27 Temmuz 2022 23:00
/
Güncelleme: 22:11

10 Ekim Şiir Günlüğü: TOHUM

"Mürvet Akalın’ın kitabına aldığı şiirleri okurken duygularını, yaşadığı acıyı, özlemi, yaşanana tepkisini, mücadele azmini, ‘her şeye rağmen’ yitirmediği umudunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz."

10 Ekim Şiir Günlüğü: TOHUM

Mürvet Akalın'ın Tohum adlı şiir kitabının kapağı

Mesut KARA

Unutulmaz, 10 Ekim 2015 tarihinde İslamcı terör örgütü IŞİD’in gerçekleştirdiği ve cumhuriyet tarihinin en ölümcül bombalı intihar saldırısında 103 yurtsever, devrimci, demokrat insanımız hayatını kaybetmiş, yüzlerce insanımız yaralanmıştı.

Temmuz 2015'te, hükûmetin Türkiye'yi Suriye'deki savaşa dahil etmesine karşı çıkan Halkların Demokratik Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ile bazı sendika, meslek örgütü, vakıf ve platformların desteklediği bir Barış Blok'u oluşmuştu. Ekim'e gelindiğinde, 10 Ekim'de Ankara Garı önünde yapılacak olan Emek, Barış, Demokrasi Mitingi için Barış Bloku destekçileri DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından katılım çağrısı yapıldı.

10 EKİM’DE NE YAŞANDI?

 “Savaşa inat, barış hemen şimdi”, “Acil barış, acil demokrasi” şiarıyla düzenlediği Emek, Barış, Demokrasi mitingi öncesinde yapılacak yürüyüş için binlerce emekçi sabah saatlerinde Ankara Tren Garı önünde toplandı. Yürüyüş henüz başlamadan gar önünde, kitlenin en kalabalık olduğu noktada birkaç saniye içinde iki patlama yaşandı.

Patlama saat 10.05'te gerçekleşti. Tren garının önündeki kavşakta yaşanan patlamanın ilki HDP’nin, ikincisi de EMEP ve SGDF’nin de aralarında bulunduğu kortejlerin olduğu yerde gerçekleşti. 

Resmî açıklamalarda IŞİD’in gerçekleştirdiği belirtilen saldırıdaki canlı bombalardan birinin ise, aynı yıl Suruç’ta düzenlenen intihar saldırısını düzenleyen canlı bomba Abdurrahman Alagöz’ün kardeşi Yunus Emre Alagöz olduğu belirtiliyordu.

YERE DÜŞEN FİDANLARIN ARKALARINDA BIRAKTIĞI ACILAR, ÖZLEMLER

Kuşadası’ndan da çok sayıda arkadaşımız mitinge katılma üzere Ankara’ya gitmişti. Açık olan televizyondan haberi duyar duymaz endişeyle, telaşla Eğitim-Sen’li arkadaşlarımı aradım hemen. İlk telefon açılmadı, endişeyle aradığım ikinci telefon açıldığında konuşamayacak durumdaki öğretmen arkadaşım nefes nefese iyi olduklarını fakat ortalığın çok kötü, korkunç olduğunu, bombanın yakınlarında patladığını, duyma sorunu yaşadığını her yanın kan ve yaralı insanlarla dolu olduğunu söyleyebildi. Benim sorularımı duyamıyordu patlamadan sağırlaşan kulakları ve gördüğü, yaşadığı acılı ortamdan dolayı.

Gün içinde kimlikler belirlenip hayatını kaybedenlerin isimleri yayınlandıkça İstanbul Mimarlar Odası çalışanlarından tanıdığım Tayfun Benol’un da hayatını kaybedenler arasında olduğunu öğrenmenin acısını bugün de derinden yaşıyorum. Patlamada, katliamda hayatını kaybedenlerden biri de EMEP (Emek Partisi) üyesi, İl Başkanlığı dahil partinin birçok kademesinde görev almış öğretmen Hakan Dursun Akalın’dı. Tanışıklığım olan, tanıdığım biri değildi fakat geçtiğimiz haftalarda katıldığım Kartal Kitap Fuarı’nda Mürvet Akalın’ın eşinin ardından yazdığı ve 10 Ekim’de Ankara’da katledilen bütün barış güvercinlerine adadığı “TOHUM” adlı şiir kitabını imzalayıp verdiğinde tanıdım Hakan Dursun Akalın öğretmeni; ardında bıraktığı acıyı, sevgiyi, özlemi…

Mürvet Akalın kitabın ön sözünde şöyle diyordu; “Eşim Ankara’ya giderken son sözcüklerini bilmeden de olsa kızı için söylemişti. Kızıma barış getirmeye gidiyorum diyerek evden çıkarken bunun son sözleri olduğunu hiçbirimiz aklımıza getirmemiştik. Ne yazık ki öyle oldu. Onlar Ankara’ya çok güzel dileklerle gidip, barış taleplerini bu mitingle dile getirmek istemişlerdi yalnızca. Ama Ankara’dan dönemedikleri gibi korkunç ithamlara maruz kaldılar. Bu nedenle bu kara günleri ancak bu şekilde yani gerçek duygularımızı ifade ederek atlatabilirdik. 

