Meclis feshedildi, erken seçim kararı alındı, İtalya’da neler oluyor?
İtalya’da Meclis feshedildi, erken seçim kararı alındı. İktidar krizi erken seçim kararıyla çözülmek isteniyor. Ülke bugüne nasıl getirildi ve yaşananların arka planında ne var?
Fotoğraf: Francesco_Ammendola/Quirinale | AA
İtalya'da koalisyonda yer alan 3 partinin desteğini çekmesi üzerine Başbakan Mario Draghi istifasını sundu ve ardından Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella geçtiğimiz meclisi feshederek erken genel seçimlerin önünü açtı. Seçimlerin 25 Eylül’de yapılmasını kararlaştırdı. Anketlerde ise ırkçı partiler önde görünüyor. Peki ülke bugüne nasıl getirildi ve yaşananların arka planında ne var?
DRAGHİ HÜKÜMETİ NASIL KURULDU?
Avrupa Merkez Bankasının (AMB) Eski Başkanı Mario Draghi liderliğindeki “teknokrat hükümet”, Kovid-19 salgınının yol açtığı sağlık ve ekonomik kriz koşullarında “ulusal birlik hükümeti” olarak 13 Şubat 2021’de göreve geldi. Draghi hükümetine, İtalyan parlamentosunda temsil edilen 10 siyasi parti destek verdi. AB ve büyük finans kuruluşları ile işveren örgütlerinin “İstikrar” getireceği ve “Kurtarma Planı” uygulayacağı gerekçesiyle destek verdiği Draghi, ABD tarafından da memnuniyetle karşılandı.
Hükümet, birinci parti olmasına rağmen hükümet kuramayan Beş Yıldız Hareketi (M5S), sağcı Lig (Lega) partisi, merkez sağ Forza Italia (FI), merkez sol Demokrat Parti (PD), merkez partisi Italia Viva (IV) ve Birinci Madde (Art.1) dahil olmak üzere parlamentonun büyük çoğunluğu tarafından da onaylandı.
DRAGHİ HÜKÜMETİ NASIL DAĞILDI?
Draghi hükümetini istifaya götüren süreç ise koalisyon ortaklarından Beş Yıldız Hareketi’nin (M5S), 14 Temmuz’da parlamentodaki bir oylamada, hükümetin sunduğu “sosyal yardım” paketine destek vermemesiyle başladı. M5S lideri Giuseppe Conte, yardımların yetersiz olduğu gerekçesiyle paketi desteklemeyeceklerini açıkladı. Bunun üzerine Draghi, istifasını verdi ancak Cumhurbaşkanı Mattarella istifayı kabul etmedi. Ancak durum değişmedi. Senato’daki görüşmeler sırasında M5S’ye ek olarak sağ partiler FI ve Lig de parçası oldukları Draghi hükümetine yönelik güven oylamasına katılmayacaklarını açıkladılar.
Draghi hükümeti Senato’da kıl payı güvenoyu alsa da koalisyonun üç büyük partisi oylamaya katılmayınca Draghi, tekrar istifasını verdi. Cumhurbaşkanı bu kez istifayı kabul etti. Böylece Draghi hükümeti, 2018’deki seçimlerle oluşan 18. yasama döneminde görev yapıp, normal süresini tamamlayamadan düşen 3. hükümet oldu.
HÜKÜMET KRİZİNİN ARKASINDA NE VAR?
Birçok ana akım medya organı, krizin temelde ABD-NATO yanlısı Draghi ile “Rus yanlısı” görülen M5S ve sağ partiler arasında, Ukrayna savaşındaki siyasi farklılıklara bağlıyor. M5S'nin süreci yeniden iktidar olmak için fırsata çevirdiği yorumları yapılıyor.
