Kürt gençliğinde ittifak arayışları
Her ne kadar burjuva muhalefetin dışında üçüncü bir seçenek arayışı henüz somut bir biçimde kristalize olmamış olsa da gençler; demokratik, barışçıl bir seçeneği olumlu karşılıyor.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Berkay YEĞİN
Van
Geçtiğimiz günlerde Demirtaş’ın PKK’nın silah bırakması yönünde yapmış olduğu açıklama, Kürt gençliğinin de gündemine oturdu. Uzunca bir zamandır HDP üzerinden yürütülen tartışmaların okları eni sonu “Türkiyelileşme” üzerinden değerlendirilirken HDP’nin bunu başarıp başaramayacağı üzerine indirgenip süregeliyordu. Demirtaş’ın da çağrısını buraya sıkıştırmadan önce Kürt gençliğinin talepleriyle birlikte siyasetle kurduğu bağı ıskalamamak gerekli.
KÜRT SİYASİ HAREKETİ VE TEK ADAM İKTİDARI
OHAL ile birlikte kentlerin yakıldığı döneme ve kayyum yönetimlere gelinene kadar HDP’yi legal siyaset alanından dışlayan iktidar yöntemleri, Kürt siyasi hareketini tek adam iktidarının rejim dayanaklarına karşı pozisyonu üzerinden hedefe koymuştu. Şimdi de belediye başkanlarından, HDP içerisindeki yönetici ve üyelere kadar geniş bir yelpazede, birçoğunun iddianameleri bile hazırlanmadan, haksız-hukuksuz içeride tutulmasının önü açıldı. Aynı zamanda ülke siyasetinde tek adamın elinin güçlenmesi, anti-demokratik ve baskı yöntemlerinin artması gibi etkileriyle sonuçlandı.
Kürt gençliği ve HDP’nin kurduğu organik bağların yıprandığı bir dönem de beraberinde geldi ancak burada Demirtaş’ı farklı bir yere koymak gerekir. Demirtaş’ın her açıklamasının etki yarattığı söylenebilir. Aynı zamanda 7 Haziran sürecine tanıklık eden gençler için Demirtaş’ın söylemleri olabildiğince önemli. Demirtaş’ın bulduğu karşılık ise büyük oranda AKP iktidarının hedeflerini sarsan, “seni başkan yaptırmayacağız” söylemi etrafında şekillenen, aynı zamanda silahlı çatışmaların yerini alan politik hatta duyulan güvenin bir karşılığı olarak devam ediyor.
KÜRT GENÇLİĞİNİN MİLLET İTTİFAKIYLA KURDUĞU BAĞ
Yarının tablosu, Kürt gençliğinin ekonomik sıkışmışlık halinde oluşu ve iradelerinin gasp edilmesiyle, her türden anti-demokratik uygulamayla karşı karşıya kalışı tek adam iktidarını değiştirecek seçenekte stratejik olarak konumlandıracağını gösteriyor. Millet İttifakı’nın iktidara aday olarak sahneye çıkması, Kürt gençliği içerisinde gelişmiş olan AKP karşıtlığının etkisiyle bir karşılık buluyor. Ancak Millet İttifakı’yla kurulan ilişkiler de “altılı”nın kendinden menkul çabasından başka koşulların yakıcılığıyla ilişkili. Bu, Millet İttifakı’na özel olarak CHP’ye ve DEVA’ya hatırı sayılır oranda bir oyla da karşılık bulabilir ancak “altılı” muhalefetin kendi çelişkileri, Kürt gençliğinin gönülden desteğini kazanma noktasından uzağa düşüyor. Burjuva partilerin, kitle ile kurduğu bağın sandık-seçmen ilişkisinin dışına taşmasını ne kadar istedikleri ise ayrı bir parantez. Ezcümle gençlerin Millet İttifakı partileriyle kurmuş olduğu ilişki, seçimde AKP’yi “götürmenin” önüne geçen bir pozisyonda değil. Bu konumlanışın geçerliliği ise Kürtlerle yan yana durmaktan çekinildiği; anadil, ulusal statü, kayyumlar gibi canhıraş meselelerde politik belirsizliğin ve tereddütle adım atılmasının etki alanıyla ilgili.
