20 metrekarede yaşayan depremzedenin derdi hiç bitmedi!
Elazığ depreminden beri 20 metrekarelik konteynerde yaşamını sürdüren Canpolat ailesinden baba Çetin Canpolat, "Başımızı sokacak bir TOKİ binası, tek istediğimiz bu" diyor.
Özkan ZÜLFİKAR
Elazığ
24 Ocak 2020 yılında Elazığ’da yaşanan deprem üçüncü yılına girmek üzere. Üç kış atlatmış üçüncü yazını da yaşamakta olan kentte depremin izleri yavaş yavaş silinmekte, eski binalar yenilenmekte, yıkılan binaların yerine yenileri yapılmakta. Biten TOKİ’lerde hak sahipleri yeni yaşam alanlarında yaşayacakları yeni günlere uyanmakta. Tüm bunların yanı sıra halen konteyner kentte yaşayan insanlar da var tabii. Canpolat ailesi. Bu aileye Evrensel Gazetesi okurları Kasım 2021’de konuk olmuş, kışın soğuğunda çaylarını içmişti. 20 metrekarede yaşam mücadelesi veren bir aileydi.
2022 Temmuz’unda yazın sıcağında da konuk olmak istedik. Güler yüzlü baba Çetin Canpolat her zamanki naifliği ve misafir perverliği ile kapıda karşıladı bizi. Kapı dediysek yine 20 metre karelik konteyner. Ailenin diğer fertleri yok evde. Neden yoklar? O konuyu da anlatacak Çetin Canpolat. Ama kedileri de kapı önünde meraklı bakışlarla bizi süzmekte. Çetin Canpolat’a bakar bakmaz, ilk kurduğu cümle şu oldu: “Dert hiç bitmedi.” Bu cümlenin ardından başladı anlatıcı: “Geçen kıştan beri değişen çok şey var. Her geçen gün biraz daha kötüye gidiyor. Biraz daha büyüyor. Fakat bu yönetilme durumunu gerçekten şimdi daha iyi anladım. Yönetildiğimizi zannediyordum ama öyle değilmiş. Her şey çıkar ve menfaatmiş. Bir şeyler anladığın zaman konduramıyorsun kendine. ‘Acaba zor durumda olduğum için ben mi uyduruyorum’ diye düşündüm ama hayır, bir şeyleri daha tecrübe ediyorsunuz. Daha güzel anlıyorsunuz. Yönetilmediğinizi ve devleti daha iyi anlıyorsunuz.”
“Biz konteynerde yaşayan ancak hak ediliş ailelerinden biriyiz. Yani kurayla ev çıkması lazım ve artık evlerimize taşınmamız lazım. Başımızı sokacak kiralık bir TOKİ binası. Tek istediğimiz bu” diye belirttikten sonra 50 yaşından sonra kimsenin kendisine iş vermek istemediğine de değiniyor ve ekliyor: “Organize sanayiden lokantalara, marketlere, aklınıza neresi geliyorsa iş baş vurusu yaptım, hepsi reddedildi.”
Canpolat konteyner kent için “Üç dört aydan beri burayı kaldırmaya çalışıyorlar. Lağvedecekler. Bu konteyner kentte sadece kiracılar kaldığı için resmen kötü muamele de görüyoruz. Tek kalan konteyner kent burası. Tamam kaldıracaksınız eyvallah, kaldırın ama bir planlama yapsaydınız. Siz hiç okumadınız mı? İlkokul da mı görmediniz? Biz şunu beklerdik: Önce hak sahibi insanları toplarsınız, bunları yerleştirirsiniz. Bunlar ne yapıyor? Evi olana, ikinci üçüncü ev çıkarıyor. Bizim başımızı sokacak bir kiralık dairemiz yokken başkalarının birkaç dairesinin olması doğru mu? Kâr amaçlı bakılıyor olaylara. Burada bir mağduriyet var” diyerek anlaşılmak istediğini sözlerine ekliyor.