Sorularımız üzerine gazetemiz Evrensel'e bir açıklama gönderen İtalya Proletaryası Komünist Partisi için-Komünist Platform (KP) ise, “Chigi Sarayı’nın bankeri” olarak adlandırdıkları Draghi hükümetinin yaşadığı krizin “İtalyan egemen sınıfının çürümüşlüğünü ifade ettiğine” dikkat çekiyor ve şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Draghi hükümetinin krizinin temelinde, İtalya’da önemli bir ekonomik ve siyasi ağırlığa sahip olan finans oligarşisi ile krizin ezdiği orta sınıf kesimleri arasındaki mevcut çatışma yatmaktadır. Milyarlarca yardım alan ve savaş dönemi talimatlarıyla kayırılan büyük şirketler ile gaz kesintilerine ve uluslararası rekabete maruz kalan şirketler arasında da çatışmalar var.
Bu çatışmalar, yaklaşan ekonomik durgunluk, yüzde 8’in üzerindeki enflasyon, yoksulluğun artması ve kitlelerin alım gücünün düşmesi, pandeminin yeniden başlaması, tedarik krizi, kamu borcunun artması, kuraklık sorunu ve emperyalistler arası savaşın sonuçları gibi hayali “ulusal birliğin” çelişkilerini ortaya çıkaran bir durumda tırmanmıştır. Bu çelişkilere, seçim öncesi hesaplar ve seçmen desteğini yeniden kazanmak için kendilerini belirli sosyal grupların ekonomik ihtiyaçlarının savunucusu olarak sunan parlamenter partilerin iç çekişmeleri de ekleniyor.
Draghi hükümetinin krizi, büyük İtalyan burjuvazisinin kendi siyasi, ekonomik ve ideolojik egemenliğini tüm topluma dayatmasının giderek zorlaşmasının en son tezahürüdür. Aynı zamanda burjuva siyasal-kurumsal sisteminin derin krizini de ifade etmektedir. Bugünlerde yaşananlar, tekelci sermayenin egemenliği karşısında her zaman -tüm siyasi ifadeleriyle- boyun eğmeye ya da küçük kazançlar elde etmeye hazır olan küçük burjuvazinin güçsüzlüğünü ve dalgalanmalarını da bir kez daha kanıtlamaktadır.”
SEÇİME GİDERKEN POLİTİK TABLO NE DURUMDA?
“Sistem karşıtı” olduğu iddiasıyla ve popülist çıkışlarıyla bir dönem büyük destek gören M5S partisi, uzun süre, “oligarşik hükümeti” destekledikten sonra şimdi yeniden kaybettiği halk desteğini kazanma hamlesi yapmakla eleştiriliyor. KP’ye göre “Bu popülist oy deposunun işlevi, işçi sınıfını ve halk kitlelerini düşmanlarına karşı mücadeleden uzaklaştırmak, burjuvaziyle iş birliğini yaymaktı. Şimdi M5S ciddi bir kriz içinde, iç çatışmalarla sarsılıyor.”
Yalnızca M5S değil, Lig, Forza Italia ve Demokrat Parti gibi geleneksel sağ ve sol partilerin de halk desteklerini kaybettikleri ve en ırkçı ve şovenist sağ partilerin atağa geçtiği görülüyor.
SWG araştırma şirketinin 18 Temmuz’da açıkladığı son kamuoyu araştırmasına göre, Giorgia Meloni liderliğindeki ırkçı İtalya’nın Kardeşleri Partisi (Fdl) yüzde 23.8 ile birinci sırada. Yüzde 22.1’lik oranla merkez solun çatı partisi Demokratik Parti (PD) ikinci sırada yer alıyor. Lig’in oyu yüzde 14. 5, M5S’nin oyunun ise yüzde 11.2 olduğu belirtiliyor. Eski Başbakan Silvio Berlusconi’nin partisi Forza Italia’nın (FI) oyu ise yüzde 7.4.
FdI, Lig ve FI’nin oluşturduğu merkez sağ ittifakın seçimleri kazanıp iktidar olma şansının yüksek olduğu yorumları yapılıyor.
