Sağlıkta şiddet ve yanlışlar
Sağlıkta şiddeti önlemek için sadece güvenlikçi uygulamaların yeterli olamayacağı, bu zengin arka planla çok yönlü bir mücadelenin gerekli olduğu açıktır.
Fotoğraf: Evrensel
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sağlık çalışanları açısından en çarpıcı sonucu, ne insanca koşularda çalışma ortamının sağlanması, ne nitelikli emeğin karşılığı olacak yeterli gelir elde edilmesi, ne de sürekli mesleki gelişimin, liyakatin desteklenmesi olmuştur. Tam tersine, 18 yıllık uygulamanın sonucunda sağlık çalışanlarının payına düşen, hizmet almaya gelenlerden şiddet görmek olmuştur.
Sağlık çalışanlarına şiddet eski bir konu olsa da yeni olan, şiddet uygulama eşiğinin düşmesi, şiddet yaygınlığının salgın düzeyine ulaşması, ateşli silah kullanılması ve ölümlerin olması, şiddetin sağlık kurumları baskınları ve toplu linçlere varan saldırılarla çeşitlenmesi, ağırlaşması ve şiddet karşısında yöneticilerin sessiz ve etkisiz olmalarıdır.
Sağlık Bakanlığı’nın 2003’te yayınladığı ve Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın tanıtıldığı, pek çok süslü ifadelerle dolu 37 sayfalık belgede, bir kez olsun “şiddet” sözcüğü yer almamıştır. Örneğin programın risklerinden birinin, “sağlık çalışanlarına şiddetin artabileceği” öngörülmemiştir. Oysa o yıllarda, Türk Tabipleri Birliği’nin önemli çekinceleri ve uyarıları olmuştur. Gerçi belgede yer almış olan, programın sağlık alanında verimlilik, etkililik ve hakkaniyet sağlayacağı beklentileri de boşa çıkmıştır. Bırakın verimliliği, sağlık hizmetlerine ulaşmak ciddi biçimde zorlaşmış, belli branşlar için bir poliklinik randevusu alabilmek, ayrıcalık olmuştur. Hizmete ulaşamayanların yöneldiği adres de doğal olarak, acil servisler olmuştur. Pandemi dönemi, bu sorunları daha da kötüleştirmiş, sağlıkçıların çalışma koşullarını iyice ağırlaştırmıştır. Sorunlar ve hak talepleri dile getirildiğinde, en yetkili ağızdan “sınır kapıları” gösterilmiştir.
2020’de sağlık çalışanlarına yönelik 22 bin, 2021’de ise 60 bin saldırının olması, sorunun sadece bir “iletişim” sorunu veya öfkeli hasta/hasta yakının yarattığı “münferit” bir olay olduğu klişesini, tahttan indirmiştir. Yine bir dönem, sağlıkçılar arasında popüler bir söylem olarak, şiddetin sorumlusunun, -insan hakları olması atlanarak- bir çeşit “müşteri hakkı” olduğu sanılan “hasta hakları” olduğu iddialarına da artık pek rastlanmamaktadır. Ayrıca, Sağlıkta Dönüşüm Programı’na belli düzeyde destek verenler dahi şiddetin üreticisinin bu sistem olduğu noktasına gelmişlerdir. Son zamanlarda görsel medyaya yansıyan ve toplumu sarsan sağlıkta şiddet olgularından sonra, sosyal medyada başlatılan kampanyaların hedefinin çoğunlukla “sağlık bakanı” olması, şiddet konusundaki bu düşünsel dönüşümü de yansıtmaktadır.
Sağlık ortamında meydana gelse de her şiddet olgusunun, en başta politik olmak üzere, ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik etmenlerin de rol aldığı bir arka planı bulunmaktadır. Sağlık sistemi bu arka planla iç içe olup, ülkenin umumi ahvalinden ayrı değildir. Dolayısıyla sağlıkta şiddeti önlemek için sadece güvenlikçi uygulamaların yeterli olamayacağı, bu zengin arka planla çok yönlü bir mücadelenin gerekli olduğu açıktır. Sağlıkta şiddete karşı Türk Tabipleri Birliği’nin meslek ve demokratik kitle örgütü niteliğiyle yıllardır kamuoyuna açıkladığı akılcı, bilimsel ve sürdürülebilir çözüm önerileri, bu çok yönlü mücadeleyi tanımlamaktadır. Ancak bazı sağlık çalışanları veya örgütlenmelerin popülizm rüzgarlarına kapılarak ve üzerinde yeterince düşünülmemiş ham önerilerini “mucize ilaç” gibi sunmaları, ne yazık ki temel mesleki kavramlarla ters düşmelerine yol açmıştır. En vahim önerilerden biri, Hekim ve Diğer Sağlık Çalışanları Kamu Sağlık ve Sosyal Hizmetler Sendikası’nın (Hekimsen) “acil önlem önerisi” olarak “hekimlere silah ruhsatı verilmesi” talebidir. Pek çok hekim için bu öneri tartışmaya dahi değmeyecek bir söylem olsa da Trump’ın Amerika’daki okul baskınlarını önlemek için “Öğretmenleri silahlandıralım” önerisiyle aynı olması bakımından dikkat çekicidir.