"KÖPEK KULÜBESİ GİBİ BİR YER"
Aile olarak psikolojilerinin alt üstü olduğundan bahsediyor Canpolat, şöyle diyor: ”Yani bizi birazcık anlasaydılar ne olurdu ki. Köpek kulübesi gibi bir yerde yaşıyoruz. Geçen Vali Bey ile görüştüm. ‘Sayın Valim, eşim ilaç kullanıyor, dayanacak güç kalmadı' dedim. Adam ‘Yapacak bir şey yok’ dedi. Olay bu kadar basit.”
Yukarıda bahsettiğimiz aile fertlerinin neden evde olmadığı meselesini de Çetin Canpolat’ın ağzından dinleyebiliriz şimdi:
"Eşim evde yok şimdi. Neden? Yolluyoruz bir yerlere. Evde kalması iyi gelmiyor. Üç yıla yakındır buradayız. 20 metre kare. Eşim ilaç kullanıyor demiştim. Sakatlanalım mı? İntihar mı edelim? Ondan sonra mı bakacaksınız bize? Biz her hafta on defa boşanma noktasına geliyoruz eşimle. Çocuklar, ‘Babamız çok değişti’ demiş annelerine. Bir gün önce eşimin kalbini kırdım. Şimdi çok üzülüyorum. Konuşacak kimse yok. Birbirimizden kaçıyoruz kavga etmemek için. Tek nedeni şu 20 metrekare. Planlar kuruyoruz ama gerçekleşmiyor. Kiraya çıkarsak şunu yaparız bunu yaparız. Ama kiraya çıkamıyoruz.”
HEM SOĞUK HEM SICAK YAKIYOR
Kasım ayında soğuk yakıyordu. Temmuzda da sıcak yakıyor. Yılın her zamanında ‘yanan’ bir aile Canpolat ailesi. Çetin Canpolat sıcaklık için şu ifadelerde bulunuyor: “Bir iki saat sonra bu konteyner yanacak. İçinde duramayacaksınız. İsyan edersiniz. O kadar kötü bir sıcak oluyor ki anlatamam. Siz haber için geldiniz, gidince bitecek ama biz üç yıla yakın zamandır bu cendereyi yaşıyoruz.”
Peki Canpolat ailesi ve konteyner kent sakinleri hiç mi dertlerini anlatamamışlar? Anlatmışlar o olay da şöyle:
"Derdimizi anlatırken, kimsenin umuruna gelmemesi enteresan. Cevap olarak şunu dediler, ‘Yeni bir kura yapacağız. Şansınız yaver giderse kiraya çıkabileceksiniz. Şansınız yaver gitmezse yapacak bir şey yok.’ Birebir kurduğu cümleler bu. Yani bu ilin valisi bunları söylüyor. Ben yine şunu da söyledim; ‘Sayın Valim, ihtiyacı olmayan insanlara kuradan ev çıktı. Halen oralar boş. Kiralamak isteyen bile çıkmıyor ve boş o evler. Beklediğimiz şu, önce evi olmayanlara ev verin. Sosyal devletsek gereğini yapın. Mağduruz, paramız pulumuz yok, ihtiyacımız var, durumumuz kötü.’ Vali Bey aynen şunu söyledi. ‘Yapacak bir şey yok. Herkes işine gücüne baksın. Herkes kaldığı hayata kaldığı yerden devam etsin.’"
Konteyner kentin 15 gün içerisinde boşaltılması kararı belirtilmiş Vali'nin geldiği gün. O durum içinde Canpolat şunları söylüyor: “Sokağa atılıyoruz resmen yani. Bir de müjde veriliyor bunun için. Bu müjde değil haciz! Biz burada yaşamaktan bıktık. Burada biz külfetiz bir de. Elektrik, su bedava. Artık siz de kurtulun bu külfetten! Ben de minibüse bineyim, hayat karışayım, sosyal ortamımız olsun. Başımızı sokacak bir kiralık ev istiyoruz.”