Duyguların şiire, şiirin duygulara katkılarıyla tohumlanan günlerdi artık yaşam…

Anılarınız mücadelemizde yaşayacak…”

Hakan Dursun Akalın öğretmenin son facebook paylaşımındaki sözleri:

“Gel demekle gelmiyor. Umut edip beklemek acizlere göre. Kaçıp saklanacak vakit değil. Sevgi emek ister ya. Ekmek ve huzur için de emek. Ankara’daymış barış, alıp getirmek gerek. Ben gidiyorum kalanlara selam olsun. Getirebilirsem barışı kızıma sefa olsun…”

10 EKİM ŞİİR GÜNLÜĞÜ

Gün gün şiirlerine yansıtmış acısını, özlemini, duygularını Mürvet Akalın. Kitabın toplamında bir şiir günlüğü oluşmuş.

17.10.2015 tarihinde “İlk günler: insanlar, dostlar, arkadaşlar üzüntülerini ve duygularını bildiriyorlar.” Notunu düştüğü kitabın ilk şiiri “Gar Meydanı” adını taşıyor:

“Bu meydan gar meydanı.
Yiğitlerin gam meydanı.
Özgürlük treni gelmeden,
Alıp götürür aydın yiğitleri.”

20.10.2015 tarihli “Ruhumu yenmemeliydi, kötü düşünceler, kötü sözler sevdamıza, mücadeleye gölge düşürmemeliydi” notunun olduğu. Sorular sorduğu, zalimden hesap sormadan susup bir kenarda oturmayacağını dillendirdiği şiirin adı Ölümsüz”

ÖLÜMSÜZ

Şimdi ruhum huzursuz.
Şimdi gözlerim uykusuz.
Bile bile ölüme gitmekten mi ibaret her şey?

Korkularını yenmiş nice insanı,
Toprağa vermek mi; daha acı olan?
Yoksa anlamsız sözlerle,
Yeniden bin kere ölmek mi?

Biz ölümsüzlerimizle yaşayacağız.
Unutmayacağız, unutturmayacağız!
Utanç maskesini taktırmadan zalimliğe,
Silip gözyaşlarımızı oturmayacağız bir kenarda.

Şiir elbette sadece duyguyla, duygu aktarımı için yazılabilen bir edebiyat türü değil. Yazılanın şiir olabilmesi için başka kıstaslar da gerekiyor.

Mürvet Akalın’ın kitabına aldığı şiirleri okurken duygularını, yaşadığı acıyı, özlemi, yaşanana tepkisini, mücadele azmini, ‘her şeye rağmen’ yitirmediği umudunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Tüm bu duyguları başarıyla, “şairane” aktardığını görmenin ötesinde birçok şiirinde halk edebiyatının dile geldiğine, halk ozanı üslubuyla yazıldığına tanıklık ediyorsunuz. Kimi şiirlerde de Hasan Hüseyin Korkmazgil ya da başka ustaların şiirini çağrıştıran izlere rastlıyorsunuz.

Çokça soru içeren şiirlerde bilgi birikiminin, hayatı anlama, tanıma çabasının izlerini görüyorsunuz. 2016 tarihli “Üşümez misin?" başlıklı şiire bakalım:

Gül sevene gerek,
Gülmek sevilene.
Söz anlatana gerek,
Sukut dinleyene.
Yaz üşüyene gerek,
Güz kederinden süzülene.
Toprak gerek meyveye, yeşile,
Işık umut edene.
Güneş aydınlık günlere gerek.
Düş dünyanın dönüşüne, evrilişine.
Kalem yazana gerek, fırça çizene.
Sazın telinden gam söylene söylene,
Kaldı mı şimdi söz söyleyene,
Sukut dinleyene.
Donmaz mısın hala, üşümez misin?
Soğuk çalmaz mı yüzüne yüzüne.
Meyve verir mi ağaç, çiçek açar mı?
Toprakta.
Güneş aydınlatıyor mu yeryüzünü?
Düşlerimiz, umutlarımız var mı?
Dünya dönüyor mu hala?
Yazabiliyor muyuz?
En şairane aşk şiirlerini, hikayelerini.
Düşünmek gerek şimdi.
Düşünebiliyor muyuz özgürce, sınırsız.
Derdimiz davamızdan yana,
Dava ki ölümü hak etmeyene.
Dava ki insan ve onuruna.
Dava ki yükselmeli sesler göğe.
Ulaş, ulaş gerçeğin ta kendisine.
Ölüm ve acı nereden diye,
Ulaşmalı hep birlikte.