Başka bir popüler söylem de sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanlara “kamuda sağlık hizmeti verilmesin”, “ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanmasın” ya da “SGK sağlık hizmetleri kapsamından çıkarılsın” önerileridir. Öneriler biraz rövanşist olsa da ilk bakışta kulağa hoş gelebilen, şiddet uygulayana ders verebilme hatta ıslah edebilme potansiyeli de taşıyan bir uygulama olabilecektir. Hatta son iki öneriye, muhtemelen çoğu sağlık çalışanı olan 25 bin kişi sosyal medyada destek imzası atmıştır.
Bu öneriler ilk bakışta hukuksal cezalandırma dışında “ülke çapında sektörel bir cezalandırma” özelliği taşımaktadır. Aynı mantıkla bankacıya şiddet, bankacılık hizmetlerinin verilmemesi, hostese şiddet, uçuşlardan men edilmesi, evlendirme memuruna şiddet evlilik işlemlerinin yapılmaması, tapu memuruna şiddet, alım-satım yapılmaması gibi örnekler verileceği gibi itfaiye memuruna şiddet, orman koruma memuruna şiddet, belediye otobüs şoförüne şiddetin olası yaptırımları daha da tartışmalı olacaktır.
Sağlıkçılara şiddet uygulayanlara “kamusal” sağlık hizmeti verilmemesi, özel sektörden hizmet alacağı anlamına gelse de özel sektördeki sağlık hizmeti de pek çok açıdan bir kamu hizmetidir. Ayrıca ekonomik durumu özel sağlık sektöründen hizmet alabilecek durumda olanlar için, söz konusu yaptırım anlamını yitirecektir.
Bu öneriyi destekleyenler muhtemelen, mahkemelerin belli durumda verdikleri “kamu hizmetlerinden yasaklanma” kavramına dayanmakta ve “Sağlıkçılara şiddet uygulayana, kamusal sağlık hizmeti verilmez” biçiminde anlamaktadır. Oysa bu konu TCK 53’e göre, sanığın, hükümlülük süresince, sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevini üstlenmekten men edilmesidir. Başka bir deyişle kamusal bir hizmetten yararlanmaktan değil, bir kamu görevi verilmesinden, üstlenmesinden (örneğin devlet memuru olmaktan, seçme ve seçilme yeterliliğinden, velayet/vesayet hizmetinden, dernek, vakıf, siyasi parti yöneticiliğinden) yoksun bırakılması/yasaklanmasıdır. Dolayısıyla ilgili yasanın kapsamında, kamusal sağlık hizmetinden men edilme bulunmamaktadır. Ayrıca TCK 53’teki yaptırım, hukuki süreçleri tamamlamış, cezası onanmış, hüküm giymiş kişiler için geçerli olacaktır. Şiddet uygulayan için de böyle bir ceza öngörülse bile, tüm hukuksal sürecin tamamlanmış olması ve kişinin aldığı cezanın onanmış olması gerekecektir.
Bu konudaki bir başka öneri şiddet uygulayanın SGK sağlık sigortası kapsamından çıkarılmasıdır. SGK zorunlu sigortacılık yapmakta ve topladığı primlerle meslek hastalığı, iş kazası, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası kollarında, hepsini kapsayan bütüncül hizmet sunmaktadır. Primini ödeyen kişinin herhangi bir sigorta kolundan çıkarılması mümkün görünmemektedir.
Bütün bu açıklamalardan daha temel bir sorun da kişinin, bir insan hakkı olan sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkının kısıtlanamamasıdır. Diğer bir deyişle kişinin her türlü ayrımcılıktan uzak ve işlediği suçtan bağımsız olarak, sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı bulunmaktadır. Örneğin cezaevlerinde en ağır suçlardan hüküm giymiş olsalar bile mahkumlar, ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanmaktadır. Ayrıca kişiyi sağlık hizmeti üzerinden cezalandırmak, bedensel ceza anlamına gelecektir. Oysa çağdaş hukuk anlayışında örneğin falakaya yatırma, kırbaçlama gibi bedensel cezalar yoktur, sadece hapis cezası ve adli para cezası olmak üzere iki tür ceza bulunmaktadır.
