Tohum yeşerince
Filmden anlaşılıyor ki kapitalist patronların gücü, işçilerin örgütlü gücünün yanında korkudan ibaretmiş.
![Tohum yeşerince](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/209324.jpg)
Büyük Ayaklanma olarak anılan 1877 Büyük Demiryolu Grevi, çeteler ve Ulusal Muhafızlar tarafından 69 günde bastırıldı. Ekonomik sorunlar ve demiryollarının ücretler üzerindeki baskısı nedeniyle, New York, Pennsylvania ve Maryland, Illinois ve Missouri gibi birçok şehirde işçiler greve gitti. Tahminen 100 kişi öldürüldü.(Resim: Wikimedia Commons)
Esenyurt’tan lise öğrencisi
İstanbul
Geçen günlerde, düzenlediğimiz film gösterimi etkinliğinde yönetmenliğini Claude Berri’nin üstlendiği 1993 yapımı “Germinal” filmini seyrettik. Film, Emile Zola’nın 1885 yılında yayımladığı romanından uyarlanmıştır.
Artan sömürü ve baskı, işçileri giderek daha yoksullaştırıyor. Her işçinin öksürüğünden zift gibi kara kömür fışkırıyor dışarı. Bir parça ekmeğe biçilen paha kadınların vücutları oluveriyor. Fakat gelin görün ki patronlar, tanrının her günü verdikleri ziyafet yemeklerinde hallerinden yakınıyor ve daha nice günlere, işçilerin daha çok sömürüldüğü günlere kadeh kaldırıyorlar.
BİR GREV DOĞUYOR
O dönem Parisli bir işçi olan Etienne Lantier, Montsou Kömür madenine gelir. Burada onu ilk karşılayan, kömür kusan, Bonnemort adında yaşlı bir madencidir. Lantier, Madende çalışan ama kısa bir süre önce ölen bir işçinin yerine işe girer.Lantier, Yoksulluğu ve açlığı hayatın olağan bir gerçeği olarak kabullenen işçileri görür. Bunun böyle olmadığına dair insanları uyandırmak üzere çalışmaya koyulur. Konaklamak için Maheu ailesinin bir odasını kiralar. Hareketleri, konuşmaları ve duruşuyla işçiler arasında saygınlık kazanır. Düşük ücretler, sağlıksız çalışma koşulları ve açlıkla cebelleşen işçiler, ücret kesintisiyle karşı karşıya kalırlar. Gerekçe ise patronların kötüye giden maddi durumlarıdır. - Peki işçilerin hayat biçimine dönüşen sefaletleri, onlar kimin umurunda ki. - Hakları olan paranın gözleri önünde erimesine seyirci kalmak istemeyen işçiler, Lantier ve Maheu önderliğinde greve çıkarlar. Patronlar anlaşmaya yanaşmazken, devam eden grev için sendikaca toplanan para yetersiz kalır. İşçiler eskisinden daha sefil halde grevi sürdürür. Grev koşullarına dayanamayan bir grup işçi başka bir maden ocağında çalışmak üzere grevi bırakır. Bunu kendilerine bir ihanet olarak gören grevci işçiler, çalışan ocağa saldırır, her yeri talan ederler. Bölgeye gıda satışı yapan Maigret, öldürülür. İşler çığırından çıkmıştır. Olayları kontrol altına almak için jandarmalar işe müdahale eder. Belçika’dan getirilen işçilerin, onların madendeki yerlerini almasına grevcilerle birlikte ses çıkartan Maheu, jandarma tüfeğinden ateşlenen bir kurşunla hakları uğruna ölür. Artık inançlarını ve bütün kaynaklarını yitiren işçiler, çaresiz ocaklara dönmek zorunda kalır.
FİLMDEN NE ÖĞRENDİK?
Filmde her akşam Lantier’ın oturduğu meyhanenin arka köşesinde otururken gördüğümüz Souvarine, maden ocağını patlatır. Madende mahsur kalan bir grup işçi enkaz altında hayatını kaybeder. Lantier de göçüklerin altında sevgilisi Catherine ile çıkış yolu ararken dışarıdan bir müdahale ile göçük altından kurtulur. Gözlerini açtığında sevgilisi Catherine’nın öldüğünü öğrenir. Bu başarısız grevin sorumlusu tutulan Lantier, şehirden uzun bir yolda yalnız başına yürüyerek ayrılır ve giderken şu sözleri söyler:
"İnsan bitiyordu topraktan, gelecek yüzyılda ürün vermek üzere yavaş yavaş filizlenen, pek yakında yerküreyi sarsarak baş verecek olan, öç almak için yanıp tutuşan, kapkara bir insan ordusu boy atıyordu.”
Filmde tanık olduğumuz mücadele tam olarak örgütlenemeyen başarısız bir eylemdir fakat işçi sınıfının tarihteki bir deneyimidir. Nitekim bu sömürü düzeni devam ettiği takdirde ileride sömürülen bir işçi olacağım neredeyse kaçınılmazdır. Fakat filmden anlaşılıyor ki kapitalist patronların gücü, işçilerin örgütlü gücünün yanında korkudan ibaretmiş.
Adını “Yaşamak” koyduğumuz bu kısa metraj filmin final sahnesinde tek derdimiz son vidayı sıkmak olmamalı!
Evrensel'i Takip Et