paulo gemisi ile gündeme yer bulmasının nedeni sökülüp bertaraf edilmesi gereken miktarın büyüklüğüdür. Asbest, yanmaya dirençli oluşu nedeniyle uzun bir dönem gemi yapımında yalıtım amacıyla kullanılmış bir mineral. İnsanlarda kansere neden olduğu çok iyi biliniyor. Akciğer kanseri, akciğer zarı (plevra) kanseri (mezotelyoma) gibi hastalıkların birincil nedeni olarak tanımlanır”
Gemi söküm işinde asbest ile ilgili sürecin altını çizen Ergör, “Gemi içinde/üzerinde maddenin varlığının belirlenmesi, asbestin sökümü, taşınması, bertaraf edilmesi olarak sıralarken, bu sıralamanın yalnızca gemi sökümünde değil, asbest içerdiği düşünülen binaların yıkımında da izlenmesi gereken adımlardır” dedi.
Asbestle çalışma sırasında izin verilen ortam yoğunluğu değerlerinin çok düşük olduğunu vurgulayan Ergör, şunları söyledi: “Bir işçinin 8 saatlik çalışma süresi için, ortam havasında izin verilen sınır değer santimetre küpte 0,1 olarak belirlenmiştir. Ortam havasında, izin verilen sınır değer bu kadar düşük olunca, sürecin yönetimi de o denli karmaşık ve güç bir hale gelir. Böyle karmaşık bir sürecin işçilerin ve çevrenin zarar görmemesini sağlayacak biçimde yürütülebilmesi için yetkin uzmanlar, eğitimli işgücü, uygun kişisel koruyucular, uygun alet, makine, sistem ve donanımı zorunludur”
"ETKİN DENETİM ZORUNLUDUR"
Söküm sürecinin kamunun yetkili birimlerince etkin biçimde denetlenme zorunluluğu olduğunu hatırlatan Ergör, “Dolayısıyla bu işin emek, toplum ve çevre sağlığı açısından doğru yürütülebilmesi ciddi bir yatırım gerektirir. Bir genelleme yaparsak asbest içeren gemilerin sökümü, bakım ve onarımı, binaların yıkımı, hafriyatın uzaklaştırılması birbirine benzer tehlikeler içerdiğini söyleyebiliriz. Oysa bu tür işler, hele yeni liberal ekonomik modelin izlendiği bizim gibi ülkelerde artı değerin emekle ilgili yatırımın kısılması üzerinden elde edildiği, dolayısıyla korumanın son derece yetersiz olduğu sektörler ya da işkollarıdır” dedi.
Gemi söküm işkolunun işçiler açısından “asbest” dışında da tehlikeler barındırdığını ifade eden Ergör, yüksekte çalışma, kaynak dumanları, metal buharları, kesici ya da delici cisimlerle çalışma, ağır metallerle, uçucu kimyasallar gibi durumların sayılabileceğini söyledi. Yasaklanmış olsa da paratoner sistemleri gibi radyoaktivite kaynakları ile karşılaşmanın tehlikeler arasında yer aldığını belirten Ergör şunlara dikkat çekti: “İşçiler bu tehlikelerle gemi söküm sürecinde tek tek karşılaşıyor. Çok tehlikeli etmen ve durum bir arada yaşanıyor. Dolayısıyla ortaya çıkabilecek zararlar da o denli karmaşık hale gelir. Yalnızca asbestle çalışma olsa bile işçi açısından büyük bir tehlike içerecek bu işlerin, işçi sağlığı ve güvenliği açısından ‘iyi ve doğru’ yönetilmesi zorunludur”
"İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ÖZERK OLMALIDIR”
Temel ve evrensel olan işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin özerk çalışabilen profesyonellerce yürütülmesinin gerektiğini vurgulayan Ergör, “İşçi sağlığı ve güvenliği örgütlenmesine; ülkedeki yasal zemin işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ya da işyeri hemşiresini doğrudan işverenin işçisinin yapıyor. İşverenin bilinçli ya da bilinçsiz eksik ve hatalarını, özerk çalışma olanağı olmayan profesyonellerin yürütmesi olası değildir” dedi.
Kapitalist sistemde, işçi sağlığı ve güvenliğinin korunabilmesinin emeğin örgütlü gücüne bağlı olduğunu söyleyen Ergör sözlerini şöyle tamamladı: “İşçi, işveren ve devletten oluşan üçlü yapının temel ve güçlü bir bileşeni olmalıdır. Sendikal örgütlenmenin tüm emek içinde sıra dışı bir düşüklükte olduğu Türkiye gibi ülkelerde sendikal örgütlenmenin önüne çıkarılan sınırsız engeller sorunu çözümsüz hale getirip, emeğin sağlığı işverenin insafına, vicdanına bırakılır. Yalnızca asbest değil, yalnızca gemi söküm işkolu değil tüm tehlikelerin emek, toplum ve çevre sağlığı açısından yönetilebilmesi için var olan sendikal örgütlenmelerin önünü açamaz. Emeğin örgütlü gücünü yeniden kuramazsan emekçi kitlelerin sağlığını ve güvenliğini koruyamayız”