Hekimler mesleğe atılırken, sağlık hizmeti sunumunda insanlar arasında herhangi bir ayrımcılık yapmayacaklarına dair yemin etmektedirler. Eğer hekimin hastası ile güven ilişkisi bozulmuşsa, acil bir durum yoksa başka bir hekime yönlendirmeli, acil durumda ise gerekli tıbbi yardımda bulunmalıdır.
Hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının, sağlık hizmeti sunumunda veya sağlık sistemi ile ilgili olarak, mesleki değerlerine uymayan, yanlış uygulamalarla ilgili yetkilileri uyarma, meslektaşları ile iş birliği içinde yanlışları düzeltmeye çalışma sorumluluğu vardır.
Bu sorumlulukla, sağlıkta şiddeti önlemek için sadece saldırgana odaklanmak değil, bir “hastadan”, bir “saldırgan” yaratan bu sistemi sorgulamak ve finans temelli değil, insan hakları temelli bir sağlık sistemi kurmak önemli olacaktır.
- Suç ve ceza ekseninde hastalar 12 Ekim 2022 09:07
- Hekimliğin “gelir” ile imtihanı 21 Eylül 2022 09:27
- Köprü 08 Eylül 2022 09:30
- Diktatörlüğe tarihsel ve “tıbbi” bakış 02 Eylül 2022 09:02
- Süpermenlik ile Don Kişotluk arasında bir tıp uzmanlığı 25 Ağustos 2022 11:03
- Cadı avı 17 Ağustos 2022 11:23
- Siyah mantar 10 Ağustos 2022 11:29
- Komünist Ali 05 Ağustos 2022 13:08
- Adli tabip 20 Temmuz 2022 13:13
- Asacaksın bu doktorları! 13 Temmuz 2022 04:16
- Bedo - Hamido sarkacında çocukluk 06 Temmuz 2022 10:43
- Bedenin külleri 29 Haziran 2022 11:07
- Sifilis: Siyasallaşmış bir hastalık 22 Haziran 2022 11:45
- Radyum kızları, silikozis erkekleri 15 Haziran 2022 09:15
- Ahlak, Vicdan ve Umut 01 Haziran 2022 12:25
- Üç darbe, üç yasa 25 Mayıs 2022 03:50
- Azaplık, memuriyet, 23 sentlik askerlik 17 Mayıs 2022 23:38
- Topal Koca 11 Mayıs 2022 07:50
- Ölüm cezası: Organize kötülük 04 Mayıs 2022 07:55
- Hitler’in Mirası 27 Nisan 2022 06:39
- Kır Çiçekleri 20 Nisan 2022 06:49
- Hekimlik kutsal mıdır? 13 Nisan 2022 04:44
- Vebanın düşündürdükleri… 06 Nisan 2022 05:54
- Diyarbakır-Frankfurt hattı 30 Mart 2022 05:27
- Hekimbaşı 23 Mart 2022 07:15
- Derdini Marko Paşa’ya anlatmak… 16 Mart 2022 07:45
- Hekim sorumluluğu ve Pastör 09 Mart 2022 07:33
- Gerçeğin çokluğu, hakikatin tekliği 02 Mart 2022 06:19
- Tıbbın dönüşümünden notlar 23 Şubat 2022 04:45
- Sürek avı 16 Şubat 2022 06:42
- Ölümsüzlüğe dair… 09 Şubat 2022 06:06
- Toplumsal eşitsizlik ve ölü bebekler 02 Şubat 2022 04:44
- Zakkumun kökü 26 Ocak 2022 04:12
- Çukurova 19 Ocak 2022 07:03
- Diyardan gitmek 12 Ocak 2022 04:47
- Robot hakları 29 Aralık 2021 04:54
- Sinan 22 Aralık 2021 05:37
- Stetoskop ve G(ö)rev 15 Aralık 2021 05:06
- Her göç bir hikayedir! 08 Aralık 2021 03:58
- Futbol, faşizm, felsefe 01 Aralık 2021 08:39
- Neşter, yaşam ve ayak üstü karşılaşmalar… 24 Kasım 2021 04:30
- Cemile 17 Kasım 2021 03:43
- Gerçeğin şamarı 10 Kasım 2021 06:08
- Güvenin kırılgan tarihi 03 Kasım 2021 07:11
- Mutluluğun zor halleri 27 Ekim 2021 06:04
- Kuş gribi, kötü yönetim, Bulut… 20 Ekim 2021 05:52
- Sağlığım sermayemdir 13 Ekim 2021 02:30
- Tıbbın evrimi, Hipokrat ve hekimlik 06 Ekim 2021 05:49
- Yeşil Kart, küçük Amerika 28 Eylül 2021 23:30
- Havuz problemi 21 Eylül 2021 23:35
- 12 Eylül, iki çocuk, bir doktor… 14 Eylül 2021 23:19
- Aşı karşıtlığı ya da mayın tarlasında yürümek… 08 Eylül 2021 05:00