İTALYAN KOMÜNİST PLATFORM: BİR HALK CEPHESİ MÜMKÜN
Bu noktada Komünist Platfom, İtalyan işçilerine ve genel olarak halk kitlelerine kendi siyasi cephelerini oluşturma çağrısı yapıyor. Platformun çağrısı şöyle:
"Kriz aynı zamanda, sürekli gerilemekte olan emperyalist bir ülkenin yozlaşmış yönetici gruplarının sunduğu çirkin gösteri karşısında, gerçek bir değişimi sağlamak üzere toplumu birleştirici ve koordine edici bir işlevi yerine getirebilecek tek bir gücün olduğunu vurgulamaktadır. Bu güç, acil ve stratejik çıkarları için birleşik ve kararlı bir şekilde örgütlenip harekete geçtiğinde, kapitalizme karşı mücadelede, siyasi iktidarın devrimci fethi için müttefiklerini bulup yönlendirdiğinde işçi sınıfıdır.
Mevcut durumda burjuvazi, sömürülen ve ezilenlerin kitlesel mücadelesini hareketsiz kılmak için gericiliğin ve baskının tüm devlet ve siyasi güçlerini harekete geçirerek seçimlere hazırlanacaktır. Kendileriyle tam dayanışma içinde olduğumuz mücadeleci sendika liderlerinin tutuklanması ve binlerce işçinin cesur mücadelelerinin kriminalize edilmesi bunun açık bir göstergesidir.
Bu nedenle, ekonomik koşullardan, savaş politikalarından ve bunların toplumsal sonuçlarından başlayarak, proletaryanın kapitalizme karşı aktif, siyasi, örgütlü ve birleşik müdahalesine ivme kazandırmak her zamankinden daha fazla gereklidir.
İşçi sınıfının, geniş katılım, eylem birliği ve reformist kontrolün dışında kendi mücadele organizmasını geliştirerek, fabrikalarda ve sokaklarda kendi yolunda ‘oy vermeye’ yeniden başlayarak kararlı bir şekilde müdahale etmesi gereklidir.
Seçim ateşkesi yok! Kapitalistlerle, zenginlerle, savaş çığırtkanlarıyla iş birliği yok! Sağ partilere yer yok! Reformistler ve oportünistler hakkında yanılsamalar yok! Kapitalist barbarlığı yıkmadan ve sosyalizmi inşa etmeden ‘alternatif’ yok!
Sistematik bir kitle mücadelesi örgütlenmesinin gerçekleştirilmesi için çok daha fazla çaba gerektiren zor zamanlar bizi bekliyor. İş ve ekmek için yapılan protestoları; emperyalist savaşa karşı, NATO’dan, AB’den ve diğer tüm emperyalist ittifaklardan çıkmak için verilen mücadeleye sıkı sıkıya bağlayarak yoğunlaştırıyoruz.
İşçi sınıfı tarafından yönetilen bir halk cephesi politikasıyla yaşamsal çıkarlarımız için ne kadar kararlı bir şekilde mücadele edersek, sefalet, siyasi gericilik ve savaş politikalarının sürdürülmesini o kadar zorlaştıracağız.
Proletaryanın ve kentin ve kırın sömürülen işçilerinin yaşamsal çıkarlarını temsil eden, ‘kutsal kâr’a boyun eğmeyen, patronlardan ve onların yardakçılarından ‘izin’ istemeyen, can çekişen bir sistemden devrimci bir kopuşu gerçekleştirmeye kararlı bir iktidar için kitlesel mücadeleyle yolu açmalıyız.
Ülkemizin geleceği, sosyalist devrim mücadelesinde proletaryanın siyasi bağımsızlığını teyit eden devrimci bir parti oluşturmak üzere Marksist-Leninist ilkeler temelinde yeniden bir araya gelmek gibi tarihsel bir görevi olan işçi sınıfı ve onun öncülerinin elindedir. Birleşelim, örgütlenelim, birlikte mücadele edelim!” (DIŞ HABERLER)