31.12.2015 tarihli “Çocuğum” adlı şiirdeki umut, mücadele ve başka bir dünya isteğinin dile getirilişi de etkileyici.

Çocuğum bize yeni bir gelecek gerek.
Çocuğum bize umuttan ötesi
Bambaşka bir hayat gerek.
Çocuğum zalimle bir olmadık,
Nefret, isyan, çıkar, kar, zarar aramadık.
Çocuğum tanımadık kötülüğü,
Kimse için istemedik de.

Çocuğum ve tüm çocuklarım;
Karın ağrısıyla büyürdünüz sizler,
Bu yürek acısı nerden çıktı?
Zalimlikle sizi bu kadar erken tanıştıran neydi?
Düşünmek gerek çocuğum.
Düşünerek öğrenmek...
Tekrarlanmış hayatlarla kurulamaz bir gelecek.
Öğrenmek, akıl süzgecinden geçirmek gerek.
Gerçeği kendi zihninde çözmen gerek çocuğum.

Her şey bir varsayımdır,
Her doğrunun bir yanlış tarafı vardır
Unutma çocuğum.
Öyle bir zamandayız ki,
Kendi doğrularımızı var olan 
Öteki doğrular arasından
Cımbızla ayırmamız gerekiyor çocuğum.
Diller yalan konuşabiliyor,
Gözler bile yalandan bakabiliyor,
Bulmamız gerek çocuğum.
Adaleti, sevgiyi, güveni
Bulmamız gerekiyor.

Bir de canımızı yakanlara karşı
Sabır gerek çocuğum.
Sabredelim ki gelsin, aydın bir gelecek.
Bize acımızı hafifletmek için zaman gerek
Zaman ki dönüşmeli evvela.
Gelecek nesillere ise an gerek.
Huzurlu bir an şu an gerek.

Kadınların, çocukların yer aldığı şiirler dizisinde (günlüğünde) Zonguldak’a ve madencilere de şiirler yazmış Mürvet Akalın. Şiir üzerine yazmanın, şiir kitabını değerlendirmenin güçlüğünü bilerek bir 10 Ekim ağıtı ya da yitirdiğimiz insanlarımıza sevgi ve saygı diyebileceğimiz “Yangın Yürekli İnsanlar” şiiriyle tamamlayalım yazımızı

YANGIN YÜREKLİ İNSANLAR

Onlar ellerinde karanfil
Yüreklerinde sevda türkülerinin
Son fısıltılarını taşıyanlar.
Onlar gözlerinden akan her damlada
Adım adım ağıtlara ve anıtlara koşanlar.
Onlar üzgün ama gururlu,
Çaresiz ama dirençli,
Yangın yürekli insanlar.

Kaldılar ayakta ellerinde bir avuç dolusu toprakla.
Kaldılar ufuk çizgisine sabitlenmiş bakışlarıyla.
Kaldılar asra isim isim yazılan ağıtlarıyla.
Bu toprak, bu gökyüzü, bu denizler de silebilir mi
Damla damla, yumruk yumruk, sayfa sayfa
Tarihin adımlarını gidenleri?
Yürek sızısını devrim aşkıyla dindirenleri.

Tapıyoruz gülüşlerinize.
En hurafe inançlara meydan okuyoruz.
Asırlara gömüyoruz yokluğunuzu.
Özlemlerimizin tadını alıyoruz.
Yangın yürekli insanlar olup 
Geliyoruz size.
Ve daha niceleri gibi
Acıyı yüreklerimizde eritip
Dönüşüyoruz
Sevda yangınına, düş yangınına,
Hür bir yürek yangınına.

- TOHUM, Mürvet Akalın. İmla Kitap Yayınları, 2016

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!

90 bin fazla: 301 bin 397 kapasiteli cezaevinde 392 bin 456 kişi kalıyor.

32 adet: 11 cezaevi yapımı sürüyor, 21 yeni cezaevi projesi hazır.

Yüzde 700: 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yüzde 700 arttı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et