EN BÜYÜK UZLAŞMAZLIKLARDAN BİRİSİ DIŞ POLİTİKA
Muhalefet, komşularla sıfır sıkıntı dese de bunun temellerini atabilmiş değil. Hala daha sınır dışı operasyonlarda iktidarı desteklemesi, kendi çelişkisi olarak duruyor. Bununla da kalınmayarak, Kürtler üzerinden Suriye ve Irak’a müdahale eden iktidarın politikalarına karşı çıkmak, ulusal hakların güvence altına alındığı, demokratik ve barışçıl bir çözümün önerildiği politikalarla mümkün. Gençlerin ezici çoğunluğu bunu böyle değerlendiriyor ve CHP özelinde, “altılı”ya baktıklarında görebildikleri büyük oranda “samimiyetsizlik” perdesine takılıyor. Muhalefetin dış politikada barışçıl bir hatta ısrarcı olmaması, operasyonları desteklemesi “bunlar da AKP’nin aynısı” türünden eğilimleri de güçlendiriyor. Muhafazakâr oylar küsmesin diyerek mesele laiklik olunca geri duran bir hat, mesele Kürtler olunca da milliyetçileri “küstürmeyeceği” gün gibi açık.
Kürt halkı içerisinde elini güçlendirmek adına gerici, feodal bağlardan medet umup halkın iradesine ket vuran iktidar, aşiretleri canlandırmanın derdinde. Hatta yer yer aşiretleri çözüldüğü yerlerden tekrardan hortlatan AKP, Kürt sorununun çözümünde de iktidarın muhatabı pozisyonuna yükseltme niyetinde.
Ancak gençlik içerisindeki etkisinin en minimum düzeye ulaştığı aşiretler, Millet İttifakı’nın da merceğinde. Hatta Urfa, Van, Diyarbakır gibi merkezlerde silahlı aşiret ağalarına parti rozetleri takılarak bu durum tescillenmiş oldu. Gençler, aşiretlerin yol açtığı tahribatlardan bıkmış durumda. Özünde sekülerliğe karşı olan bu kurumlar, gençlerin de doğrudan yaşantısını kısıtlayan bir yerde duruyor. Teşviklerle girişilen istihdam sahalarında işçiler, asgari ücretin altına hiçbir özlük hakkı tanınmadan çalıştırılıyor olması ve bu imkanların bile sınırlılığı, gençlere turistik bölgelerde çalışmanın yolunu açıyor. Ya da mevsimlik tarım işçiliği geçerli akçe olarak çıkıyor. Batıya sürekli göç ise azalmadan devam ediyor. Gençlerin karşısında yurtdışına gelinceye kadar önce ülkenin batısı, hayatlarını idame ettirebilecek bir olanak olarak çıkmaya devam ediyor. Kürt gençliğinin payına düşenlerin başında daha ağır ekonomik şartlarda eğitim ve sosyal hayatını devam ettirebilme, temel gereksinimlerini karşılayabilmenin güçlüklerle dolu olması geliyor.
SÖMÜRÜYE RAZI GELİN DEMENİN BAŞKA BİR YOLU
Bölgesel eşitsizlik sorunu hala daha burjuva muhalefetin gündeminde değil. Karadeniz, İç Anadolu ve Ege’de günlüğü 150-200 TL’ye; sigortasız, hiçbir güvencenin olmadığı, her türlü ırkçılığa maruz bırakılarak çalıştırılmasına göz yuman politikalar karşısında burjuva siyasetinin söylediği bir şey yok. Aynı zamanda iktidara biçilen “kötü yönetim” sorununun verimliliğin artırılmasıyla aşılacağını söylemek, başka bir belirsizliği beraberinde getiriyor.
Yazları, otellerde çalışıp izinsiz, tatilsiz, bazı yerlerde sigortasız, uzun çalışma saatlerine gençlerin çalıştırılmasının önünü açan sistemde verimlilik daha ne kadar artabilir? Üstelik tatil zamanı çalışmanın gençlerin eğitim masraflarını çıkarmaya dahi yetmediği bu koşullarda verimliliği artırmaktan bahsetmek, “sömürüye razı gelin” demenin başka bir biçimi olsa gerek. Ekonomik gidişat açısından da görünen o ki, işçi sınıfının ve Kürt gençliğin taleplerinin oldukça iç içe geçtiği bir dönemi aralıyoruz. Kürt gençliği içerisinde de yeni bir seçenek arayışı gelişiyor. Her ne kadar burjuva muhalefetin dışında üçüncü bir seçenek arayışı henüz somut bir biçimde kristalize olmamış olsa da gençler; demokratik, barışçıl bir seçeneği olumlu karşılıyor.